"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Neden susmayı seçerdi bir insan. Mutsuzluktan mı? Yada çaresizlikten yahut yorgunluktan mı ? bu soruların hiç biri onu kendine getirmiyordu. Sade bir sessizlik kaplıyordu bedenini ve o yüreğindeki çığlığı bastırıp diline dolanan küfürleri hiçe sayıp o en bilindik devrimci eylemi bile unutarak en hiddetli yüzüyle bakmaya başlıyordu hayata. Onu bu hale getiren kimdi kimlerdi? Baktı şöyle bir çevresine, suçlu aramaya kalksa yada kinini dökme çabası içinde olsa o kadar çok isim geliyordu ki aklına. Ama asıl sorun kendisindeydi. Sebebi hayata baktığı penceredeydi. Yada o öyle düşünüyordu. İnsanlar…. Dedi yorgun, çelimsiz ve bitkin bir ses tonuyla ve dudakları arasından çıkan bu kelimeler yankılandı boş duvarlar da ve yalnızlığına döndü ve mırıldadı yine yani İnsan olmaya çalışana ben diye ekledi.. Kimseye kızacak hali yoktu, yada kimseye öfke duyacak. İnsan yoktu ki çevresinde. Ve neden İnsansızlaştığını düşündü. İnsansız kalmak. Yalnızlaşmak? Nedeni ve çözümü arasında gitti geldi. Ve asıl neden kendisiydi… Küçükten büyüğe, hırsızından haylazına , merdinden namerdine, namuslusundan şerefsizine, onurlusundan satılmışına, cahilinden okumuşuna, bileninden bilmeyenine kimsede bir gram suç yoktu. Kırdı kalemi ve taktı yağlı ilmeği boynuna tek suçlu kendisiydi. Peki suçu neydi? Peki neden di kayboluşun altında ki salt gerçek? Beklenti denilen kahrolası bir duygunun insanın içine işlemiş sahte gülümsemesiydi bunun asıl nedeni. Beklenti dedi ve bekledi…. Neyi bekledi peki? Neydi bu beklentinin bu denli yalnızlaşan yönü. Neydi? Sessizlik kucakladı bedenini yeniden öylede dondu kaldı zaman. Ve Bir insanın bir insandan beklentisi miydi bunca yorgunluğun nedeni. İnsanın İnsandan beklentisi. Ne olabilirdi? Ve çevirdi yine kılıçları kendisine acımadan sorguladı kendini ya benden beklentisi olanlar? Üzerine düşen sorumlulukları yapıyor muydu? Bir telefon ediyor muydu kilometrelerce uzaktaki bir arkadaşa yada bir çayın sıcak deminde bir muhabbet ediyor muydu Dostun biriyle. Yada öyle çat kapı birinin evine gidip yüzünde dünyayı kucaklayan bir gülümseme ile “Merhaba” diyebiliyor muydu? Hayır bunların hiç biri hayatında yer tutmuyordu. Yalnızlaşmaktı sorun ve bu sorunun temeli insanlara karşı beklentilerinin yüksek olmasından kaynaklanıyordu. Duran zamanın gölgesinde geçmiş ile gelecek arasında adımladı hafızasını. “Yaptıklarım” dedi usulca ve duvarların bile duymasına izin vermeden. Onlar haytaın gereğiydi dedi yüreğine bile duyurmadan örttü üstünü. Ve kırdığım kalplerin bileşkesi diye kımıldadı dudakları yine duvarlar şahit oldu ona ve yüreği beyni o duran zaman. Hırçınlığım, Öfkem, hiddetim dedi yeniledi ve yanlışın karşısında suskun kalamamamdı tek yanlışım. Karşımdaki beyinlerin kimi zaman yanlışları savunacağını sindirememeden kaynaklıydı bu hırçınlık ve bu hırçınlık o güzel yüzlü insanların tertemiz beyinlerine o yanlışı yakıştıramadığım içindi belki de. Onlardan bunu beklemememdi asıl sıkıntı ve onlara değer vermemdi asılda hıncımın nedeni. Neyse dedi… Derin bir nefes alıp. Herkes yada düşünen okuyan yahut bilen bilmeyen herkes kendi dünyasını yaşıyordu bu hayatta ve doğrularıyla yanlışlarıyla var olmuşlardı bu zamanın içinde. Kimileri farkında olmadan yalakaydı, kimileri farkında olup hırsız, kimileri vatanlarını satacak kadar vatansever kimileri gerçeği görmeyecek kadar kör, bir başkaları umutları için boyun bükmüştü çaresiz kimileri umutlarının peşinde vurdumduymazın avukatı olmuşlardı. Kimileri İnsanı sevmeye kalkmıştı hayvanı sevmeden, kimileri hayvanları öldürüp insan sevmekten bahsetmişti. Kimileri bir lastik alacak parası olmadan otobanı savunmuş, bir başkaları deniz yüzü görmeden gemilerin tayfası olmuştu. Birileri Cumhuriyet deyip glodyonun peşine düşmüş birileri Haber bile izlemekten acizken reklam arası vermişti. Birileri Dünya halkları kardeş sloganları atmış zafer işareti yapmıştı ve aynı zafer işareti yapanlar gelip canımızı almıştı. Ve….. dahası gelir elbette. Getirelim mi? Ne dersiniz? Birileri helal den dem vurup haram ile kol kola saraylarda yaşarken karnı bile yarım yamalak doyan milletin efendisi olmuştu ve bir kişi vatanı kurtardı emperyalizmi bu topraktan sildi diye ne Putluğu kaldı, ne soysuzluğu nede dilimin varmadı onca hareket içeren telaffuzları. Eeeee…. Bundan öte söz var mı? Şimdi… yetmiş iki millete aynı gözle bakmayı ilke edinen benin düşünce yapım. Hangi milletleri kapsıyor dedi kendinden utanarak. Aynı felsefenin aynı kültürün içinde bile harmanlanırken birimiz Özür istiyor Cumhuriyetten birimiz sahip çıkıyor cumhuriyete. Hadi bakalım. Yalnızlaşmada ne yap? Zaman akmaya başladı yok oluş girdabının gerisinde. Ve İnsanları sevmek dedi kendince sıska bir tebessüm belirdi yanaklarında. İşte o gülümseme kadar cılızlaşmıştı benliği…. Ve o gülümseme kadar yalnız ve o gülümseme kadar yanlıştı. Çünkü doğru olan İnsanlardı. Her ne olursa olsun İnsanlar.. O ise İnsan olmaya çalışıyordu halen ve derdini anlatamadan yargılanıyor ve dinlenmiyordu kimi zaman. Hırçındı çünkü, asabiydi ve bunun nedenini kimse sorgulamadı asıl asabiyeti kirlenmiş dünyanın güzel yüzlü insanların beynindeki izlerineydi…..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |