"İçtenlik bütün dehanın kaynağıdır." -Boerne |
|
||||||||||
|
Otobüsün tavanıyla uzaktaki lambanın oluşturduğu algı düzeneğine dalmış yağmurun düşüşünü izliyor; sessiz, bir o kadar da huzursuz şekilde. Kaç dakikadır orada, neden bir önceki otobüse binmemiş, niye soğukta bu kadar bekliyor, kendi bile bilmiyor artık, unutmuş vaziyette hepsini. Aklında öyle düşünceler peydah oluyordu ki, farkındalığını sorgulayabilecek durumda değil. Bir kadının yanaştığını hissediyor, hafif kımıldanıyor. Yüzüne bakıyor kadın. Otobüsün saatini soruyor, cevap veriyor o da. Ellerini cebinden çıkartıp çantasının ön gözünü açıyor, müzik çalarını çıkarıyor. Kulaklarını bir garip yapmışlar bunun, dış dünyayla tüm alakanı kesiyorsun. Dışarıdan ses ulaşmadığı gibi, müziği de dışarıya vermiyor. Hep istediğim gibi ama bu da kulağıma basınç yapıyor hem de sol kulaklık oturmuyor kulağıma. Zaten hep kulaklıklarla kavga etmişimdir. Muhakkak bir şekilde bana yamukluğunu yapmışlardır. İşte, bir tane insanoğlu daha. Ağzı hareket ediyor, sesler çıktı sanırım ses tellerinden. Yüzüme bakıyor, muhtemelen saati sordu. Duymadım, cevap da vermiyorum bu yüzden. Hala bakıyor. Yüzünü çevirdi. Sıranın sonuna geçti, neler düşündü acaba benim için. Bencil? Duyarsız? Umursamaz? Ya da terbiyesiz? Bir polis yanaşıyor yanında otobüs durağının camına yapıştırılmış hareket tarifesine bakmak için, mesai bitimi eve dönüyor muhtemelen. Genç bir çocuk, 30’unu daha görmemiş, anlaşılıyor. İki de arkadaşı var yanında, mahalledendir belki de çocukluk arkadaşları. Sıraya geçmiyorlar, önde, kenarda sigara tüttürüyorlar hep beraber. Sırada bir sürü insan var, dikkatini çekiyor. Dikkatimi çekiyor. Sıranın en önüne geçiyorlar. Otobüse en önden biniyorlar. Bağırıyorum; “Sıraya geçer misiniz kardeşim ne öyle küfür eder gibi önden biniyorsunuz?!” “Görmüyor musun, polisim ben.” “Olabilir, memnun oldum ben de insanım, bak görüyor musun sıradakiler de insan.” “Arıza mısın birader akşam vakti? Niye huzursuzluk çıkartıyorsun?” “Terbiyesiz misin arkadaşım sen? Polis olman bu kadar insanın hakkını yeme hakkı verir mi? Geçer misin en arkaya?” “Geçmiyorum arkadaşım var mı diyeceğin?” “Hem terbiyesizsin hem de saygısızsın, size mi emanet bu halk yani? Ekmeğini bu insanlar kazandırıyor sana!” Daldığı noktadan sıçrıyor bu esnada, arkasındaki kız yanlışlıkla çarpıyor ona. Kulaklığının sol tarafındaki çıkıyor kulağından, müzik kesiliyor. Polis hala kenarda arkadaşlarıyla sigara içiyor. Otobüsün kalkmasına 5 dakika var. Beklemek istemiyor polis arkadaşlarıyla beraber, daha önce hareket eden başka bir otobüse koşuyorlar. Arkalarından bakıyor, polisten özür diliyor. Müzik çalarda Pearl Jam – Black çalıyor. Kapüşonu çıkartıyor, koşma gereksinimi hissediyor. Koşmalıyım. İnsanların içinden kaçmalıyım. Sinirlerimi bozuyor bu düzen, insanların bu kabullenmişliği, bu sinir bozucu ezikliği kabullenmişliği, midemi bulandırıyor. Sabah uyan, giyin, evden çık, insanların içine karış. Otur işini gör, akşam olsun. Kalabalığa karış, evine dön. Makine miyim ben? Nefesim kesiliyor. Ne zamandır koşmuyorum, bacaklarım bana küsmüş. Birazdan bir kramp girerse hiç şaşırmam. Biraz daha koşarsam nefes alamayacağım, sanırım dalağım şişti spor yapmamaktan. Bana bakıyorlar… Ne bakıyorsunuz diye bağırasım var, ne bakıyorsunuz diye haykırasım. Hiç mi bunalan insan görmediniz? Hiç mi daralmadın sen güzel insan kardeşim niye bakıyorsun bana öyle? Sen sen, niye korna çalıyorsun arabanın içinden? Hiç mi kaldırıma park etmedin de yolunu kapatıyorum diye bana kornanla çemkiriyorsun? Bir araba sahibi oldun diye asfaltları sana mı zimmetlediler? Sen çok mu anlayışlısın sanki? Kalkıp koşmalıyım, kaçmalıyım, uzaklaşmalıyım, kurtulmalıyım, atmalıyım üzerimdeki ağırlığı. Kulaklarımda biriken milyarlarca insanın sesinden kurtulmalıyım, zihnimi temizlemeliyim. Kaçmalıyım, kaçmalı! Telefonu çalıyor bu esnada, daldığı yerden sıçrıyor yeniden. Sevgilisi arıyor. Konuşuyorlar, henüz yeni tartışmışlar. Tartışmışlığın tortusu var konuşmalarında. Yardım istiyor ondan sevgilisi bir konu hakkında, yardım ediyor. Otobüsün kalkmasına 2 dakika var. Kuyruk uzadıkça uzuyor. Beklemek. İşte insana giydirilen en sıkıcı elbise. Kolları sarkıyor üst bölümün, boynuna ağırlık olarak biniyor. Paçaları dolanıyor ayağına. Yürüyemiyor. Bekliyor, bekliyor. Otobüsün saati geliyor, şoför gelmiyor. Beklemek zorunda mıyız şoförü biz? Bir sürü insanı bekletme hakkı var mı onun? Hem saati gelmiş yok ortalıkta. Ben niye bu kadar sorumsuz olamıyorum, hiç anlayamıyorum kendimi. İnsanlara ne demeli ya da? Hepsi suspus olmuş, şoförün keyfini bekliyorlar. Şoför gelecek de, kapıyı açacak da o kadar insan binecek. Ölme eşeğim ölme. Karşıda hareket amirliği var gidip şikayet etmezsem ben de! “Kardeşim nerede bu otobüsün şoförü? Hareket saati geldi, geçiyor!” “Hangi hattın şoförü gelmedi?” “Şu karşıdaki, işte baksana önünde koyun sürüsü gibi insanlar bekliyor.” “O hattın bu saati iptal beyefendi, bir sonraki otobüsle gidebileceksiniz ancak.” “Ne demek iptal, madem iptal oradaki tarifede niye duruyor saati?! Dalga mı geçiyorsunuz insanlarla?!” “Unutulmuştur yoksa güncellendi tüm listeler, hem niye dalga geçelim?” “Nasıl unutulmuştur yahu, böyle düşüncesizlik mi olur? Nasıl bi sorumsuzluktur bu!” “Bağırmanıza gerek yok, bir sonraki seferle gidersiniz, olur biter.” “Yok ya! Çocuk mu teselli ediyorsun kardeşim sen, böyle saçmalık mı olur, bu kadar insanı soğukta yağmurda bekletiyorsunuz, bir de pişkin pişkin bir sonraki seferle gidersin diyorsunuz, terbiyesizlik bu yaptığınız!” “Ne yapalım kardeşim şoför mü doğuruyoruz burada, yok işte şoför.” “Sen ne işe yarıyorsun burada, boş boş oturacağına bir işe yararsın işte burada boşuna oksijen tüketiyorsun!” “Çıkartma beni dışarı terbiyesiz herif söylediğin lafa bak!” Şoför geliyor, kapıyı açıyor. Daldığı yerden yine arkasındaki kızın dokunuşuyla sıçrıyor. Otobüse doğru atıyor adımını, hareket amirliğine bakıyor. Özür diliyor yine içinden. Gidiyor, en sevdiği koltuğa oturuyor. Müzik çalarında “Pixies - Where is my mind” çalıyor. Yüksek sesle bağırma gereksinimi hissedi... Tutuyor bu kez kendini. Başını cama yaslıyor. Otobüs hareket ediyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |