"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
İnsanlar arasındaki iletişim günümüzde inanılmaz boyutlara ulaştı. İstediğimiz an, istediğimiz kişi ile çeşitli yollarla -sesli, görüntülü, yazı ile vs heberleşebiliyoruz. Ancak iletişim kurarken daha içten, daha samimi, daha nazik, olamaz mıyız diye düşünüyorum? Amaç sadece haberleşmek mi? Bir görevi baştan savmak mı? Yoksa karşımızdaki kişi ile yürekten bir ilişki mi hedefliyoruz? Eskiden sadece mektup, tebrik ile yapılan haberleşmelerde de bazı nezaket kuralları vardı. Örneğin bayram, yılbaşı ...vs kutlamalarında, tebrik yazarken muhakkak el yazımız ile yazıp, imzamızı atardık: Bu karşımızdaki kişiye gösterilen bir saygı, incelik ifadesi idi. Bir iş adamının, bir bürokratın, bir milletvekilinin sekreterine: “Kızım şu masada duran adres listesindeki kişilere birer bayram, yılbaşı kartı gönder “ dediği zaman; sekreter hanım daha önce matbaada basılmış -hatta bazen imzası da matbu halde basılmış olabiliyordu- kartları zarfa koyup gönderirdi. Bu kartları alan kişiler için fazla bir değer ifade etmezdi; çünkü kartı alan kişi, bunun laf olsun diye, gönderildiğinin bilincindeydi. Ancak eğer bir çıkarı varsa bu kartlar o kişi için bir değer ifade ederdi . Size gelen bir kartı, kişi parmakları arasına aldığı kalemiyle yazarken, yüreğindeki sevgiyi de katmış oluyordu bu kartın içerisine. Sizce de öyle değil mi? Gelelim günümüze! Günümüzde, elimizin altında telefon denilen muhteşem bir alet var. Dağ başındaki çobanımız dahi, cep telefonuna sahip. Bayram veya yılbaşılarda veya özel günlerde sevdiğimiz kişilere telefon edip seslerini duyup, biz de kendi sesimizle onları kutlasak çok daha hoş, nazik, ince bir davranış olmaz mı? Seslerimizi duymak, yüreklerimizde ayrı bir titreşim uyandırmaz mı? Ancak bir çok kişi mesaj yazıp listesindeki tüm kişilere göndermeyi tercih ediyor. Çoğu zaman listesinde kimlerin olduğunu bile hatırlamıyordur belki. Tamamen bir görevi yerine getirmenin ötesinde bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Mektup, tebrik kartı gönderme döneminde, sekreterine matbu kartları gönderten kişiden, hiç bir farkımız yok anlam bakımından. Neden bu inceliği göstermekten kaçınıyoruz? Maddi açıdan desem! Çok az bir ihtimal. Toplu mesaj gönderme, ticari kuruluşların uyguladıkları bir sistemdir. Bu durum bir moda halini aldı. Oscar Wild’ın dediği gibi: “Moda o kadar çirkindir ki, onu her altı ayda bir değiştirirler. Bizlerin de ticari kuruluşlar gibi, toplu mesaj gönderme alışkanlığına, modasına kapılmamız çok çirkin. Çünkü dostlarımızı, arkadaşlarımızı, akrabalarımızı, birer ticari müşteri konumuna sokmuş olmaz mıyız böyle davranarak? Haydi daha içten, daha ince bir davranış olarak kutlamalarımızda kendi sesimizle birbirimize ulaşalım. Düşünülmeye değmez mi? Ne dersiniz? Bayram kutlamaları da sadece görev olarak yapılıyor gibime geliyor artık. Milli bayramlarda insanların birbirini kutladıklarına şahit olmadım desem yanılmam sanırım. Yeri geldiği zaman vatanımızı çok sevdiğimizi ifade ederiz. Ancak bunu davranışlarımızla ifade ettiğimiz söylenemez. Halbuki vatanımız olmasaydı eğer, hiçbir bayramı kutlama olanağı bulamayacaktık. Mesela 30 Ağustos Zafer Bayramında hiç arkadaşlarınızı arayıp kutladığınızı hatırlıyor musunuz? Veya ziyarette bulundunuz mu hiç? Türkiye'nin var olması 26-30 Ağustos arasındaki bu savaş sonucunda mümkün olabilmiştir. Bu denli önemli olan bir bayramı kutlamayacağız da neyi kutlayacağız? Çocuklarımıza Milli Bayramların önemini anlatalım, dostlarımızı arayıp kutlamak suretiyle çocuklarımıza örnek olalım. Dinî Bayramlarda insanların daha yürekten bir kutlayış içerisinde oldukları bir gerçektir. Bunda da kutlamalarımız yavaş yavaş, şekilde kalmaya başladı sanki: Şöyle ki: Bayramlarda akraba, eş dostlarımızı ziyaret bir görev olarak algılanıyor artık. Görev, zorunluluğu da beraberinde taşır. Zorunlu yapılan bir ziyaret veya kutlama ise fazla bir anlam taşımaz. Gönül ister ki, her bayramımızı, miili veya dinî diye ayırmadan, bir görev anlayışı ile değil; gönülden yürekten kutlayalım. Ziyaret edemezsek bile, telefon açıp kendi sesimizle, yüreğimizin titreşimleri ile birbirimizin bayramlarını kutlayalım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sedat Yalçın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |