Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Kayınpederim kayınvalidemin vefatından 14 ay sonra vefat etti. Kayınpederimin vefatının üstünden ise üç seneye yakın bir zaman geçti. Üç kızları vardı. Bir oğulları olmuş ama çok yaşamamış doğduktan kısa bir müddet sonra vefat etmiş. Dediğim gibi biz üç bacanağız. Büyük bacanak su işlerinde mühendis olarak çalışmakta. Eşiyle üniversitede okurken tanışıp mezun olduktan sonrada evlenmişler. Bir oğlu ve bir kızları var. Büyük baldız da bir devlet bankasında müdür olarak görev yapmakta. Ben ilk tayinimin çıktığı köyde öğretmenlik yapmağa başladığımda orada benim gibi öğretmenlik yapan eşimle tanışıp evlenmiştik. Küçük bacanağım ise hani derlerya tam feleğin çemberinden geçmiş biri. Hemde defalarca geçmiş biri. Ha bunu söylerken küçük bacanağımın üçkağıtçı yaramaz biri olduğunu sakın anlamayın. Kendisinin kafası tamamen ticarete çalışır. Cin gibidir. Hani bir zamanlar semt pazarlarında ; beş metre lâstik 50 kuruş, çengelli iğne var diye bağırarak gezip satan kişiler vardı ya işte onlardan. Adam öyle biriydi ki Yalova’dan İstanbul’a giden vapurlara biner yolculuk boyunca lâstik,çengelli iğne, tarak,tıraş biçağı gibi akla ne gelirse satardı. İstanbul’a gittikten sonrada boğaz vapurlarında da satılacak her şeyi satan biriydi. Şehirler arası yolcu otobüslerinde de araba tutmalarına karşı nane şekeri satardı. Ekmeğini taştan çıkarırdı. Küçük baldızımla semt pazarında karşılaşmışlar. Baldızım bizim hanımla pazara çıkmış. Bizim küçük bacanakta o pazarda don lastiği, çengellili iğne,tıraş bıçağı, kibrit gibi şeyler satıyormuş. Bizim ki bizim baldızı görünce “Bebelere,ninelere,beylere herkese donlara lastik” diye adeta fakir sümüğü gibi yapışmış. Def-i belâ kabilinden baldızda don lastiği alarak kurtuldum sanmış ama. Zaman içinde gelişen olaylar sonucu bizim küçük bacanak gibi küçük baldızda abayı yakmış. Bizim rahmetli kayınpeder olmaz diyormuşta başka bir şey demiyormuş. Küçük bacanak bakmışki başka çare yok bir gece taaak bizim kayınpederin evine elinde hediyesi ile dayanmış. Allem etmiş kalem etmiş bakmışlarki bu adamdan kurtuluş yok nasıl olsa yüz görmeyince fazla durmaz gider diye içeri almışlar. Saatler süren konuşmadan sonra kayınpederi sonunda razı etmiş,evlenmişler… Adamı kapıdan kov bacadan girer.Elini attığı hangi iş olursa olsun ne uçan nede kaçan kurtulur . İnanın dünya tatlısı biridir. Ama pek büyük bacanakla yıldızları bağdaşmaz. Ne zaman bir araya gelsek büyük bacanak küçük bacanağa pek sıcak bakmazdı,yada bana öyle gelirdi. İlk yıllarımızda eşimle birlikte köyde öğretmenlik yapıyoruz ama ayrı köylerdeyiz. Ben hergün öteki köye gidip öğretmenlik yapıyor , akşam üstüde eşimin yanına dönü- yorum. Bir gün küçük bacanak, “Enişte be bu gelip gitmeler sana zor olmuyormu ?” “Oluyor ama ne yaparsın bir müddet idare edeceğiz” dedim. “Bak enişte sana bir şey söyliyeceğim.” “Söyle” dedim. “Senin ehliyetin var.” “Var ,” “Varda daha direksiyon başına oturmamışım.” “Olsun” dedi. “Bu senin için bir avantaj enişte” dedi. “Nasıl!” dediğimde ; “Sana şimdilik iş yapabilecek bir araba bulalım ve bu kısa mesafede gide gele hem şöförlüğü öğrenirsin hemde yürümekten kurtulursun” dedi. Hanımla düşündük taşındık ve bütçemize uygun olursa niye olmasın dedik. “Haaa bak enişte sana öyle kız gibi sıfır araba almıyacağız.” “Ya nasıl olacak” dediğimde, “Şimdilik iş görebilecek ve sana şöförlüğü öğretebilecek bir araba olacak.” dedi. Bir gün bir araba ile çıkageldi. Nasıl olsa kıyıda köşede kulanacaktık . Arabaya bindim ve marşa bastığımda sanki teyyare pilotuydum. Köyde gezdik dolaştık. Birkaç zaman sonra araba marşla çalışmamaya başladı. Bilenlere gösterdik “Bunun ekmeği yenmiş hocam itersin çalışır.” dediler. Artık ben okulun dağılma zamanı geldiğinde hemen okulun kapısına dikilip öğrencileri topluyor ve arabamı ittirip çalışmasını sağlıyordum. Artık öğrenciler öyle bıkmışlardı ki okulun dağılması sırasında benim arabayı köy içinde itmektense okulun camından atlayıp arkadan kaçıyorlardı. Köylüler bile benim arabamı itmekten bıkmışlardı. Akşam evin yanındaki yokuşa bırakıyordum ki sabahleyin bayır aşağı kolay çalışıtırıyordum. Bir gün köy kahvesinde köylüler, “Hocam be sen o rabayı bir filimciye versen nasıl olur.” diye sordular. Şaşırmıştım “Anlamadım” dedim. Filimlerde arabanın yanma,ucurumdan düşmesi ve arabanın patlatılması sahnelerinde kullanmaları için arabamı filmcilere verecekmişim.Hatta istersen biz sana bir film şirketi bulalım dediler. Köylülerde arabamı itmekten bıkmışlardı. Hatta bir gün büyük bacanak ziyarete gelmiştide bana, “Bacanak sen bu arabayı ne yap biliyormusun” dedi.”Söyle” dedim. “Gel şu arabayı köyün ilerisindeki tepeye koyup içini barutla dolduralım.Bizde sen ,ben ve diğer bacanak aşağıdaki dere kenarına çilingir soframızı kuralım,tam kafalarımız iyi olunca hepimiz ayağakalkıp dikkkkaaat diye selam duralım ve aşağıdan fitili ateşleyip onun havaya uçmasını elimizdeki kadehlerle kutlayalım” dedi. Herkes bizim düldülden bıkmıştı anlaşılan. Bende şöförlüğü öğrenmiştim, öğrenmiştim de öğrenene kadar arabada sağlam kalanlarda maalesef hepten çürüğe çıktı. Zaman içinde sizinde anlıyacağınız gibi onu hurdacıya verip kurtuldum.Başka kim alırdıki . Cumartesi günü gecesi büyük bacanaklarda buluştuk. Yedik içtik ve sonunda iş mirasa geldi. Hanımlara “Siz karışmayın biz bu işi hallederiz.” dedik. Zaten hanımlar Bizim işlerimize pek karışmazlardı. Bazen biz bacanaklar arasında kırgınlık olsada onlar bundan hiç etkilenmezlerdi. Rahmetlilerden kalan iki daire vardı. Üç kıza iki daire,hadi hayırlısı.Uzun uzun tartıştık ama hiçbir sonuca varamadık. Küçük bacanak büyük bacanağa, “Enişte senin halin vaktin iyi gel sana biz eniştemle biraz nakit verelim de bizde bu iki daireyi alalım” dedi. Enişte, “Onlar bizimde anamız ,babamız değilmiydi ,hakkımıza ne düşerse düşün almayı düşünüyoruz.” Bir fikre göre,evler satılsın parada eşit bölünsün dedik. Küçük bacanak “Olurmu canım,bu biz yiyemedik siz yiyin olmazmı ?” dedi. Diğer fikre göre, kiraya verelim kirayı paylaşalım oldu.Bu seferde ben, “Benim kirada bir evim vardı,uzun zaman sonra kiracı evden çıktığında karşılaştığım manzara karşısında deli olmuştum. Eve tavuk koysan durmaz durumdaydı. Hemen sattım. kiraya verilen evden bir daha hayır gelmez,ben buna razı değilim” dedim. Saatler süren tartışma sırasında hiçbir sonuç elde edilemedi.Kim ne söylerse diğerleri karşıydı. En nihayet enişte, “Biz niçin bu evleri bir hayır kurumuna verip kurtulmuyoruz” dediğinde küçük bacanak, “Yapma enişte çalışıpta,alınterinle almadığın için havadan gelen bir şey olduğundan dağıtması kolay” dedi. Enişte bu söze az tepki gösterdi. Derken küçük bacanak onun sözlerine tepki gösterdi ve iki bacanakta ayağa kalktılar ve ben hemen aralarına girdim. Hanımlar olanlarla hiç ilgilenmiyorlardı. Onlar bir kenarda televizyon seyrederlerken konuşuyorlardı. Gecenin geç saatlerine kadar konuşulduysada hiçbir sonuca varılmadı. Eve dönerken eşim, “İyiki annem ve babam çok büyük miras bırakmamış,yoksa kocalarımız kalan mirası paylaşırken kimbilir kimler hapse,kimlerde mezara girerdi” dedi. Ben gözümü yoldan hiç ayırmadan, “Haklısın hatun” diyebildim. Mustafa Arif Razgartlı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Arif Razgartlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |