Özgür insan, denizi daima seveceksin. -Baudelaire |
|
||||||||||
|
Meclis Başkanımız Sibel Siber Başkanlığı’nda Türkiye’ye ziyarete giden heyetin, TC Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile yaptıkları görüşme, ülkede en çok konuşulan konu oldu. Özellikle vatandaşlık konusunda Sayın Erdoğan’ın 10 bin kişinin yıllardır vatandaşlık için beklemesi üzerine “Neden onları vatandaş yapmıyorsunuz?” sorusu, bazı vatandaşlarımız tarafından fırça olarak algılandı. Bazı köşe yazarlarımız ise bu konuyu çeşitli yorumlarla dile getirdi. Ama içlerinde biri vardı ki olmadık sözleri, hakaret derecesine vardırırcasına sarf etti. Türkiye ve Türkiyelilere karşı ağza alınmayacak sözler söyledi. Köşe yazarı Ahmet Okan’dan söz ediyorum. Sayın Okan, yazısında bütün Türkiyelileri aynı tefe koyarak, hepsini, adeta suç potansiyeli, görgüsüz, saygısız ve medeni olmayan insanlar olarak gösterdi. O kadar ağır, o kadar ağza alınmayacak, o kadar aşağılayıcı sözler söyledi ki alınmamak mümkün değil. “Niçin Vatandaşlık vermiyorsunuz?” sorusuna, “Denize donla girilmesin diye…” “Denizlerde bile haremlik selamlık olmasın diye…”, “Çocukların ırzına geçen olaylar artmasın diye…” cevap verdi Sayın Okan. Haydi, donla denize girmeyi anladık… Çağdaş dünyada insanlar, mayo ile girer denize, ama dini düşüncesi buna izin vermeyen, veya maddi imkansızlıklardan dolayı bir mayo alamayan, veya öyle görmüş ve medeni cesaret gösteremeyip de mayo giyemeyenlere böyle hakaret mi etmek gerekiyor? Peki, böyle hakaret etmek çağdaşlığın, modernliğin bir göstergesi mi? Donla denize girmek medeniyetsizlikse, hakaret etmek medenilik mi sayılıyor? Öyleyse bu hakareti eden bir insanla; donla denize giren insan arasında ne fark kalıyor? Medeni olmak, don meselesinde değil; zihniyet meselesindedir… Bunu bir defa anlamak lazım… Sayın Okan öyle konuşuyor ki, sanki Tüm Türkiyeliler Kıbrıs’ta ırz düşmanı. Ve her gün çocuklara tecavüz ediyorlar… Pes doğrusu… Bu kadarı da fazla… Hem de çok fazla… Bunlarla da bitmedi… Arka arkaya sıraladı kin ve nefret kokan düşüncelerini… “Yedi ya da dokuz yaşındaki kız çocukları korunsun diye”, “Daha fazla ilahiyat mektepleri açılmasın diye…”, “Bir külliye de buraya yapılmasın diye” ,”Hırsızlar polislerin peşine düşmesin diye…”, “Cumhuriyet değerleri burada da çiğnenmesin diye” Ben, şunu anlamıyorum. İlahiyat fakültelerinin açılmasının ne zararı var? İnsanlar, dinini ilmi yönden öğrense bundan ne zarar görecek? Eğitimin, insana ne zararı olacak? Ne zaman olmuş ki? Hem, “Din, kulaktan kulağa olmasın, okullarda öğrenilsin” deniliyor; hem de açılacak fakültelere karşı çıkılıyor… Anlaşılacak bir durum değil. Zarar ilahiyat fakültelerinden değil, kulaktan duyma anlayıştan, hurafelerden ve kocakarı işi dediğimiz inanışlardan gelir. Önemli olan bunların önüne geçebilmektir. Peki, 42 yıldır hangi TC kökenli bir KKTC yurttaşı, Cumhuriyete ters düşmüş? Hangi vatandaş yasaların dışında hareket etmiş? Vatanına, bayrağına, devletine ihanet etmiş? Kim, Cumhuriyet değerlerini çiğnemiş? Anlayabilmiş değilim. Tam aksine Türkiye’den gelen ve KKTC vatandaşı olan herkes KKTC’yi vatan bilmiş, KKTC yasalarına uymuş ve KKTC bayrağını kendi bayrağı bilmiştir. Bu gün evinde TC bayrağı ile KKTC bayrağını yan yana asmayan hemen hiçbir aile yoktur… Sayın Okan, aşağılayıcı söylemlerine devam ediyor “Yargı allak bullak olmasın diye.”, “Cesetler zırhlı araçların arkasında sürüklenmesin diye”, “Mevcut nüfustan fazla nüfus ülkeye aktarılmasın diye… “Ve çocuklar öldürülmesin diye…” Hiç merak etmeyin Sayın Okan… Yargı allak bullak olmaz. Çünkü KKTC’de yaşayan bütün TC Kökenli Kıbrıslılar, yasalara tamamen saygılıdırlar. Ve Yargıya da sonsuz bir güven duymaktadırlar… Söyleyin Allah Aşkına 40 yıldır hangi vatandaşımız yargıya isyan etti veya baş kaldırdı? Hangisi yargının vermiş olduğu kararları çiğnedi veya tersini yaptı? Hiç biri… Çünkü hepsi de yargıya inanan, saygı duyan ve gereğini yerine getiren vatandaşlardır… “Cesetlerin, zırhlı araçlar arkasında sürüklenmemesi” için demişsiniz… Söyler misiniz lütfen 1974 Mutlu Barış Harekâtı’ndan sonra ne zaman böyle bir olay yaşandı Kıbrıs’ta? Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde 1974’ten sonra, ne zaman tanklar, zırhlı araçlar, silahlar konuştu? Ne zaman bombalar patladı? Hiçbir zaman… Şükür ki 1974 sonrası Kıbrıs’ın her iki kesiminde de tedhiş olayları olmamış ve halk huzur içinde, barış içinde kalmıştır. Ben, artık bu tür söylemlere hiç bir cevap vermiyorum. Sadece gülüp geçiyorum. Çünkü artık bu tür söylemlere doydum… En küçük bir olayda, bir harekette Türkiye’ye, Türkiyelilere dil uzatanlara sadece gülüyorum… Kimse kimseyi sevmek zorunda değil… Ama bakınız 42 yıldır aynı çatı altında yaşıyoruz. O zaman birbirimize saygı duymak zorundayız… Hakaretlerle, küfürlerle, kavgalarla bir yere varılmaz… Sevgi, saygı ve hoşgörü… Bunun ötesi yok…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |