Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı |
|
||||||||||
|
Bendeniz her çeşit yağmurun yağışını seyretmiş, bizzat da altında sırf tefekkür etmek için ıslanmışımdır. Yağmurun en çok dikine yağanını severim. Çünkü sağdan, soldan veya rüzgarın rastgele yağmur tanelerini gözün, ağzın, burnun alt kenar orta noktasından insan vücuduna bir saçma mermisi gibi gireninden hazzetmem… Bu cumartesi ve pazar günü şöyle bir İstanbul’u 4 aydan sonra baştan sona gezeyim dedim. Gezdim. İnsanlarımız ne virüsten, ne de ölümden korkuyorlar. Buna da gezim esnasında şahit oldum… Böyle söylüyorum ama ben de bir mangal partisine davet edildim. Gidip gitmeme konusunda biraz zorlansam da “olur geleyim” dedim. Ancak “kurallara uyulması” şartımı da açık açık söyledim. Avcılar sahile arabayı uygun bir yere park ettikten sonra, bütün rüfeka, asır-dide, büyük bir ağacın gölgesine iltica eden masum ve sevimli koyunlar gibi birer köşeye çekilerek geviş getiriyorlardı… Hepsinin elinde birer kitap… İçlerinde fart-ı hararetten kurt görmüş hayvanat-ı ehliye gibi sık sık nefes alanlar bile vardı. Deve katranın önündeki merkep üzerinde oturan köylüler gibi hazır sandalyeye oturup dirsek makas yapan abilerimi de gördüm. Dikkat ettim bir abinin dizlerinin üzerinde “Sütun 1” isimli Sezai Karakoç’un kitabı… Diğerinin ayağı ucunda genel de solun okuduğu “OT Dergisi” mangallık etler, tavuklar vs… Ortalıkta 15 arkadaşın okuduğu kitaplar yerlerde sere serpe hafif rüzgarla birlikte sayfalarının kıpır kıpır oynadığını seyrettim. Gözüm birden bir abinin okuduğu romana ilişti. Kitabın ismi “Bir Aşığın Son Günleri” okumak istiyordum, şöyle yaprakları çevirdim, sonlarına doğru da bi göz atayım derken gözüm daldı ve kafamı o iki sayfadan alamayıp saplandım kaldım… Aklımdan ne geçiyordu o an bilmiyorum ama her zamanki gibi geçen geçiyordu işte…. Burada bir aşığın idam edilmeden önce sevgilisine yazmış olduğu dokunaklı satırları okurken durakladım. Tam öbür sayfayı çevireyim derken 16 kişilik bir ekibin içinde deli gibi piri fani bir amca gelüp, – Ne okuyorsun sen- dedi. – Ben mi?- dedim. – Sen ya… -dedi. – Tam olarak ne okuduğumu bende kestiremedim ama zavallı bir aşığın son günlerini anlatan bir roman bu- dedim. – Tam da okuyacak kitabı bulmuşsun deli oğlan seni- dedi. – Ne yapayım şahım, sen söyle!- dedim. – Ne yapacaksınız, kitap okuyacağınıza, ölmüşlere rahmet, sebep olanlara da lanet okuyun- dedi. – Olur, onu da okuruz şahım- dedim. – Parmaklarıyla hepimizi tek tek göstererek; “Siz de ben de yaşamıyoruz, o hayatı bekliyoruz!”- dedi. – Hayatımızda, hakikat, tahayyül ettiğimiz kabuslardır mirim onun için hep sonu acı olsa da evet o hayatı bekliyoruz- dedim. – Kimseden lütuf bekleme o zaman- dedi. – Peki dedim… “Şimdi bu Bay X’ kimdi? Nereden geldi? Neden geldi? Beni mi bekliyordu? Neden ben abi?” diye giden bir sürü deli soruları sorarak uykusuzluk çekmeye devam edeceğim… Vallahi neden beni hep böyleleri bulur, artık ben de bilmiyorum… Peki, Allah canına sağlık, dizlerine derman, yoluna da yoldaş olsun Bay X!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |