Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Din konusu, insanların en hassas olduğu bir konudur. Dünyada milyonlarca insanı ilgilendirmektedir. Öyle ki dünyada birçok kez din yüzünden savaşlar dahi çıkmıştır. İnsan, inançlarıyla yaşamaktadır. Buna da hiç kimse müdahale edemez. Hakkı yoktur. Çünkü inanç, insanı insan yapan en önemli özelliklerden biridir. KKTC’de de din konusu aralıklarla tartışma konusu olmaktadır. Özellikle din eğitimiyle ilgili olarak bazı tartışmalar yaşanmıştır. Yaz tatillerinde camilerde imamlar tarafından öğrencilere verilen kurslar, öğretmen sendikaları tarafından asla istenmemiştir. Çünkü sendikalara göre eğitim okulda verilir. Camilerde verilen kurslar, onlara göre yasal değildir. Bu konu, birçok kez basında yer almış, kavgalara varan olaylar yaşanmış ve hatta mahkemelere kadar taşınmıştır. Son günlerde gündemi yine din konusu oluşturdu. Ama bu defa Kuran Kursları değil, camilerde okunan ezanların, hoparlörlerle okunup okunmaması konusu idi… Lefke’de bir bayan vatandaşımız, camilerde sabahları, hoparlörle okunan ezanın, kendisini rahatsız ettiğini ileri sürerek mahkemeye verdi. Aslında bu olay daha dün değil. Yaklaşık 4 yıl kadar önce başladı. Ancak mahkeme, daha geçtiğimiz günlerde bir ara emri alarak ezanın hoparlörle okunmasını yasakladı. Başka bir deyişle, mahkeme, dava sonuçlanıncaya kadar, hoparlörle yüksek sesle ezanın okunmasını şimdilik durdurdu. Konuyla ilgili mahkeme kararı şöyle: “Tarafların beyanları ve varmış oldukları anlaşma çerçevesinde, işbu davanın neticelenmesine değin Davalı No 1 (Burada Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi Kastediliyor) İmamlarının, görevlilerinin, müstahdemlerinin, çalışanlarının, işçilerinin, hizmetkârlarının, ajanlarının, temsilcilerinin ve/veya talimatları doğrultusunda hareket eden diğer kişilerin Lefke’de Orta Camii, Pir Paşa Camii ve Aşağı Camii olarak anılan camilerde okunan sabah ezanlarının ve/veya sabah ezanında okunan Arapça duaların hoparlörden yayınlanması ve/veya sabah ezanı okunurken ses yükseltici cihaz kullanılmaması ve/veya sabah ezanı sırasında cami dışına ses yayını yapacak herhangi bir hoparlör ve/veya ses yükseltici cihazlardan okumaktan ve/veya işbu şekilde yayınlamaktan men edilmesine İşbu emrin dava neticesine değin, Davalı/ No 1 aleyhine kesinleştirilmesine emir verir. ” Bu karara göre, Din İşleri Dairesi avukatıyla, davalı tarafın avukatı mahkeme huzurunda anlaşmaya vardıkları görülüyor. Bu anlaşmaya göre de dava sonuçlanıncaya kadar ara emri alınmıştır. Tabii KKTC bir hukuk ülkesidir. Mahkemelerimiz bağımsızdır. Almış oldukları karara da bütün vatandaşlarımız saygı duymak zorundadır. Dolayısıyla mahkemenin almış olduğu kararı tartışma lüksümüz yoktur. Olay sadece Kıbrıs’ta değil, Türkiye basınında da yer aldı. Ama sanki “Ezanların okunması yasak edildi” gibi yanlış bir düşünce ortaya çıktı. Bundan da öte, basında, Kıbrıs’taki din anlayışı tartışılmaya başlandı. Kıbrıs Türk’ünün adeta dinden uzak bir toplum olduğu, dine, imana Allah’a inanmayan bir toplum olduğu düşüncesi belirdi kafalarda. Oysa bu çok yanlış bir düşünce. Öncelikle, mahkeme kararı camilerde ezanların susmasına yönelik bir karar değil, sadece hoparlörle yüksek ses cihaz kullanımının yasaklanması kararıdır. KKTC yasalarında yükseltici ses cihazlarının kullanımı ile ilgili bazı kısıtlayıcı maddeler var. Sanıyorum, hukukçu olan bayan vatandaşımız da bu maddelere dayanarak duyduğu rahatsızlık için mahkemeye başvurmuştur. Bu kendisinin tercihidir. Devletimiz, bir hukuk devletidir. Günü gelince mutlaka bu davayı en adil bir şekilde sonuçlandıracaktır. Bizim üzerinde durduğumuz konu, bazı çevrelerce, bu kararı farklı yöne çekerek adada bir huzursuzluk, bir bölücülük yapılmaya çalışılmasıdır. Olay, hemen neredeyse Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımına sürüklenmiştir. Sanki de Kıbrıslı yerli Türklerin dinden uzak olduğu, Türkiye’den gelen vatandaşların da dindar olduğu durumu yaratılmıştır. Öyle bir şey yoktur. Bu kesinlikle doğru değildir. Herkes dininde özgürdür. Ve herkes kendine göre dindardır… Bir bayan vatandaşımızın kendi tercihi nedeniyle, hoparlörün sesinden rahatsız olmasından dolayı bütün Kıbrıs Türkü’ne dinsiz denilemez. Kıbrıs Türkü bu adada yüzyıllardan beri yaşamaktadır. Osmanlı döneminden bu yana bu adada yaşayan Türkler hep Müslüman olmuştur. Öyle ki Rumlarla, İngilizlerle beraber yaşandığı dönem dahi böyle olmuştur. Bu insanlar, o zamanlarda da İslamiyet’e son derece sahip çıkmışlar ve ezanı her vakit camilerde okumuşlardır. Olay, sadece hoparlörden rahatsız olma olayıdır. Dedim ya “Din olayı hassas bir olaydır.” Dünyada milyonlarca insanı ilgilendirmektedir. Burada yaşanan bu olay dünyadaki bütün Müslümanları da ilgilendirir. Çünkü emsal teşkil eder. O nedenle hassas bir konudur. İyi ve doğru anlaşılması gerekir. Önceleri ezanlar minarelerden imamlar tarafından canlı olarak okunurdu. Tabii o zamanlar teknoloji bu kadar ileri değildi. Bu gün teknolojinin ilerlemesiyle camilerde ses cihazları kullanılmaya başlanmıştır. Amaç ezan sesinin bütün vatandaşlara rahatça duyurulmasıdır. Çünkü birçok insan, kendini ezana göre ayarlamaktadır. Namazını ezana göre kılar, işini gücünü ezana göre ayarlar. Bu nedenle ezanın herkes tarafından duyulması bir amaçtır. Bundan da kimse rahatsız olmaz. Bundan öte ezanların bir de manevi yönü vardır. İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, bu manevi yönü en güzel biçimde anlatmaktadır: “Ruhumun senden İlahi, şudur ancak emeli Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” Ezanlarımız, adeta dinimize şahitlik etmektedir. Ezanın okunduğu yer bir İslam ülkesidir. Ve her İslam ülkesinde de 5 vakit bu ezan büyük bir coşku ile okunur. Atalarımız, bu ezan sesi susmasın diye, yurdumuzun üstünden gitmesin diye, kâfir, Müslüman herkes, bu ezan sesini dinlesin diye Milli Mücadeleyi vermiştir. Bu ezan sesinin susmaması için binlerce şehit verilmiştir. Bayan arkadaşımız, hoparlörden rahatsız olabilir. Bu kendi tercihidir. Kendisine demokratik olarak saygı duyuyoruz. Ancak kendisinin de Ezan sesini duymak isteyenlere saygı duyması gerekmiyor mu? İslamiyeti gerçekten yaşayan, ezan sesiyle mutlu olan, zamanlarını ezana göre ayarlayan, 5 vakit namazını kılan ve bu dine inanan vatandaşlarımıza da saygı duyması gerekmiyor mu? Bu adada sadece kendisi yaşamıyor… Peki, ezan sesini duymak isteyenlerin hak ve hukukları ne oluyor? Kendisinin rahatsız olma hakkı varken, o insanların ezanı dinlemek isteme hakları yok mu? Oysa biraz hoşgörü, biraz anlayışla bu sorun hiç büyümeden çözülebilirdi. Zaten İslam dini hoşgörü dini değil midir? Türkiye Diyanet İşleri Başkanı da “Mesele sadece hoparlör meselesi ise bu sorun çözülür” diyerek dinimizdeki hoşgörüyü ortaya koydu. Ortamı germenin ve kutuplaşmanın hiçbir anlamı yok. Biri rahatsız oldu diye veya biri istediği diye diğerlerinin inançları, hakları, özgürlükleri yok mu sayılmalı? Böyle bir dava, sadece bir kişiyi değil, bütün toplumu ve hatta bütün Müslümanları ilgilendirir. Böyle bir şikâyette bulunurken de bütün insanlar düşünülmelidir. Kişisel davranmak kimseye bir yarar sağlamaz. Hukukçu değilim. Ama bu tür davaların mahkemelere konu dahi edilmemesi düşüncesindeyim. Din konusu vicdanla ilgilidir. Bir insanı, vicdansız diye veya çok vicdanlı diye yargılayabilir misiniz? Yargıladığınız o insanı vicdansız diye suçlayabilir misiniz? Daha başka şekilde düşünelim. Allah’ı yargılayabilir miyiz? Herhangi bir nedenden dolayı Allah’a bir suç yükleyebilir miyiz? Tabii ki hayır… Diğer taraftan hiçbir siyasetçi bu konuya değinmedi. Yer yerinden oynadı. Tüm Dünya ayağa kalktı. Ama maalesef siyasetçilerimiz kıllarını dahi kıpırdatmayarak bu konuyu meclise taşımaktan aciz kaldı… Acaba vekillerimiz gündemi mi takip edemediler yoksa meclisin yoğunluğundan dolayı mı sessiz kaldılar? Burada bir söz de Din İşleri Dairesi yetkililerine söylemek istiyorum. Din İşleri bu konuda yeterli tedbirleri aldı mı? Bu dava 2 yıldır sürüyormuş. Bunca zamandır aklınız neredeydi? Neden bir önlem alınmadı? Kararda, “Tarafların anlaşması sonucu” deniyor. Avukatlarınız nasıl anlaşmıştır? Sizleri nasıl savunmuştur? Böyle bir anlaşmaya nasıl taraf oldunuz? Mahkeme kararından sonra çıkıp da “Bu kararı tanımıyoruz” demenizin hukuki bir dayanağı var mıdır? “Dava, Vakıfları ilgilendirir” diyorsunuz ama 1 numaralı davalı arasında Din İşleri Dairesi de bulunmaktadır. Bu bir çelişki değil midir? Bu konuyla ilgili Din İşleri Dairesi’nin bir ihmali var mıdır? Eğer varsa bu ihmali, nasıl telafi etme düşüncesindesiniz? Başta da dediğim gibi bu olay, sadece hoparlör meselesidir. Ezanın okunup okunmaması veya dinsizlik konusu değildir. Bu nedenle olayı fazla büyütmeye gerek yoktur. Konu üzerinde tartışma yapıldıkça birilerinin ününü artırmaktan başka bir şey yapılmaz. Bu sayede de hukukçu olan kişinin ekmeğine yağ sürülmüş olunur. O nedenle olayı fazla konuşmamak ve basit bir olay olarak ele almak gerek… Umuyoruz ki bu dava fazla büyümeden taraflar arasında bir uzlaşıyla son bulur. Umuyoruz ki mahkeme sonunda tüm Müslümanları olumsuz etkileyecek bir netice çıkmaz. Yargımıza güveniyoruz. Yargıçlarımıza, hâkimlerimize, hukukçularımıza güveniyoruz. Neticede herkesi mutlu edecek, adil bir kararın verileceğinden eminiz… Yargımız, en adil sonucu alabilecek bir değerdedir…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |