Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
Bu biraz içimi dökme, kaleme ağzımla hoh yapma yazısı olsun. Mesela (ve mesele) bir şey de benim olsun! -5 derece... Bıraktığım nefesim sigara dumanı gibi dağılıyor geceye . Ne garip, sıcak bir "canlı" olduğumu ilk kez farkediyor gibiyim. Az önce cam buğusuna yazacak hiçbir şey bulamadım. Bu gibi anlar, sizin kartvizitinizle ilgilenmezler. Kaç kitap okuduğunuzu, kaç şehir gezdiğinizi bir kenara bırakır, o yazacak bir şey bulamadığınız camın önünde, varlığının kime ne faydası olduğunu bilmediğiniz mermer bir heykel gibi, buğunun ardındaki ironik sonsuzluğa dalarsınız. Sorulara kifayetsiz bir cehaletle, dudaklarınızı aralayamayacak bir halsizlikle... Filmlere bakılırsa tam o anda bir müzik başlar... Filmlere bakılırsa en kötü senaristin bile ilk düşündüğüdür son sahneler... 4-5 yaşlarında o ahşap evin taraçasından aşağıya düştüğümde, dede yadigarı o mucizevi köpek beni kurtarmasaydı, küçücük bedenimle soğuk bir taşın üzerinde ve üstelik anneciğimin gözleri önünde nihayetimi tamamlamış olsaydım; neredeyse otuz yıllık yıllanmışlığın, yılgınlığın hala şaşırıyor olmanın, inanıyor, umut ediyor, hevesleniyor olmanın ne önemi kalırdı? Nereden aklıma geldi,bilmiyorum. Belki yaşayıp ölmekle yaşamadan ölmek arasındaki, "telaşsız uçurumu" görmüşümdür buğusu olduğu gibi duran o camın ötesinde! -5 derece... Ileride yanıp sönen kırmızı bir ışık öyle diyor en azından. Saat 00:01. Ve tarih, yalnızca bir saniyeyle bundan sonra asla ulaşılamayacak bir zamana değişti... Kalbim... Endazesi biraz pamukla biraz demir arasında sallanıp duran, alacağını istemeye utangaç, borcunu ödeyecek muhatapı olmayan kalbim... Elinden tutup götüresim geliyor. Nihayet kollarını çekiştirip durduğumuz gömleğin içinde seninle ben küçücük kalıyoruz. Iki yakası bir araya gelmeyen her duygunun içine sıkışıyoruz. Kalbim, kuş yemi gibi her gün bir parçanı bıraktığın yollarda izimi bulan yok! Şu cam buğusuna yansıyan suretimin, gölü yok, aynası yok, sahibi yok! -5 derecede parmak uçlarıma kan oturana dek üzerinde tuttuğum ellerimin vedalarından, merhabaya gücü yok... Bir gün soracaklar; bu kan revan ayaklar nerede yürüdü ve sen ne yaptın,diye? Biraz sıkılmış, biraz kırılmış biraz da artık hayli geç olmasının ürkek sesiyle 'HİÇ' diyeceğim. Oysa... Şöyle oluyordu... Şeffaf bir tünelin içinden sızıyordum. Dışarıdaki ışıkların içeriye doğru kırılışlarından sonra hızla ardımda kalışlarından ve sanki zamandan biraz da kendimden geçiyordum.Tadını bilmediğim bir şeyi yutkunuyor, hiç işitmediğim bir ses duyuyor, baktığımın ötesinde bir şeyler görüyordum. Geçmişe ait bir şey yok Gelecek yok Şimdi Yok ... Sadece geçiyordum işte... Alem-i asgar ve ekberde, ellerim -5 derecede; kalbimin üzerinde... FERAY KORKMAZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Feray Korkmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |