|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler |
281
|
|
|
|
Sorun sen de değil bende. Çünkü senin kocaman yüreğinin içinden geçerken ben, hep bir şüpheler içindeyim. Şüphe! |
|
282
|
|
|
|
En büyük ayıbımız buydu belki;
Tüm övündüklerimizi utanmamız gerekenlere borçluyduk!
|
|
283
|
|
|
|
hayat, umutlar acılar ve dostlarla ayakta duran bir beden sevda ile nefes alan br yürek... |
|
284
|
|
|
|
Aristo da olsanız, size genelevi de soran olur, hayatın ne olduğunu da. Sonuçta sizin ne olduğunuz önemli değildir, önemli olan karşınızdakinin ne olduğudur. Bir bakın hayatınız, piç diyenlerle, orospu çocuğu diyenlerle, hiçbir şey diyemeyip susanlarla ya da yalan konuşanlarla doludur. Peki bu yargılara başvuranlar kimlerdir? |
|
285
|
|
|
|
İnsanlar, sessizliğinizi kendilerine karşı takınılmış olumsuz bir tavır olarak görüyorlar çoğu zaman.
Ya da canınızın bir şeye sıkkın olduğuna karar veriyorlar. Siz sessiz kaldıkça durmadan mantık yürütüyorlar. Durmadan bu sessizliğin ne anlama geldiğini düşünüyorlar. Sonra da sizin kendi düşündükleri şeyi yapmakta olduğunuzdan emin oluyorlar. Bundan bir an olsun şüphe duymuyorlar.
Sizin sessizliğinizi bir şeye yoruyorlar ve sonra onun öyle olması için bilinçsizce ellerinden geleni yapıyorlar.
Aynı şeyi dünyaya da yapıyormuyuz ? Dünya sessizce kendini sunuyor bize, ama bizler sadece kendi yorumlarımızın yansımalarını görüyoruz dünyada.
|
|
286
|
|
|
|
Zamanın geçmekte olduğundan haberdar olduğumuzun bilincinde olarak yapıyoruz bunu. Neredeyse ölüm dozunda alınmış bir uyuşturucu müptelası nahoşluğunda unutmak istiyoruz, zamanın nasıl geçtiğini. |
|
287
|
|
|
|
Tül, gül ve evin biricik kızları. Benzerlikleri var bence. Ya sizce? |
|
288
|
|
|
|
Sanırım bunca yılın verdiği olgunlukla ağaran saçlarım öğrendi de bir gün o güzelim rengini kaybedeceğini,ben öğrenemedim yitişlerdeki anlamsızlığı. |
|
289
|
|
|
|
Araya ötekiler girdiyse, yalanlarla grileştiyse mavi, üşümeye başlayan ruhların ne ilacı vardır,ne de hekimi... Buz gibi olduysa yürek yararı yoktur geri dönüşün... Bir şans daha denirse de sonuç titreme nöbetleri..
|
|
290
|
|
|
|
Son aylarda bize bir haller oldu. Çekmeyenlerin nazarı mı değdi? Tü tü tü... Elem tere fiş, kem gözlere şiş. Gidip nefesi kuvvetli birine mi okutsak? Türbelere horozlar mı adasak. En iyisi lokma döktürmek... Bir de üstüne Çerkez Ayşe'ye kurşun döktürdük mü tamam. Muska falan yaptırmış olmasalar bari. Sen divanların altını, kıyıyı köşeyi ara. Ben de bizim evi iyice bir gözden geçireyim. Bulamazsak Çolak Hoca'ya gideriz. O yazılmış bütün mustakaları bozar.
|
|
291
|
|
|
|
Kimisi Camdaki Sinek Pisliklerini Görür,
Bir Başkası Camdaki Aksini,
Öteki Penceredeki Saksıyı,
Bir Diğeri Pencereye Dokunan Daldaki Çiçeği,
Kimisi Karşıdaki Dağları,
Kimisi Daha Da Ötesini;
Kendinden Dışarı Bakarken...
|
|
292
|
|
|
|
Giden önce duvarlarını taşır bir evin, sonra şehrini ve en son adını alır kalmışlardan, sanki kalan onu andıkça kirletirmiş gibi… |
|
293
|
|
|
|
Lamartine, 'Göl' şiirinde ne güzel anlatmış içindeki fırtınayı! Cansızlardan - dağdan, taştan, dereden, esen rüzgardan- mı hatırlamalarını umacağız yaşanan aşkları? |
|
294
|
|
|
|
Bir bulut olsam da yağsam üstüne....
Akan her damlamda kansam sevgine...
Daralan yüreğim salsam üstüne
Sever misin ey yar, aç yüreğini.… |
|
295
|
|
|
|
Daha ne duruyorsun sen böyle ölgün bir yorgunlukta geçen demlere ağlarken
Dereler menderesler yararak ırmaklara koşmakta
Bir kısrak kulunlar ovada salkımsöğüdün altında
Sevişir eşkin bir rüzgar çırılçıplak meyve gebesi dallarla
Daha ne duruyorsun gücenik bir yüzle kendi karanlığında ağlayan baykuşlar gibi
Bilirim kendini gerçekleştirememiş her yüz güceniktir
Ve zordur toparlamak deli suların dağlardan getirip ovaya serptiği kozalakları
Ve kurumuş yaprakları toplamak zordur
Onu rüzgara bırakmalı bence
Çünkü imkansızdır onu temizlemek en iyisi
Kalsın öylece zaten yeniden çiçeğe durur bu ağaçlar
|
|
296
|
|
|
|
Karaciğerimi delip geçip, ayrılıksı rakı sofralarımın sessiz sedasız misafiri oldun bu gece. Seni ben mi çağırmıştım, yoksa sen kendiliğinden mi gelmiştin, bilmiyorum ama, sisli dünyama bu saatte gelişin beni çocuk sevindirmişti. Ya yarın? Ya özlem? Bilmi |
|
297
|
|
|
|
Bu yüzden gidemem ben; ne kimseye, ne kimseden! |
|
298
|
|
|
|
Bir yürek bu kadar eşit bölünebilir miydi, dolunay bir daha hiç görünmemecesine tutulabilir miydi, seninle onun arasına giren gece beni daha ne kadar düşündürebilirdi. Kendi içimde, kendime kalan son kara parçasının üzerinde düşünüyorum şimdi olan biten |
|
299
|
|
|
|
Zaman geçiyor. Büyüdükçe büyüyor suskunluğu gecelerin. Cümleler tükendikçe tükeniyor adına aşk dediğimiz o yanılsama, susuyoruz kelimeler kayboluyor, susuyoruz, suskunluk kocaman duvarlar örüyor aramıza... |
|
300
|
|
|
|
Yıldızları hiç farklı düşündünüz mü?Acaba hiç farkettiniz mi aşıklarınızı? |
|
|
|