Pazar Eziyeti
Sobalı evlerde kışın insanın duş alası da gelmez. Banyoya girmek bir eziyet çıkmak ayrı bir eziyettir. İçerdeki buhardan nefes alamaz hala gelirsiniz. Kocaman, ele avuca sığmayan yeşil sabun
Sobalı evlerde kışın insanın duş alası da gelmez. Banyoya girmek bir eziyet çıkmak ayrı bir eziyettir. İçerdeki buhardan nefes alamaz hala gelirsiniz. Kocaman, ele avuca sığmayan yeşil sabun
Shakespeare, bir yandan ağzını şapırdatarak, beğeni misali homurtular içinde kendini zevkin koynuna bırakıverir, öte yandan da kaşla göz arasında gövdeye indirdiği kıymalının yerine yenisini koyması için tertemiz ettiği tabağını anneme uzatırdı.
Sonra ,
Canı sıkkın oturuyordu yine ofisinde. Arkadaşları hadi kalk birşeyler yiyelim, açılırsın belki diye ısrar ediyorlardı. O gitmek istemiyor, kararsız çayı ve sigarasıyla oyalanıyordu. Şu sigarayı ne kadar da artırmıştı son zamanlarda .
Yeni pencereler açmak için yıktığım duvarları hatırlıyorum zaman tüneline girdiğimde.Şimdi çoktan unutulmuş aşk yaraları...
Kilometreler bir bir artar, hedefe yavaş yavaş yaklaşırken...Yollar menzile varır, başlangıçlar geride kalırken...Bir yolculuk başlar içimde geçmişime, bir sapaktan dönerim geleceğime...
Çocukluğumla kucaklaşırım gözlerim asfalt yolun sıcak buharında
kirlenmiş kentleri kirlenmeden terketmek. kaçmak! ... ama kime? nereye? niye? ne zamana kadar... küçük bir anı
Pedallara önce benim ayaklarım değdi. Ayaklarım dediysem, yani parmak uçlarım. Bisiklete binmek sadece benim hakkımmış gibi sahiplendim onu.
pembe krep elbisesinin bol büzgülü eteklerini iki yanından tutup hafif açmış, yelpaze gibi... Bence,
o katıksız ve sonsuz çocuk neşesi, koşulsuz mutluluk yani, gözlerinden eteklerine dökülmüş, oradan da aman yerlere saçılmasın diye tutuyor etek uçları
Bir kez olsun konus benle.. bir kac kelime de...
En azindan soyle bana ne zaman biteceksin?
1994`ün son günleri... İstanbul - Ankara arası yoğun bir mektup trafiği... Aşk var, özlemek var. Var ama, öğrencilik bağlamış ellerimi. Ha desem çıkıp gidecek gücüm var da, ha desem çıkıp gidecek param yok, o günlerde. Mektuplar... Derslerden çalınan daki
Küçüğüm ;
Tükürükle hohlayıp parlattım sözlerimi .Nasıl da saydamlaşıyorum yazdıkça .Kaytan bıyıklarımdan vazgeçerim ama yazmayı bırakmam . Bir delik açmaya mı çalıştığımı ya da açılmış bir deliği büyütmeye çalışıp çalışmadığımı anlamayacaksın . Yazıyoru
Dün gece benimleydin...sen bilmezsin...ama belki yüreğin hissetmiştir...tenin ürpermiştir
O gün işimiz yoğundu. Okullarda karne verme telaşı tüm yöneticileri ve öğretmenleri olduğu kadar bizi de sarmıştı. İşimiz gereği okulları dolaşıyor, işlerin nasıl gittiğini yerinde görüyorduk.
Kokular hayatım boyunca benim için çok özel oldular... Nefes alma ilgili ufak tefek problemlerim olsa da koku alma ile ilgili hiçbir sorunum yok. Koku herşeyden önce geliyor. Görmek, duymak, özellikle de dokunmak çok önemli. Ama koku, bambaşka.
Anne k
27 Aralığın ilk saatlerinde uzun süren sancıların ve acıların sonunda doğum masasının başucuna koydu Doktor Zeliha Hanım seni. Al bakalım bebeğini dedi. O an kalbim yerinden fırlayacaktı. Bu cümleyi mecazi anlamda kullanmıyorum. Gerçekten kalbim yerinden fırlayacaktı. Hoş geldin bebeğim diyebildim o heyecanla.
17 yaşındaydım, lise sondaydım. Laf olsun diye girdiğim bir sınavı kazanmam, beni Amerika'ya götürdü; hem de hiç planlamadığım halde. Ailemden 1 yıl uzakta kalıp, kendimi tanıma sürecime inanılmaz katkıları olan, dünyanın neresinden gelirse gelsin her tür
insan ben kimim sorusunu sorar kendine ve vu sorunun cevabı belirler nasıl bir yaşam süreceğini bu yerkürenin üstünde.