"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Yırtık pantolonumu, yaması kapansın diye çekerken dizlerime, ilk defa, astarlı lastiğimin parlaklığında senin için taranmıştı saçlarım. Kamyonumda taşınası bir seni bilirdi ellerim, tahtadan silahlarım kadar sahiptim sana, bilyelerim kadar sevdamdın!... Gök baba gürlerken öfkesini tepemize, sığındığımız ağacın altında kulaklarına fısıldadığım ilk erkekliğim vardı benim! Korkma diyordum sana, bak, buradayım işte; istemesende yanındayım... Yanlış hatırlamadığım; ilk yalanlarını da o saatlerde duymuştuk senden. Acı tatlı gülümsediğin geliyor aklıma, hı hı diyordun bana ve tamam, anladım... Günün dönüp dolaşıp senelerin sabrımı ezişinden ve gidişini kanaya kanaya seyredişimden bu yana bilmem kaç hazan geçti üstümden. Bıraktığın gibi hiç-birşeye dokunamayacak ve bulaştırdığın hiç-bir şeyi ruhumdan çıkartamayacak kadar kahrolası olmazlarım var hala. Gel gör! Ardınsıra dağılışını toplayamayacak o aptalım. Gidişini hazmedemeyecek kadar korkağım hala. Hala, düşlerini oyuncaklarına his pahasına satmaya kalkacak o adamım... Düşünmeden silemiyor, alışmadan gülemiyor, hatırlamadan yapamıyor insan! Gün gelip kör bir ebenin karşı koyulmaz kurgusuna kaptırmasaydık kendimizi, kimbilir belki de, ilk yalandan son utancımıza ve ''hadi be'' diyene kadar saymak zorunda da kalmayacaktık. Ki saydık... Kolarımın dirseklerine uzun süredir yasladığım başımı, sen görmeden, bu gün bir kez daha kaldırdık yerinden. Bağışla! Mahkumiyetini bozdu diye de kızma sakın hislerime; say ki boşluğunu okşuyorken hatırladık. Ki bu gün gözlerini kaybetmeden, bir yalnızlık daha olsun istedim ellerim ve bir yalnızlık hatırına dedim, hatılamaya çalıştım! ''Sahi biz bu oyunu neden yarım bıraktık?'' diye iç çekerken başladı herşey. Kaybolmak namınaydı ya bir-şey? Kaybolmak namını bulsun diye, gözlerimin yumukluğunda ''son kez'' dedim; tekrarladım: Kaçtığın, Gittiğin, Unuttuğun, Yalnızlığım; Belli! (Sevgin sözün kadarcık!) Önüm, arkam, sağım, solum; dört bir yanım karanlık!... . . . Kırkaltı, Kırkyedi, Kırksekiz, Kırkdokuz, Elli! Elli buçuk?... Kalbimin duvarlarında başı yaslı, ardı kanlı yankılanan o ses; gölgesi ki bir çocuk... Ömer Faruk YILMAZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk YILMAZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |