İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
|
||||||||||
|
VicdanI tertemizdi, zira onu hiç kullanmamıştı.S.LEE Güncel Türkçe Sözlüğe göre “saygı”: 1. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram. 2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu. Güncel Türkçe Sözlük’ te saygı sanki sadece başkalarına gösterilmesi gereken bir davranış biçimi olarak açıklanmaktadır. Doğrudur! Etrafımızdakilere karşı saygılı olmalıyız: İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, doğa, tüm dünya dahil olmak üzere. Ancak, en başta kendimize saygı göstermeyi bilmemiz gerekiyor. Bu konuya açıklık getirmekte yarar olduğu kanaatindeyim. Bizler, doğduğumuz anda, etrafımızın bir çok canlı ve cansız varlıklarla dolu olduğunu farkediyoruz. Bizim dünyaya gelmemizde aracı olan anne ve babamız, ilk karşılaştığımız in-sanlar. Büyüdükçe çevremizdekilerin çoğaldıklarını farketmeye başlıyoruz. Akrabalarımız, evdeki bir sürü eşya, eğer varsa evdeki bir hayvan bizim dikkatimizi çekmeye başlıyor. Bu süreç artarak devam ediyor. Bu karmaşanın içerisinde, çevremizdekilerle iletişim içerisinde olmak zorunda kalıyoruz. Biz ve çevremizdekiler biribirimizle karşılıklı iletişim içerisinde iken, hoş veya hoş olmayan durumlarla devamlı karşılaşıyoruz. İşte bu noktada “saygı” nın ilişkilerimizdeki önemi ortaya çıkıyor İlk insan dünyaya geldiği zaman yerküreyi ( ister evrimleşerek, isterse Âdem ve Havva olarak dünyaya gelmiş olsun), tüm yeryüzünü, dağları, ovaları, denizleri, havası, suyu, bitkileri ve hayvanları ile; kısaca doğası ile sanki onun hizmetine sunulmuş bir yer olarak kabul etmiştir. Kendisini, yeryüzünün bir parçası olduğunu kabul etmek nezaketini asla göstermemiştir. Tüm yeryüzü her şeyi ile onun malıdır sanki. Onu istediği gibi kullanmakta özgürdür. Yakar, yıkar, parçalar, kullanılır, her şey onun emrindedir. Akla sahip olmakla övünür, tüm yeryüzü onun aklına hürmet/hizmet etmek zorundadır. Yeryüzünü o kadar hor kullanır ki, artık yeryüzü imdat çanları çalmaya başlar. Yukarıda değindiğimiz husus, insanın, yerkürenin kendisine sunduğu tüm bu olanaklara, asla saygı göstermediğinin tipik bir delilidir. Akla sahip olmakla övünen insan, tam anlamıyla saygısızdır. Yazımızın başında verdiğimiz “saygı”nın sözlük anlamının, insanoğlu tarafından ne ölçüde uygulandığını beraberce izleyelim. Yerküreye karşı dikkatsiz, özensiz, sevgisiz, hürmetsiz.... yani kısaca saygısızdır. İşin garibi, saygısız olduğunun farkında da değildir. Tüm bunların yanında, kendi hemcinslerine de saygılı olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor ne yazık ki. Sadece objektif olarak kendimize baksak yeter sanırım. Ama bizler saygıyı, hep tek taraflı olarak beklemeye alıştık. İnanıyorum ki şimdi içinizden kendimizin herkese saygılı olduğunu, etrafımızda saygısızların dolu olduğunu söyleyeceğiz. Herkes için aynı durum söz konusu olunca, olay trajikomik bir hâl almıyor mu? Burada günlük yaşamımızda, ilişkilerimizde, birbirimize karşı ne ölçüde saygılı olduğumuz hususunu dile getirmek anlamsız. Çünkü hepimiz bire bir bunları yaşıyor, deneyimliyoruz. Bence asıl önemli olan, kendi kendimize olan saygımızdır. Kendimize olan saygımızı kaybettiğimiz zaman, insan olarak tüm değerimizin yok olduğunu söyleyebiliriz. Tam bir robot haline dönüşürüz. Robotlar sadece verilen emirleri uygularlar, özgür değillerdir ve onlara asla saygı duyulmaz, aynı zamanda onlar da saygıdan yoksundurlar doğal olarak. O halde insan olmak, saygı ile parelel gitmek demektir. Eski çağlarda tanrılara insan kurban edilir, insan kanı sunulurdu. Aklı ile övünen insan, artık tanrılara insan kanı sunmuyor. Ama, millet adına, ekonomi adına, siyaset adına, din adına kendi hemcinslerini kurban etmekten geri kalmıyor. Başka bir anlatımla, insan kurban etme artık daha üstü örtülü, daha göze batmaz bir şekilde uygulanıyor. Somut bir örnek vermek gerekirse, din adına, tanrı adına yüzlerce, yüz binlerce kişi oldürülmüyor mu? “İzm” ler adına milyonlarca insan yok edilmedi mi? Yukarıdaki S. Lee’ ye ait olan veciz cümlede ki gibi, herkesin vicdanı tertemiz, çünkü onu kullanmak, hiç aklına ve işine gelmiyor. İnsanoğlu yeryüzünde yedi milyara yaklaşan bir nüfusa sahip. Bugün, inanılmaz tek-nolojik ve bilimsel gelişmeye karşılık, milyarlarca insan açlık sınırı altında, sefalet içerisinde yaşamını sürdürme peşinde. Buna karşılık aşırı yiyecek tüketimi ve obezite yerküremizin diğer bir yüzü. İşte saygı! “Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar,“ özdeyişi onu hiç ilgi-lendirmiyor. Ama dilimizden, demokrasi, insan hakları, diyerekten atılan nutuklar hiç düşmüyor. Herşey sözde! Paylaşım denen olgu yok. Sadece göstermelik olarak yapılan yardımlar. İnsanlar susuzluktan (Afrika’da) ölürken, biz bahçemizde çimleri suluyoruz. İnsanlar açlıktan ölürken biz yemek beğenmiyoruz, çöpe döküyoruz (13 mayıs 2012 tarihin-deki “Fırırncılar Federasyonu Başkanı”nın Türkiye’de her gün yedi milyon ekmek israf edi-liyor açılaması). İnsanlar ilaçsızlıktan kıvranırken biz estetik için binlerce lirayı harcayabi-liyoruz. Hep saygıyı karşı taraftan bekliyoruz nedense. Kendi uygulamalarımıza hemen kılıf bulmakta üstümüze yok. Eğer insanoğlu kendi kendisine karşı saygı duymuş olsa idi, bu durumda mı olurduk? Yeryüzü tüm kaynakları ile tükenmek üzere, açlık, sefalet, hastalık almış başını gidiyor… İki yüz’ü aşkın siyasi yapı (devlet) birbirini boğazlamak için fırsat kolluyor. İnanç sistemleri insanları birleştireceğine, din adına insanlar yok ediliyor. Bu kısır döngüden kurtulmak çok zor görünüyor. Bugüne kadar hiçbir siyasi yapı, hiçbir dinsel inanış bu sorunu çözememiştir. Belki de tek yol saygı. İnsanın önce kendine, sonra etrafındakilere, doğaya, saygı duyması ile mümkün. Bunun yolu ise, akla sahip olmakla övünen insanoğlunun, gene aklını kullanarak kökten bir zihinsel devrimden geçmesi; kullandığı tüm siyasi, ekonomik, dinsel inanışlarını terketmesi, yeni bir insan nesli yaratması ile olanaklı görünüyor. Ya da sahip olduğu nükleer güç ve aşırı tüketim sonucu oluşan kirlilik ile hem kendini, hem de “Mavi Bilye” olarak adlandırdığımız yerküreyi yok etmesi kaçınılmaz görünüyor ” Oyun bitince, şah da, piyon da aynı kutuya konur” diyen, Sokrates ne kadar haklı. Kendini tüm canlı varlıkların efendisi sayan, o da yetmez tüm dünyanın, hatta evrenin efendi-si olarak gören, hiçbir şeye saygı duymayan, göstermeyen insanoğlu, oyun bitince aynı kutuya gireceğini hesap edemiyor ne yazık ki…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sedat Yalçın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |