İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Hastalık.. Dün bütün gün, aldığım soğuk algınlığı ve hastalık acısının derin zamansızlığıyla uğraştım. Tüm zamanımı kaybettiğim cellat kılığındaki hastalık, bütün gün hayattan uzaklaşmama sebebiyet verdi, beni yatağa çiviledi. Nefes almakta dahi zorlandığım vakitler, yatakta dönmelerim ve çırpınışlarım az da olsa yaşadığıma kanıttı. “Tanrım, yalnızlıktan öleceğim” diyerek, hastalık zamanımda yalnızlığıma acıyarak hayıflanmaların en sancılısını yaşadım. Biliyordum, hastalığım sonbahar görünümlü kış’ın canice beni avlaması değil, kalabalık görünen kentimin içinde hala aşk’ı bul(a)mamış olmam gerçeği idi. Akşam vakti eve nasıl geldiğimi, yatak odasının yolunu nasıl bulduğumu, yatağa nasıl uzandığımı şimdi hayal meyal hatırlıyorum. Kent’im kahverengi sokaklarıyla beni sarhoş ederken, aklımdan geçen tüm cümlelerin ucuzluğu beni eve doğru sürüklerken, ağır bir hastalık geçirdiğimi farkettim. Başıboş sokakların kuytu yalnızlıklarından kurtulmaya çalışırken farkettiğim bir diğer gerçek; artık yalnızlığı koynuma bir sevgili edasıyla aldığım gerçeğiydi. Bütün melankolik semtlerini bir iz bırakmışım gibi gezmem, tuhaf ama güzel bir anlık mutluluk bahşetti bana. İçim büyük bir zaafer kazanan komutan edasıyla ürperdi. Mutlu oldum, mutluluk kavramını yıllar sonra böyle soyut bir gerçeklikle yaşadım. Bunun yanında, bu mutluluğun dışında, aldığım her nefesin, içtiğim her damla suyun, herbir santimetrekare toprağın bu yalnızlık ve acıda payı var, biliyorum. Yürümekte dahi zorlandığım vakitler, kuşkusuz aklıma ilk gelen; ölüm acısının dayanılmaz karanlığı, oluyor. Bazan, yaşadığım bu korku, karakter zayıflığından mı yoksa yalnızlıktan mı kestiremiyorum. Böyle durumlarda aklımda (bir bardak kırılması) dokunulması imkansız fikirler, acılar yer bulup, beni kendi iç dünyamdan uzaklaştırmakta. Sokaklarının, caddelerinin, yollarının muhteşem tonda yapraklarla güzelleştiği istanbul’un en acı tarafını keşfetmek için, yıllarca okul okumaya, romanlar bitirmeye gerek olmadığı bilincindeyim. Ki yalnızlık mevsimlerin değişmesi, zamanın daim galip gelmesi ve kadınların ütopik aşklar tanrısı kıvamında bizi alt etmesi gibi gerçeklerle özetlenebilir. Bunları, tüm bu olan biteni yaşayarak anlayan her ademoğlu bilir ve öğrenir ki; yalnızlık, aşkın arka bahçesi, diğer yüzüdür. İşte öyle bir ruh-i vaziyet ve zamanda seni düşündüm; düşünülmesi belki de en son olması gerekilen sen’i. Kendimi eve attığım an, yalnızlıktan öleceğim diye tanrı’ya hiddetlendim, dört bir tarafımı çevreleyen duvarların soğukluğuna isyan ettim. Düşün; en güçsüz ve yenik anımda dahi başucumda bir kitap misali sıcak bir el, bir dokunuş, bir şefkat yoktu. Alnım, yüzüm, ellerim ateşler içinde yanarken, bedenime değecek, ateşimi ölçecek bir el(in) yoktu. Ciğerim parçalanmış gibi, tüm şiddeti ve gücüyle beni öksürten bu hastalık, canımı yakarken bu derin yalnızlık; yoktun. Gözlerim patlarcasına kızarmış, sulu bir pınara dönmüşken, gözkapaklarım belli belirsiz aralanırken; yoktun. “Tanrım, yalnızlıktan öleceğim” diye diye bağırırken, ağlarken, isyan ederken; yoktun. Bedenimi saran çarşafın buz gibi olması, tenimin ateşini daha da ısıtması, beni acılar içinde yatağa çivilemesi gerçeğini var ederken, başucumda olması gereken, beni daim aşıklar cennetinde vareden, mutluluk reçetesi sen; yoktun. Bir an kuduz bir köpek, ciğere aç bir kedi gibi, kıvrana kıvrana acılar içinde öleceğimi düşünürken, beni yalnızlığa en son mahkum etmesi gereken kişi; yoktun. Boncuk boncuk terlerken, yatağın buz gibi olması ve dişlerimin, çenemin kırılacak denli çarpması, akabinde sadece bana dokunarak, bir iki kelam sözle beni mest edecek, cenneti bu acı cehennemde yaşatacak gerçek aşk sen; yoktun. Uyumaya çabalamak bile beni üzerken, en çok üzüldüğüm yalnızlık sebebi sen; yoktun. Birbirinden acı üç rüya gördüm. Rüyalardan birinde, susuzluktan ölüyordum. Birinde, beyaz bir çadırda soğuktan donuyordum. Bir diğer rüyada ise, elimi bırakmış başka bir adamın elini tutuyor beni yalnızlıkla başbaşa bırakıyordun. Rüyalarımın içinde hangi rüya daha acı biliyorum. Dün yatağa uzanır uzanmaz yokluğunun bana nasıl bir acı verdiğini, yalnızlaştırdığını, güçsüzleştirdiğini, hiçsizleştirdiğini anladım. Hekimi olmayan bir köyde yaralanan bir adam misali kanlar içinde kıvranıp, sürünerek öleceğimi biliyorum. Gördüğüm rüyalarda bana böyle bir sonun reva görüldüğü gerçeği canımı sıkıyor. Böyle bir son, böyle çekilen acılardan sonra, böyle bir hayattan sonra elbet ki mükafat sayılır. Hayatım boyunca derin aşklara, bağlılıklara, sadakatlere, özlem dolu ayrılıklara, severken uzak duranlara, farklı ama aynı hayatlara inanmadım. Belki de bu inançsızlığımın acısını çekiyorum. Belki de sadece acı çekmem gerektiği için çekiyorum. Tanrı tarafından lanetlendiğime inandığım vakitler aklıma, acılardan arta kalan zamanlarda yaşadıklarımın gölgesinde zavallılıklar geliyor. Dün bütün gün hasta ve yorgun bir şekilde yattım, durdum. Yorgunluğumun ağır, hastalığımın can yakıcı, bedenimin iflas ettiği, alarm verdiği zamanda kendimi yatakta bir kum çuvalı gibi hissetim. “Tanrım” dedim, “ölüyorum bugün ve bu akşam yalnızım”. O an karşımda bir ayna belirip beni utanç duvarında asmasını o kadar çok istedim ki! Benim gibi bir adam, benim gibi dirayetli, güçlü, inançlı bir adam ve düştüğü bu zavallılık. Heyhat; bu yalnızlık çok acı. Dün, bütün gece rüyamda üç farklı rüya gördüm. Üçünde de acılar çekiyor, yalnızlığımla kahroluyordum. Ve böyle rüyalar görmeye, hasta ve biçare zamanlar yaşamaya devam edeceğim. Biliyorum, edebiyat da kurtaramayacak yalnızlığımı. Tolstoy gibi bir tren garında zattüreden öleceğim. Ki o an ne denli bahtiyar veyahut pişman olacağım; bil(e)miyorum. Ama dün gece yanımda, başucumda olabilmen için canımdan bile vazgeçebilirdim, bugün bunu biliyorum. Saraç.. 31 ekim 2010 paris/istanbul
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfettin araç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |