Ben Islak,resmin Islak,gözlerim Islak
Rüzgar boca etmiş şehre tüm nefretini / Güllelerden ağır yağmur damlaları düşmekte
Rüzgar boca etmiş şehre tüm nefretini / Güllelerden ağır yağmur damlaları düşmekte
Sen bana birazcık bekle dersin,o cümleyi kullandığın anda anlarım göğsümdeki stepne yüreği,benden önce bir sevda uğramıştır limanına ve izlerini taşır iskelen.Sen o izleri silmeye çalışırsın bense sana yardım etmeye.Kabul etmezsin yardım teklifimi,sen etmedikçe uzar gider bekletilmişliğim.
Bir isim geçer aramızdan;orta boylarda gözleri bana benzeyen,seni bana sürükleyen,devamını bende yaşadığın bir isim geçer gözlerime
Bir meleğin ayağı takılıp şehre düşer gökyüzünden;düşerken bulutlara tutunma çabası ve boncuk boncuk terleyişi...Aşk kokusu yayılır o terleyişte,buram buram kokusu girer penceremden içeri ve uyanmışlığım.İlk defa duyduğum o kokunun peşinden gidişim,yaklaştıkça ciğerlerimde bir bayram havası,bir solumuşluk.
Herkes artık sana benzemeye başlamış bu kentte / Bütün gözler beynime seni çağrıştırır
Görüyorsun işte hayat devam ediyor yar / Herkes bir koşuşturmanın peşinde
Bir tek uykumda sevemiyorum seni,gözümü açar açmaz resmini arıyorum yatağımda,önce alıp göğsüme basıyorum sonra sayısız buseler.Ayaklarım değiyor yere,iki ayağım birden;o an anlıyorum seni daha da sevebilmek daha da yaşatabilmek için hayata direnmişliğimi...Duvardaki saate takılıyor gözlerim;akrep kaçarken yelkovan kovalamakta,her altmış beş dakikada bir buluşmaları.O buluşmadaki hasretle sarılışları,akrebin başının yelkovanın
Adım ihanet olmuş artık anne / Koruyamamışım vurulup can veren hayallerimi
Herkesten gizli yaşadığımız bir aşk / Gözden,gönülden ve ömürden ırak /
Bir ses yükselir caddenin ortasından / Bir kıyamet,bir feryat figan /
Tenimde çiçek olurdu attığın cimdikler / Sözlerin ne kadar ağır ne kadar sert
Nasıl bir kuyuya düşmüşüm / Nasıl dolaşmışım bu ıssızlıkta /
Ansızın çeker silahını gece / Ve doğrultur ilk gördüğüne /
Bu gece yine sığmadın kelimelerime / Kabul etmedi cümlelerim adını /
Anneme çıkıyordu tüm sevdaların yokuşlu yolu,büyüdükçe unutuluyordu okşanan saçlar,öpülen alınlar ve sevdiğim herkes eteğini çekiştirip korkuyla arkasına saklandığım annem oluyordu aslında
Gidiyorum dediğimde gözlerindeki durğunluğun / Bilirim bir o kadar da ağlamışlığın var
Ne elim kağıda gider artık ne kaleme / Gece mi sanıyorsun beni korkutan
Karanlığın ortasında uçup gidenlerin bıraktığı tüm hatıraları bir köşeye toplar yakarsın.Sen yakarsın için erir,ısınman gerekirken daha bir üşüyüp titrer bedenin.O yaktıklarından gelen çıtırtıları dinleyip duvarlarında kocaman olan gölgenle kavga edersin.Bu kavgada hep dayak yemişliğin,gözünü açtığında is içindeki duvarlar ve o kırık kanadının acısı.
Eskiden bir kız çok severdi beni / Okulun kapısında hep karşılaştığım
Antalya'nın tam içindedir benim mapusluğum / Havaalanına on,terminale yirmi dakikadır mesafe
Yazmak,düşünmek gibidir;kağıdı kaleme değdirmen yeterlidir bazen ve akıp gider harfler bir gölün üstünde giden sıralı kuğular gibi.Gözünü açtığında okyanuslara açılmış,türlü balıkların bahçesine misafir olmuştur o kuğular...Ama öyle bir an gelir ki;kıpırdamaz kalem,bileğini sıkıca tutar sanki bir el...
Bir yazarın tıkanması hiçbir şeye benzemez.Tıkanan lavaboyu açarsın,logarın altına yetişir vidanjörler,trafikte yardıma koşar emniyet şeridi,fakat yazarla kelimelerin arasındaki o duvar kalkmadıkça bitmez tıkanıklar.Bir çocuğun topunun dikenli tellerle çevrili bahçeye kaçması gibi.Tek sorun zamanın akışını beklerken fırtınanın dalgaları harekete geçirebilme ihtimalidir.İnatla beklenir o tellerin etrafında,aşılmaya çalışılmaz duvarlar.Bilmektedir yazar uygun bir zamanın olduğunu ve o zamanda bahçenin sahibinin çıkıp geleceğini.Çünkü kendi özgürlüğüne kavuşurken başka özgürlükleri yok etmek üzerine kurulu değildir yazarın felsefesi...
Ve doğru zamanı yakaladığında başlar fırtına,sörf tahtasının üstündeymiş gibi dans edilir dalgalarla,çözülür beyindeki zincirler,kanat çırpar en beyaz kuşlar saçlarının üstünde.Böyledir yazmak bir yazar için;ekmek gibi,su gibi vazgeçilmez, havadaki gizli kelimeleri nefesle çekmek gibi ciğerlerine...
(K) aranlıktan aydınlığa 1981'de merhaba demişim
(E) llerimse bir tek kalem tutmuş bunca sene
(R) esimlere saklanmışken bütün sevdiklerim
(E) sir düşmüşüm dilimle buluşmayan kelimelere
(M) azi olsa da adı işte budur benim özgeçmişim...
araf
Her insanın ömründen en az bir gününü bulabileceği melankoli,ayrılık,aşk ve hüzün kokulu bahçeler
Cezmi ERSÖZ,Nazım Hikmet RAN,Can YÜCEL,Ümit Yaşar OĞUZCAN,Edip CANSEVER,Özdemir ASAF,Ahmed ARİF,Cemal SÜREYYA
Cezmi ERSÖZ,Edip CANSEVER,Nazım Hikmet RAN