Kibirinize Yenilmeyin
kibir; güçlünün zayıfı ezmekten zevk aldığı zenginin fakire tepeden baktığı dünyayı yaşanılabilmesi imkansız bir hale getiren bir duygu yoğunluğundan ibarettir.
"Sanat, hayatın bize verdiği en güzel yalandır; tıpkı yarın yeni bir gün olacak umuduyla uyumak gibi." – Oscar Wilde"
"Sanat, hayatın bize verdiği en güzel yalandır; tıpkı yarın yeni bir gün olacak umuduyla uyumak gibi." – Oscar Wilde"
kibir; güçlünün zayıfı ezmekten zevk aldığı zenginin fakire tepeden baktığı dünyayı yaşanılabilmesi imkansız bir hale getiren bir duygu yoğunluğundan ibarettir.
Nasıl bir adalet istiyoruz o halde göze göz dişe diş mi ? Varolan adalet sisteminde uygulayıcılar, herkes gibi zaafları olan insanlar, nasıl egolardan arınmalı, nasıl bir psikolojik deha olmalı ki içinde bulunmadığı olaylar örgüsünü, kendini kurtarmak isteyen insanların yalanlarına ve gözlerini bir daha asla dünyaya açamayacak, kendini savunamayan
Dualar Felaketimiz olabilir ama diğer dünyevi işlerde yaptığımız hileleri kendi çıkarlarımıza uyduğu için görmezden geldiğimiz gibi dualar noktasındaki sorunu da görmekte zorlanıyoruz...
Fikret Başkaya
Günümüz dünyasında, tarihsel diyalektik gelişimden çok, küresel güç odaklarının aldığı kararlar ve bunların siyasal yeğimleri tarihsel gelişmeleri belirliyor gibi. Yani halk belirleyici değil, belirlenen durumda. Kitleler kendilerini medya ile güdüleyen ve yönlendiren güç odaklarının istek ve tercihlerini yansıtan bir konumda
Sorumluluğunu bilmeden iş yapanların boynu devrilsin.
Vatandaşı savsaklayarak devletin sırtında -hak etmediği- parayı alanların boynu devrilsin.
Tarım Gıda ve Hayvancılık Malatya İl Müdürlüğünde, üreticiyi mağdur eden, gereken kolaylığı tanımayan çalışanların boynu devrilsin.
Davullar, zurnalar, halaylar, oyunlar, Grup Yorum, Kardeş Türküler...Babaların omuzunda çocuklar..Bebek arabası süren anneler..Derdini anlatmak isteyen, kesinlikle 1.000.000 çok üstünde insan. Konuşmalar başladı, miting bitecek, Gümüşsuyu, Saraçhane, Mecidiyeköy kolları hâlâ uzayıp gidiyor. Gezi alanı da hıncahınç.
İlk mesajı, semaverin fokurtusu verdi. Demlik , hüzün zarfına bürünmüş içli mektup misali beklemedeydi. Saat , zamanı sırtında taşıyan dervişleyin yorgun , yorgunluğunu tik takların gölgesine gizlemeye çalışıyordu.
Gözlerimin içinden kopup gelen bir sabah uykususun. Yüzümün su görmemişliğinde, dudaklarımdaki çırpınan balıksın. Burnumdaki, deniz mağarasısın. Her nefes alışımda, içime dolan iyot kokususun. Gözlerimin açıklığında deniz dibi kumsalı, gözlerimin kapalılığında inci dolu sedeften saraysın. Sen masalları andıransın. Sen, bana masalları inandıransın. İnançsın, güvensin, vefasın ve merhametsin. İşte bu
Taraf gazetesi eski yazarı Sevan Nişanyan’na sesleniyorum; “Eceli gelen it cami duvarına terslermiş…”
Nişanyan’a bu dünyada tek bir duam(!) var…
Umarım akıbeti; Ariel Şaron gibi olsun…
Ne tam ölsün, ne de yaşasın.
Fişle nabızları attırılsın ama ölmesin…
Anglo-sakson dillerinde iki farklı gelecek anlayışı bulunuyor. Bunlardan birincisi, future ya da futur örneğinde görüldüğü gibi zamanda konumlanan şahsın merkeze alındığı ve özneleştirildiği anlayış
Kaç kere kandım, kaç kere kanadım
'' GÖNDERİLMEYEN MEKTUPLAR''
Rasim Yılmaz
Anlı şanlı poetikaları bulup okumak olası. Ben sizlere internette şiirleriyle tanıştığım iki ozan/şairin, güzelduyu yaratıcılığı sürecini, bunalımını, sancısını nasıl yaşadıklarını kendi dillerinden aktarmak istiyorum. İşte adeta poetika. Birlikte izleyelim:
Sinan Akyüz