Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Bir konağın, bir Gül Goncasıydım ben önce, çok önce. Eteklerimi sallandıra sallandıra yürürdüm konakta, yeşil boyalıydı konağımız, beyaz çerçeveli pencereleri, annecimin elleriyle işlediği beyaz işlerle hayat bulurdu. Cumbalı misafir odasıda görülmeye değerdi doğrusu, diğer konakların hanımları pek kıskanırlardı anacımın elişlerini, kanaviçelerini, sarma işlerini, hasetle bakarlardı her geldiklerinde. Banada becerikli Hayrinüsa Hanımın becerikli gül Goncası derlerdi, pek afilliydim o zamanlar, öyle diyorsunuz şimdilerde değil mi? Afilli, havalı gibi hiç bilmediğim bilmek istemeyeceğim kelimelerle konuşuyor yaşıtlarım şimdilerde. Ruhum Şad olsun iyi ki bu devirde yaşamamışım. Pek kendime münasip zamanlarda tattım hayatı ben, pek mesut, pek mutlu günler geçirdim yeşil boyalı konağımızda. Günlerden bir gün Cumbalı misafir odamızda oturmuş kanaviçemi yaparken, Aman Allahım kimdir bu beyzade, ilk defa görüyorum bizim sokakta. Allahım bu ne endam, bu ne latiflik, kaşı, gözü kömür karası. Allahım neler oluyor bana ellerim terledi, vücudum tir tir titriyor. Tam cumbanın altına gelmişti ki Beyzadem öyle bir baktı ki pencereye sanki benim orada olduğumu bilir gibi, sanki beni tanır gibi. Allahım sevda mı bu. Ne yapacağımı bilemedim tek sırdaşım olan yan konakta ki Nakiye’ye koştum hemen, heycanla anlattım ona pek yakında Nakiye de Üsküp’ e gelin gidecekti. Ama O benim gibi sevdalanmamıştı. Pek despot olan babası Mıhlamacı Afşin Bey, zavallı Nakiye’yi yaşlıca zengin bir çiftçiye vermişti. Çok dertliydi Nakiye. O bedbahtlığından, bense kalbine çok yeni düşen sevdadan olacak Annecim seslenene kadar ağlaştık durduk. Sevdalanmamı takip eden günlerde Beyzadem hergün konağın önünden geçer oldu. Bense süslenip, takıp takıştırıp tüm gün Beyzademi cumbada bekler oldum. O ise beni bekletmemek için hergün aynı saatlerde geçiyordu konağımızın önünden, geçmekle kalmıyor cumbaya uzun uzun, sevdalı sevdalı bakıyordu. Biliyorum Beyzademde sevdalanmıştı bana, ahhh ahh kimlere sorsam Anacığımamı açılsam diye kara kara düşünüyordum günlerdir. Ben hülyalara dalarken günler gelip geçiyordu. Beyzadem hiç ihmal etmeden hergün aynı saatte geçer olmuştu sokağımızdan O uzun uzun bakarken pencereme bense mahçup ve kaçamak bakışlarla bakıyordum Beyzademe. Öyle kız kısmısı uzun uzun bakmazdı o zamanlarda sevdalısına yoksa mazallah aşifte damgası yerdi insan. Allah korusun, Beybabacığımın kulağına gitse ne derdim sonra ben. Sonra o zamanlar şimdi ki gibi mi, bir tanıdık bir eş dost bulunacak üstelik ağzı sıkı olacak ki erkek bir name, yollasın sevdiğine, hoş ince zarif yazılmış sevda kokan sözcüklerle süslenmiş bir mektup, tek haberleşme kaynağıydı aşıkların. Ancak ondan sonra küçük hanımlar cevap yazarlardı Beyzadelerine. Aman aman eğer o mektup gelmiş ise günlerce koklanır, yüzlerce kez okunur, yastık altında saklanır, özel minik sandıklarda bir mücevher gibi saklanırdı. Ne kıymetliydi herşey o zaman. Pek mi yaşlı gözüktüm size öyleyim ya. Ben zamanın en güzel, en zarif, en zengin günlerinde yaşadım. Osmanlıydı o zamanlar Türkiye ve bende Beybabacığım sayesinde bolluk bereket içinde pek mesut, pek bahtiyar yaşadım. Konağımız Topkapı Sarayının yakınındaydı Padişahımıza yakın olmayanlar buralarda oturamazdı. Çok mühim bir semtti Sultanahmet o zamanlar. Konağımızın olduğu sokaksa Padişahımızın hep yakınında diğer bir değişle elinin altında olmasını istediği saray çalışanlarının oturduğu muhitti. Gözü bizim konaklarda olan çok saray çalışanı vardı ama benim Kıymetli Beybabacığım baş yazmanıydı, arada akıl danıştığı bile olmuş Beybabacığıma. Pek övünürdü Beybabacığım gururla anlatırdı fikrini aldığı günü Padişahımızın. Babacıma babası Yazmanbaşı Abdal Recep Beyden miras kalmıştı mesleği. Babacım Hayri Keramettin Beyde pek memnundu işinden gurur duyardı hergün Padişahımızla olmaktan, yanıbaşında yer almaktan. Bu sayede hem itibarlı, hemde bolluk bereket içinde yaşıyorduk, böyle iş sevilmez mi hiç. Beybabacım devrinin adamı değildi aydın okumuş bir adamdı ve çok açık fikirliydi. Kız çocuklarının pek önemsenmediği okutulmadığı bir dönemdi II. Mahmut’un Padişah olduğu zamanlardı 1800’lerin başı sayılırdı, bana özel mürebbiyeler tutmuş okumayı, yazmayı öğrettirmişti. Bende pek severdim okumayı edebiyatı. Padişahına çok bağlı olsada, bazı davranışlarınıda tasvip etmezdi, en çok da daha çocuk yaşlarda hareme alınıp, yaşam hakları hiçe sayılanlara pek üzülür pek içlenirdi. İki kadeh içtimi söylenir dururdu, ben bilirdim, beni görürde haremine aldırır diye korkardı Beybabacığım. Saraydaki davetlere göndermezdi hiç Büyük hanım veya yardımcıları görürde beğenir beni diye. Ama benim gönlüm artık Beyzademdeydi, Padişah madişah alamazdı beni. Günler geçiverdi çabucak ve can dostum tek sırdaşım Nakiye’nin düğünü geldi çattı, tabii işin en eğlenceli kısmı olan kına hamamıda. Sabah erkenden börekler açıldı, sarmalar sarıldı, akıtmalar hazırlandı aman görmeyin bir telaş hepimizde oysa Nakiyem güzel arkadaşım öylemi sanki ölüme gider gibi. Hem çok üzülüyorum hemde kendim için çok seviniyorum ben aşık oldum, sevdalandım. Çok şanslıyım ben sevdiğimle izdivaç yapıcam, tüm hayatım mutlulukla, aşkla, sevgiyle geçeçek. Anacığımın sesi ile kendime geldim kına hamamı bizi bekler. Hamama geldik birde ne görelim Nakşidil Sultan’ın yani padişahımızın annesinin baş yardımcısı Nazenin Kadın ve birkaç yardımcısıda hamamda. Herkes pek şaşırdı ama Nakiye’nin annesi pek de sevindi, saygı gösterip Sultanımız üstelikte baş yardımcısını göndermiş diye. Ayy Nazenin hanımında kartal gibi bakışları var yiyecek gibi bakıyor insana, bana bu alaturka kelimeler hiç yakışmıyor ama osmanlıca ile kafacıklarınızı yormayayım dedim. Kına hamamı pek güzel, pek eğlenceli geçti, tek eğlenmeyen Nakiye’mdi canım arkadaşım Nakiyem. Ağlamasını herkes naz sandı, hem ağlarım hem giderim der dedi anneler bütün kızlar. Bir ben biliyordum Nakiyemin gözyaşlarının sebebini, bir ben biliyordum Nakiyemin yeni bir hayata değil, yaşamının sonuna gittiğini. Engel olamazdım bir delilik yapacağı aklıma gelmezdi elbette. Kınanın ertesi sabahıydı. Düğün şenlik olacaktı olmadı olamadı Nakiyem can dostum, tek sırdaşım, arkadaşım gece ev ahalisi yattıktan sonra odasında asmıştı kendini. Yok olmuştu, düğün cenaze olmuştu. Babası anlamışmıydı yaptığı hatanın büyüklüğünü bilmem cenazenin üstünden bir hafta geçmeden gittiler buralardan nereye gittiler neler yaptılar bilmem. Nakiye’yi gördüm sonra her gece rüyalarımda ben çok mutluyum arkadaşım burası çok güzel huzur dolu diyordu, mutlu uyanıyordum bende rüyalarıma inanarak. Beyzademi unuttum mu sandınız hiç unuturmuyum selv-i revanımı, hergün geçmeye buralardan devam ediyordu. Beyzademle her göz göze gelişimizde kalbim daha bir bağlanıyordu sevdiceğime. Bir pazar sabahı erken saatlerde Beybabacım henüz evdeyken Beyzademi gördüm yolun başında. Erkendi halbuki henüz, gördüğüm gerçek mi Beyzadem bizim konağın kapısına yöneldi. Aman allahım kapımı o çalınan. Kalbim sanki göğsümün dışında atıyor. Ah Beyzadem neler söylüyorsun acaba, yoksa Beybabacığımdan beni istemeye mi geldin. Babacığımında pek neşesi yoktu bu sabah inşallah ters davranmaz sevdiceğime. Ahh Beyzadem sende pek yol yordam bilmezmişsin meğer, böyle mi istenir kız önce anacığını yollar insan. Hadi Anacığını yollamadın bari hamama komşu teyzeni yolla tanışma vesilesi olsun, Anacığımın kulağına su kaçırsın. Böyle pat diye yüreğine inecek Beybabacığımın. Nede olsa kıymetlisiyim, biricik kızı, nazlı ceylanı, Gül Gonca sıyım babacığımın. Bir evin bir kızıyım. Pek güzelim, pek nazlıyım böyle yetiştirdi Babacığım beni. İnemiyorumda yanlarına, duyduğum kadarıyla babamın çalışma odasına girdiler. Off Allahım şimdi düşüp bayılıcam. Hah işte gidiyor Beyzadem bakmadı bile camıma. Utanmıştır tabii kolay mı, insanın sevdalısını babasından istemesi ne cesaret. Evimizde derin bir sessizlik mi oldu yoksa ben mi çok hassaslaştım. Off odamdan da çıkamadım korkumdan. Ya Beybabam beğenmediyse Beyzademi. Ya vermezse beni sevdiceğime. Yok benim Babacım sorar bana istermisin kızım diye. Mutlaka sorar açık fikirlidir Babacığım benim beni üzecek birşey yapmaz. Tabii şaşırdı şimdi Gül Goncası biricik küçük kızı ele karışacak, hüzünlenmiştir. Benim Gül Goncam daha 16’sında diye pek küçük, pek narin diye dertlenmiştir şimdi. Anneciğim girdi odama, oda öğrenmiş anlaşılan oda pek hüzünlenmiş, gözleri dolu dolu olmuş. Üzülme Anneciğim sevdiğime varıyorum, kızın gelin olacak, üzülme. Hem sizden uzağa gitmem ben yakınlarda otururuz Beyzademle. Üzülme güzel annem ağlama biliyorum gururdan sevinçten ağlıyorsun ama üzme beni. Baban çağırıyor dedi ve çıktı odamdan. Eyvah eyvah ne diyecek acaba Beybabacığım. Korkarak çaldım çalışma odasının kapısını cılız bir ses geldi içeriden, anlaşılan benim düşündüğümden daha çok hüzünlenmiş Babacığım. Sesi soluğu çıkmaz olmuş. Gel kızım dedi solgun üzgün sanki birazda hayal kırıklığına uğramış gibi. Ama babacığım ben çok seviyorum Beyzademi karasevda cinsinden aşkım valla vermezseniz öldürürüm kendimi diyesim geldi ama önce Beybabamın konuşması doğru olurdu, kızlar babalarının karşısında konuşmazdı öyle sevda mevda. Ne münasebet düşünmek bile ayıptı böyle şeyleri o zamanlar. - Güzel kızım Gül Goncam, nazlı ceylanım, Sultanımızın yardımcılarından biri bir mektup getirdi. Ne yani benim Beyzadem Sultanımızın yardımcısımıymış,. - Sultanımız bir süredir seni izliyormuş Beni izletiyormuş ne yani, nedem ki bu.Ne yapıacakmış beni. - Nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Ne bedbaht ne hüzünlü bir gün bu. Olur mu Beybabacığım hiç. En mutlu gün bu Beyzadem beni istiyor, Zevcesi olmam için elinizi öpmeye geldi, Yapmayın Beybabacığım vermemezlik etmeyin beni. Çok seviyorum ben Beyzademi. - Sultanımız Darüssaade Ağasını Padişahımızın yeni zevcesini bulması için görevlendirmiş. Bir süredir bizim konağı takip ediyormuş Niye takip ediyormuş hem benim Beyzademle ne ilgisi var bunların. Anlamıyorum baba anlamıyorum. - Ve Darüssaade Ağası Sultanımızın seni Hareme alacağı haberini getirdi. Güzel kızım Padişahımıza yeni zevce adayı olarak gösterileceksin. Dua edelim ki kabul göresin Ne demek şimdi bu. Ne yani bende o haremde yaşlanan zavallı kızlardan biri mi olucam. Hem yalan söylüyorsun benim Beyzadem Darüssaade Ağası olamaz, olmaz benim civanım, selvi boylum, olmaz olamaz hem O seviyor beni, sevdalı bana, izin vermez Padişaha olmaz. - Çok behbahtım kızım, en korktuğum geldi buldu bizi ama hayır demek olmaz haşmetli Padişahımız yaşatmaz bizi, yalnız bizi mi tüm soyumuzu astırır. Yaşama şansı tanımaz hiç birimize. Bahtsız Gül Goncam, Gül kızım, güleç kızım kaderimiz böyleymiş. Kabul ettiğimizi bildirdim Sultanımıza, üç gün sonra Darüssaade Ağası seni almaya gelecek. Hazırlanman için bize üç gün verdiler. Beni mahçup etmeyeceğini biliyorum. Tüm asaletin ve görgünle sarayda aileni en iyi şekilde temsil edeceğine inanıyorum. Yolun açık olsun güzel kızım. İnanamıyorum Babamın Gül Goncasıydım ben. Nasıl olur da beni gönül rızasıyla gönderir. Rüya olmalı hepsi uyuyakaldım kahvaltıdan sonra değil mi. Öyle olmalı. Bu benim kaderim olamaz ben Beyzademle evlenip sonsuza kadar mutlu yaşayacaktım. Olmaz, olmamalı Annemin gözlerinin içine baktım. Bir medet umdum beni kurtarır diye. Ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerini kaçırdı benden. Peki annecim peki sende istiyorsan giderim ben o adama olurum zevcesi, yaşarım hareminde. Katlanırım kaderime boyun eğerim bahtıma. Ah Beyzadem kandırdın beni aşkınla bir mektup yollamasanda, hiç konuşmasakta inandırdın beni aşkına, sevdana. Ahh Beyzadem kandırdın beni, yoksa ben mi kandım geçlik hevesiyle o derin bakışlara. O gün bir daha çıkmadım odamdan. Ne annem nede babam gelmedi yanıma onlarda yüzleşmekten korkuyordu anlaşılan.Bana her baktıklarında kadere yenik düştüklerini göreceklerdi nede olsa. Oysa Hareme girdikten sonra bir daha görüşemeyecektik kim bilir bir daha ne zaman izin çıkardı Anacığımı görmem için. Bu benim kaderim olmalıydı. Evimizin emektarı Afife kalfa bir kaç kez geldi odama yemek istemedim su bile içmedim. Tek isteğim yalnız kalmaktı kimseyi görmek ve konuşmak istemiyordum. Ahh benim can dostum Nakiyem neden gittin sen olsaydın yanımda, dertlerim hafiflerdi. Güzel arkadaşım Nakiyem. Ertesi sabah uyandığımda sanki herşey farklıydı gün daha aydınlıktı sanki. Güneş daha parlak, gökyüzü daha maviydi. Bir el hissetim omuzumda büyük bir huzur ve mutlulukla doluydu için, gülümseyerek döndüm arkamı, aman allahım güzel arkadaşım Nakiyem karşımdaydı. Çok mutluyum Allahım Nakiyemi gönderdim bana, Yardım etmesi beni iyileştirmesi için. Sarıldık birbirimize uzun uzun. Hoş geldin dedi Nakiye. Hoş geldin yeni hayatına...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © tugba demır, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |