İste, sana verilecektir; Ara, bulacaksındır; Çal ve kapı sana açılacaktır -İncil |
|
||||||||||
|
“Chao... dikkat et olur mu?” “Merak etme.” “Eve geldiğinde bir doktora görüneceğiz. Söz mü?” “Sevşan git artık. Tamam. Gideriz.” Sevşan çamura saplanmadan arabayı çıkarttı. Stop lambaları uzaklaşırken Muazzez'le başbaşa kaldık. Yağmur şiddetini azalttı. Rüzgar şiddetlendi. Yağmur yüzümü kırbaçlıyordu. Elini tutup çakılların üzerinde yürümeye başladık. Nispeten kuytuda kalan bir duvarın üzerinde oturup denizi izledik. İnsan boyuna ulaşan dalgaların kıyıya çarpıp kıyıdan çakıl eksiltişine takıldı gözüm. Her dalga bir taş eksiltti. Yakında çakıl kalmayacaktı. Sadece Muazzez, ben ve iri kayalar. Muazzez ilk görüşmemizden bu yana daha kadınsı davranıyordu. Çocuksu taraflarını gömmüş gibi davranmasını aklım almasa da rahatsız olmadım. Yalnızca yaşıma uygun davranmak zorunda olduğumu hissettiğimden daha kontollü hareket etmeye çalıştım. Kedilerden nefret ettiğini ve bu nedenle Soft'un ölümüne aslında üzülmediğini söyledi. Daha çok köpeklere yakın hissediyordu kendini. Kedi sevmemesini umursamadığımı söyledim ama Soft kedi değildi. Nihayetinde onun ölümünün beni daha da eksilttiğini, şimdi kendisinin gelmesiyle ise kendimden taşacak kadar huzur ve mutlulukla dolduğumu söyledim. “Nasıl?” dedi. “Bilmiyorum.” dedim tereddütle. Bir şey senden kopmamı önlüyor. Soft'un ölümüne üzülmediğin için kızıyorum ve seni onun yanına gömme isteğim bile ağzıma gelmeden unufak dağılıyor. Senden ne gelirse gelsin saçma bir kabulleniş içindeyim.” “Sağlıksız görünüyor ve sen bunu aşk olarak mı tanımlıyorsun?” “Sen ya da onlar... benim dışımdakiler nasıl tanımlıyorlar? Hepinizinki nihayetinde tanım değil mi? İçinden gelen tanımın peşinde koşarken benden eksiltiyorsun aylardır. Ne dön, ne de dönme diyebilecek gücüm var. Yalnızca adanmışlığım var benim. Bak bana... bu kadarım işte. Sana vereceğim de bu ama hepsi. Daha gerçek adını bile bilmiyorum.” Gidip içecek bir şeyler alır mısın? diye sorarak konuyu dağıttı. Duvarın üstünden çakılların üzerine atladım. Birlikte gitmeyi teklif ettim, yorgun olduğunu söyleyerek geri çevirdi. Çakıllar her adımımda ayağımın altından kaçıyor, gecenin içinde hoş bir ses çıkartıyordu. Rüzgar sırtımdan ittikçe uçacağımı sanıyorum. Yola çıktım. Yirmi dört saat açık büfelerden birine girip bira aldım. Tekrar çakılların notalarına basarak Muazzez'in yanına geldim. Duvarda oturmuş parmaklarına bakıyordu. Beyaz ince parmaklarına beraber baktık. Aldığım şişe biralardan birini siyah poşetten çıkartıp uzattım. Aynı birayı birlikte içmek istediğini söyledi. Uzun süredir kimseyle bu anlamda bir paylaşımım olmamıştı. Kendi bardağım, kendi çatalım, kendi tabağım, kendi sandalyem, kendi televizyonum, kendi ölü kedim, kendi buzdolabım, dudaklarım, tırnaklarım, çişim... Yalnız başıma kaldığım halde evde kullandığım eşyalar hep aynıydı. Kendime vebalı muamelesi yapıyorken başka birinin vebasını paylaşmaya hazır olmak... Cebimden çakmağımı çıkartıp şişenin boğazını sol elimle kavradım, kapakla işaret parmağım arasına çakmağın arkasını taktım, bastırdığımda şişe tıslayarak açıldı. Çakmağın kıçı kırılmıştı. Yeşil Tokai parçası kırık bir diş gibi çakılların arasında kayboldu. “Seni seviyorum. Gerçek adını bilmiyorum ama seni seviyorum.” “Seni anlamak istiyorum.” “Anlayacak bir şey yok. Dağınık bir adamdan fazlası değilim.” “Her yere kendi parçalarını saçacak kadar dağınıksın. Bu parçalardan nasıl bir adam çıkacağını bilmiyorum. Bulunmak istiyorsun sanki.” “Bulmanı istiyorum, bulunmak değil.” “Buldum mu peki? “Buldun işte... artık burada ol Muazzez; dudağımı uzattığımda ulaşabileceğim mesafede.” Bir yudum aldım şişeden. Elimden şişeyi alırken eli elime dokundu. Yanlışlıkla dokunmuş olması çok güzeldi. Rüzgar bir şidddetleniyor bir duruluyordu. Gece içimde köpekler gibi uğulduyordu. Birayı bana kendisinin içirmesini söyledim. Ağzına doldurduğu birayı dudaklarımdan aktardı. Hayata yeniden getiren dudakları... ikinci yudumda sarhoştum. Denize girmeyi isteyecek kadar. Soyundum. Titreyerek denize girdim. Gülmedi, tedirgin olmadı, sadece izledi ve kıyafetlerimin denize uçmasını önledi. Kıyıya çıktığımda üstümdeki damlalar dalgaydı ve artık denizi üzerimde taşıyacak kadar güçlüydüm. Sigara yaktım. Dumanı ağzıma doldurup dudaklarından ciğerlerine üfledim. Sustuk. * * * “Birader” diyen kaba bir dürtmeyle panik içinde doğruldum ve sağ elimle yüzümü sıvazladım. “Kalk birader, dondun sandık yahu.” “Y-y-yok. İyiyim.” Dalgalar, duvar, çakıllar... her şey yerli yerindeydi. “M-Muaz-zez...” sağıma soluma bakındım...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © chaotica, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |