|
• İzEdebiyat > Deneme > Din |
21
|
|
|
|
Buhârî, İslam tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri kabul edilmekte olup 810 yılında Buhara'da doğmuş, küçük yaşlarda Mekke'ye gitmiş ve burada ilim öğrenmeye karar vermiştir. Hadisleri derleyerek İslam’ın en güvenilir hadis kitabı olarak kabul edilen el-Câmiʿu'ṣ-ṣaḥîḥı oluşturmuş, ancak birçok eleştirinin hedefi olmuştur. Aynı şekilde, Pavlus da Hristiyanlık tarihindeki en tartışmalı figürlerden biridir. Pavlus, Hristiyanlık doktrinini büyük ölçüde şekillendirmiş ve Hristiyanlık ile Yahudilik arasındaki sınırları çizmiştir. Bu iki şahsiyetin hayatları ve etkileri, dini öğretilere ve toplumsal algılara ne gibi değişiklikler getirdiği açısından benzerlikler taşımaktadır. |
|
22
|
|
|
|
Allah’ın son ilahi kitabıdır ve Nebimiz Muhammed aracılığıyla insanlığa iletilmiştir. Bu süreçte Kuran, yalnızca bir dini metin değil, aynı zamanda insanlık için bir rehber, bir yaşam biçimi ve bir ahlaki pusula olmuştur. Nebimiz Muhammed, Allah’ın elçisi olarak Kuran’ı insanlara iletmekle görevliydi. Kuran’ın aktarıldığı dönem, Nebimiz Muhammed’in her gün yeni bir vahyi aldığı ve bu vahyi toplumuna ilettiği bir süreçti. Ancak bu aktarım süreci, yalnızca sözlü bir aktarım olmanın ötesine geçti ve Kuran, Allah’ın direktifleri doğrultusunda sistemli bir şekilde yazıya dökülmeye başlandı. |
|
23
|
|
|
|
Sihir ve büyü, tarih boyunca insanların ilgisini çekmiş, hem mistik bir olgu olarak hem de sosyal bir fenomen olarak kültürlerde farklı şekillerde var olmuştur. Birçok insan, büyü ve sihrin gerçekliğini sorgular, "Gerçekten sihir var mı?" sorusuna yanıt arar. Bu makalede, sihir ve büyü kavramlarını psikolojik, toplumsal ve kültürel açıdan ele alarak, bu olguların ne anlama geldiğini ve insan psikolojisindeki etkilerini inceleyeceğiz. Sihir ve büyüye dair inanışlar, genellikle psikolojik telkinlerin gücüyle şekillenir. Psikologlar, insanların zihinlerinde yarattıkları inançların, bedensel hisler üzerinde ciddi etkiler yaratabileceğini ortaya koymuşlardır. Baş ağrısı, mide bulantısı veya ruh hali değişiklikleri gibi somut olmayan belirtiler, bazen kişilerin kendilerine telkin etmeleriyle meydana gelir. Bu, “psikolojik büyü” olarak tanımlanabilir. |
|
24
|
|
|
|
İslam, insanların hayatlarına rehberlik etmek amacıyla vahiy yoluyla gönderilen bir dindir. Bu dinin temel kaynağı Kur'an'dır. Ancak, zamanla geleneksel uygulamalar, bazı dini kavramların yanlış anlaşılmasına ve gereksiz yere eklemeler yapılmasına yol açmıştır. Bu yazıda, özellikle "İnşaAllah" ve "Âmin" ifadelerinin Kur'an'daki yerini ve geleneksel inançlarla olan ilişkisini inceleyeceğiz. "İnşaAllah" kelimesi, Arapça kökenli olup "Allah dilerse" anlamına gelir. Müslümanlar, gelecekteki bir olay hakkında kesin bir ifade kullanmadan önce, bu kelimeyi söylerler. Çünkü, Allah'ın iradesi dışında hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceği inancı İslam'ın temel taşlarındandır. Bu ifade, insanların kendi iradelerinin sınırlı olduğunu ve her şeyin Allah’ın dilemesiyle gerçekleşeceğini hatırlatır. |
|
25
|
|
|
|
İslam, hem bireylerin hem de toplumların yönünü belirleyen bir öğreti olarak, insanları doğru yola sevk etmeyi amaçlar. Kur'an, insanlara yalnızca doğru yolu göstermekle kalmaz, aynı zamanda yanlış yolları da tanıtarak, insanlara seçim yapabilme yetisi kazandırır. Ancak, insanlar Kur'an'daki kavramları ve İslam'ı bilmedikleri, tanımadıkları için bu kavramları doğru anlamakta ve değerlendirmekte zorlanırlar. Bu yazıda, müslüman, müşrik ve münafık kavramları arasındaki farkları anlamaya çalışacağız ve bu kavramların doğru bir şekilde nasıl tanımlanması gerektiğine değineceğiz. |
|
26
|
|
|
|
İslam dünyasında, zaman zaman dini geleneklerin ve hurafelerin, gerçek İslam’ın önüne geçtiği gözlemlenmektedir. Özellikle bazı rivayetler ve hadisler, İslam’ın özünden sapmalara neden olmuş ve toplumun manevi dünyasında karmaşaya yol açmıştır. Birçok yanlış anlaşılma ve hurafe, özellikle İslam’ın ilk yıllarında, dinin doğru anlaşılmaması ve uygulanmaması sonucunda ortaya çıkmıştır. Ancak, bu hurafelerin gerçek İslam’la bir ilgisi yoktur. İslam’ın tek kaynağı Kur’an’dır ve Müslümanlar, her zaman bu kaynağa yönelmek zorundadır.
|
|
27
|
|
|
|
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın sıfatları ve isimleri, O’nun yüceliğini ve benzersizliğini anlamamız açısından çok önemli bir yer tutar. Allah’ın isimlerinden biri olan El-Kebir (Büyük) ve kıyaslama ifade eden ekber (daha büyük) kavramları, dikkatle incelendiğinde derin bir tevhit anlayışını gözler önüne serer. Bu makalede, özellikle "ekber" kelimesinin Kur’an’da kullanım yerleri, anlam boyutları ve İslam’ın inanç esasları bağlamında nasıl anlaşılması gerektiği ele alınacaktır. |
|
28
|
|
|
|
Kur'an-ı Kerim, İslam inancının temel kaynağı olarak, Müslümanlara hayatın her alanında yol gösterici rehberdir. Cünüplük, gusül ve temizlik konularında da Kur’an-ı Kerim'deki ifadeler son derece açık ve anlaşılırdır. Ancak, gelenekler ve rivayetlerin etkisiyle bu konular hakkında yanlış uygulamalar ve anlayışlar ortaya çıkabilmektedir. Bu makalede, Kur’an-ı Kerim’in ışığında cünüplük, gusül ve temizlik konuları detaylı bir şekilde incelenecektir. |
|
29
|
|
|
|
İslam dininin temel kaynağı olan Kur'an insanın hem bireysel hem de toplumsal yaşamında rehber olmayı amaçlar. Ancak tarih boyunca Kur'an'ın özünden uzaklaşarak hadisler ve geleneksel mezheplerin yorumlarıyla şekillenen bir anlayış, özellikle kadın-erkek ilişkilerinde derin sorunlara yol açmıştır. Bu makalede evliliklerin şirk temeline dayanması kadınların toplumsal konumu ve bu durumun doğal sonucu olarak boşanma oranlarının artması ele alınacaktır.
Kur'an eşler arasında sevgi ve merhameti Allah'ın bir ayeti olarak görür ve evliliklerin Allah rızası gözetilerek yapılmasını önerir:
> “Onda 'sükûn bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Rûm 21)
Ancak hem İslam toplumlarında hem de Batı'da evliliklerin temelinde çıkar ilişkileri ve dünyevi beklentiler yer aldığında bu sevgi ve merhametin yerini çatışmalar alır. Geleneksel erkek anlayışı kadını bir hizmetçi, çocuk bakıcısı ya da yalnızca cinsel ihtiyaçların karşılanacağı bir araç olarak görmektedir. Kadın ise ekonomik özgürlüğü olmadan hayatta kalmak için erkeğe bağımlı bir yaşam sürdürmek zorunda kalmıştır. Bu durum çiftler arasındaki ilişkiyi yalnızca bir çıkar ilişkisine dönüştürür ve sevgi temelli bir birliktelik sağlanamaz. |
|
30
|
|
|
|
İslam'ın temel öğretilerine göre, Allah’a iman etmek ve yalnızca O'na kulluk etmek, bir müminin yaşamının merkezinde yer almalıdır. Ancak, tarih boyunca insanlar, çeşitli sebeplerle Allah'tan başka varlıkları ilahlaştırmış, onları kutsamış ve onlara secde etmiştir. İslam'da buna "şirk" denir ve bu, en büyük günahlardan biridir. Nuh Suresi'nin 23. ayetinde, Nebimiz Nuh'un kavminin putlaştırdığı bazı isimler örnek verilerek, şirk inancının kökenleri ve tehlikeleri üzerine önemli bir uyarı yapılmaktadır: “Ve dediler ki: Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd’i, ne Suva’ı, ne Yeğus’u, ne Ye’uk’u ve ne de Nesr’i.” Bu beş isim, o dönemde halk arasında kutsal sayılan, ilahlaştırılan figürlerin adlarıdır. Bu figürler, İslam öncesi cahiliye toplumunun Allah’tan bağımsız şekilde yarattığı putlardır. Vahyin, insan hayatına dair her şeyi kapsayan bir öğreti olduğunu savunan İslam, insanları sadece Allah’a yönelmeye ve O’na kulluk etmeye çağırır. Nebimiz Nuh'ta, kavmini sadece Allah’a inanmakla yükümlü tutmuş, hiçbir şahsı ne kendi ne de başkaları adına ilahlaştırmamıştır. Ancak müşrikler, vahyin bu öğretilerine karşı durarak, kendi putlarını ve ilahlarını savunmuşlardır. Müşriklerin en belirgin özelliklerinden biri, hayatı ve tüm olayları kavramsal bir çerçevede anlamaktansa insanları ve onların özelliklerini putlaştırarak anlamaya çalışmalarıdır. Bugün de benzer bir durum söz konusudur. |
|
31
|
|
|
|
Kur’an-ı Kerim, insanlık için en yüce rehberdir. İnsana hem ilmin kaynağını hem de bu ilmi nasıl kullanması gerektiğini gösterir. Ancak ilmi yalnızca dünyevi bir birikim olarak görenler, ilmin asıl mahiyetini kavrayamazlar. Gerçek anlamda âlim olmak, bilgi sahibi olmaktan daha öte bir durumu ifade eder. Çünkü gerçek âlimlik, ilmi Allah’a yaklaşma vesilesi olarak kullanmaktır. İblis’in durumunu Kur’an’ın ilim anlayışıyla değerlendirdiğimizde, onun âlim olduğu iddiasının temelsiz olduğu açıkça görülür. İblis, Allah’ın varlığını inkâr etmemiş, ancak O’nun emirlerine karşı gelerek isyan etmiştir. Bu kibri ve isyanı, onun asla bir âlim olamayacağını gösterir. Zira gerçek âlimlik, bilgiyle birlikte Allah’a teslimiyeti ve takvayı da gerektirir.
|
|
32
|
|
|
|
İnsanlık tarihi boyunca, insanları şirke sürükleyen en temel nedenlerin başında cehalet ve samimiyetsizlik gelmektedir. İnsanın doğru imana sahip olabilmesi ve şirke sapmaması için, öncelikle doğru bilgiyle donanması, ardından bu bilgiyi samimi bir şekilde içselleştirmesi gerekmektedir. Cehalet, Kuran'da sıkça vurgulanan bir kavramdır. İnsanın doğru imanı ve doğru davranışları benimsemesi için öncelikle doğru bilgiye sahip olması gerektiği, Kuran'da açıkça belirtilmiştir. Bu bilgilerin en önemlilerinden biri, tevhid inancıdır. Tevhidin ne anlama geldiği, Allah’ın birliğinin kabulü, putların ne olduğu, şirkten kaçınmanın yolları, doğru bir imanın nasıl olması gerektiği Kuran’da detaylıca açıklanmıştır. Kuran, insanları bu bilgilere yönlendirmek ve onlara doğru yolu göstermek için gönderilmiştir. Kuran'da insanları şirkten kurtaracak bilgi, sadece yüzeysel bilgi değil, insanın kalbini etkileyen, aklını ve vicdanını harekete geçiren bir bilgidir. Eğer bir insan Kuran'ı sadece bilgi edinmek için okur ve içindeki mesajı derinlemesine anlamazsa, bu bilgi ona bir fayda sağlamayabilir. Kuran'da sürekli olarak vurgulanan şirk konusu, aslında insanların bu konuda derin bir anlayışa sahip olmaları gerektiğini gösterir. Aksi takdirde, bilgiye sahip olsalar bile, cehaletten kurtulamazlar. Örneğin, Tevbe Suresi'nde yer alan bir ayette, müşriklerin bilgisiz bir toplum oldukları ifade edilir: "Eğer müşriklerden biri, senden 'aman isterse', ona aman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu güvenlik içinde olacağı yere ulaştır." (Tevbe Suresi, 6). Bu ayet, cehaletin şirkin temel nedenlerinden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Şirke düşenler, doğru bilgiye sahip olmadıkları için bu sapkınlığa düşerler. Cehaletin yanı sıra, samimiyetsizlik de şirke düşüşün önemli sebeplerindendir. Bir insan, Kuran’ı okumuş ve imanı hakkında bilgi edinmiş olsa dahi, bu bilgiyi samimi bir şekilde kabul etmez veya içselleştirmezse, doğru yoldan sapabilir. Kuran, bu tür davranışları net bir şekilde eleştirmiştir. "Kitap yüklü eşekler" ifadesi, bilginin sadece bilmekten ibaret olmadığını, bu bilginin kalpte yer etmesi ve Allah korkusu ile değerlendirilmesi gerektiğini gösterir. Cuma Suresi’nde, "Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir" denir. |
|
33
|
|
|
|
Tasavvuf öğretisindeki rabıta uygulaması, İslam’ın tevhid ilkesine aykırı bir ritüel olarak dikkat çeker. Mümin, Allah’a ulaşmak için başka bir varlığı aracı yapmaz. Ayetlerin rehberliğinde, kalbimizi yalnızca Allah’a bağlayarak kurtuluşa ermek mümkündür. |
|
34
|
|
|
|
İnşallah sabahı görmeme izin verirsin… Olmazsa da… Ben ne kaybedebilirim ki? Ya da Sen ne kaybedebilirsin ki? |
|
35
|
|
|
|
İslam, özünde bir düşünce ve eylem bütünlüğü sunan, insanın hem iç dünyasında hem de dış dünyasında barış ve adalet arayışını öğütleyen bir dindir. Ancak zamanla İslam’ın saf mesajı, tarihsel süreçler ve çeşitli kültürel etkilerle şekillenerek, bugün birçok farklı yorumu ve pratiği ortaya çıkarmıştır. Gelenekçi bir bakış açısının öne çıktığı İslam anlayışında, zamanla asıl öğretiler ve pratikler yerine, önceki kuşakların yorumları ve ibadet biçimleri ön plana çıkmıştır. Bu anlayış, Kur'an'ı anlama ve yaşama konusunda bir yanlış anlamayı da beraberinde getirmiştir. |
|
36
|
|
|
|
İnsanlık tarihi boyunca şirk, birçok toplumun yaşam biçimi olarak varlığını sürdürmüştür. Şirk, Allah yerine sahte ilahların yüceltilmesi ve bu sahte ilahların insan yaşamında belirleyici unsurlar haline gelmesidir. Cahiliye toplumu olarak bilinen ve İslam öncesi dönemi temsil eden Mekke, bu durumun bariz bir örneğidir. Ancak İslam, bu sapkınlığı reddederek insanları tevhid inancına, yani yalnızca Allah’a iman etmeye çağırmıştır. Bu makale, şirkin ne olduğunu, insan üzerindeki etkilerini ve şirkten tevhide geçiş sürecini ele alırken, insanın bu dönüşümde neleri gözetmesi gerektiğini açıklamaktadır.
Cahiliye toplumlarında şirk, nesiller boyunca aktarılan bir kültürel mirastır. İnsanlar, yaşadıkları toplumun etkisiyle Allah’ı unutmuş ve sahte ilahlara yönelmiştir. Putlar, o dönemin insanları için ticaretin, savaşın, sevginin ve diğer dünyevi işlerin düzenleyicisi olarak kabul edilmiştir. Bu yanlış algı, insanlara normal bir yaşam biçimi gibi görünmüştür. Nitekim Kuran-ı Kerim, Mekke'nin müşriklerinin, Nebimiz Muhammed’in tek bir Allah’a iman çağrısına şaşırdıklarını ve bu çağrıyı reddettiklerini şöyle ifade eder:
"İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." (Sad Suresi, 5)
Bu insanlar, dünyevi işlerinde bağımsız güçlere ihtiyaç duyduklarını düşünmüş, oysa bu sahte ilahların hiçbir gerçek gücü olmadığını kavrayamamışlardır. Allah, her şeyin gerçek sahibi ve düzenleyicisidir. |
|
37
|
|
|
|
Ateist ve deistlerin, Kuran'ın ilahi bir kitap değil, Nebimiz Muhammed tarafından kendi hevasına uygun şekilde yazıldığına dair bazı iddiaları bulunmaktadır. Bu iddialar, genellikle kişisel çıkarlar, toplumsal baskılar veya dini yanlış anlamalar sonucu ortaya çıkmış görüşlerdir. Ancak bu iddiaları derinlemesine incelemek, hem İslam'ın temel öğretileri hem de Kuran'ın içeriğiyle çelişmektedir. Bu makalede, Nebimiz Muhammed'in Kuran'ı kendi çıkarları doğrultusunda yazdığına dair öne sürülen iddialara karşı İslami perspektiften yapılacak bir değerlendirme yer alacaktır. Kuran'ın ilahi bir kitap olduğuna dair ayetler ve Nebimiz Muhammed'in yaşadığı dönemdeki toplumsal yapıyı da göz önünde bulundurarak bu iddialara karşı bir cevap sunulacaktır. |
|
38
|
|
|
|
İslam, dünya genelinde farklı kültürler, gelenekler ve mezhepler aracılığıyla öğretilmiş ve anlaşılmış bir dindir. Ancak birçok kişi, İslam’ı doğru ve derinlemesine öğrenmek yerine, çoğunlukla yaşadığı toplumun kültüründen, aile büyüklerinden veya sosyal çevresinden edindiği bilgilerle dini tanımaktadır. Bu durum, dinin özünden sapmaların ve yanlış anlamaların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu yazıda, İslam’ı Kur’an’dan öğrenmenin önemini vurgularken, kültürel mirasın ve yanlış bilinenlerin nasıl insanları doğru yoldan sapmasına yol açtığını ele alacağım. |
|
39
|
|
|
|
Herkese hayırlı günler bu benim yazmış olduğum Kur'an'a uygun bir şekilde yazmış olduğum kitabımdır. İsteyenler ücretsiz indirebilir.
https://explore.openaire.eu/search/publication?pid=10.5281/zenodo.14566798 |
|
40
|
|
|
|
Hayat, insanın içsel dünyasında yaşadığı karmaşa ile şekillenir. Dış dünyada yaşadığımız olgular, iç dünyamızdaki huzursuzlukları yansıtabilir, fakat dışarıya yönelik arayışlar çoğu zaman içsel huzuru bulmamıza engel olur. İnsan, bazen içindeki fırtınayı dindirmek için dış dünyaya kaçmaya çalışır. Hangi hobiyi denediğini, hangi meşgale ile vakit geçirdiğini hatırladığında, gerçek huzuru bulamadığını fark eder. Çünkü huzur dış dünyada değil, insanın içinde, onun Yaratan’ına yakınlığında saklıdır. İnsanın varlık amacı, yalnızca dünyada mutlu olmak değil, aynı zamanda yaratıcısına olan yakınlığını hissetmektir. |
|
|
|