Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
Arkadaşlarla parkta buluştuk. Akşama doğru çocuklar salıncakları terk etmiş olurlardı , yaşlılar da gezilerini bitirmiş evlerine giderlerdi ve park bize kalırdı. Küçük bir orman gibiydi bu park , ağaçlar , küçük bir dere , tepeler , kayalar her şey vardı. ‘’Rambo’’ filmlerinde gördüğüm Vietnam gibiydi… Takım yoktu. Herkes kendi için oynayacaktı. Oyun sonunda vurulmayan yani üstü boyanmayan kazanacaktı. Park’a dağıldık ve herkes bir yerde siper aldı. Ben bir ağacın arkasına gizlenmiştim, sağa sola dikkatlice bakarak hedefleri arıyordum. Kuşların sesinden başka bir ses duyulmuyordu. Keşke onların sesini de duymasaydım, rakiplerimin nerede olduğunu kestirebilirdim. Gelen giden yoktu sanki herkes kaybolmuştu. Belki de iyi bir yerde değildim. Dikkatle etrafa baktıktan sonra hızlıca yandaki ağacın gövdesine attım kendimi. Biraz sonra muhtemelen alt yoldan geçen bir kamyonun gürültüsünü duydum. Sanki bir tank geçiyordu yakınlardan. Acaba düşman mıydı yoksa bizden miydi ? Kamyonun gürültüsüne kendimi kaptırmışken yukarıdan bir helikopter geçti. Bir an için dikkatimi dağıtıp helikopteri izledim. Tüfeği göğe doğrultup nişan aldım. Tetiğe basar gibi yaptım ve sanki helikopteri düşürmüşüm gibi seviniyordum ki tam başımın yanına bir boya çarptı. Az kalsın vuruluyordum, ağacın gövdesi boyanmıştı hemen yüzüme baktım biraz boya da bana bulaşmıştı ama vurulmamıştım. O sırada bana ateş edeni gördüm , ağabeyimde ve tekrar namlusunu bana doğrultmuştu. Kendimi hızla yere attım ve sonra hemen kalkıp hiç düşünmeden koşmaya başladım. Her an vurulabilirdim etrafımı kontrol edemiyordum. O sırada sırtı bana dönük olan bir arkadaşımı derenin öbür yakasında siper almış gördüm. Hemen ilk bulduğum kayalığa saklandım. Önce etrafımı kontrol ettim. Kimse gözükmüyordu. Sonra tekrar karşıda duran hedefe baktım. Çok uzakta değildi , yeni tüfeğimle rahatça vurabilirdim , nişan aldım , namlunun ucunda onu gördükten sonra gururla tetiğe bastım. Boya namludan fırladı ve hızlıca arkadaşımın sırtına saplandı. İrkildi , canı yandığı belliydi. Acaba çok mu acımıştı. Ne kadar acıdıysa da ne olacaktı ki ne de olsa sonunda ÖLÜM yoktu. Bu SADECE bir OYUNDU. Onun yere düştüğünü gördüm , kim olduğunu buradan çıkartamıyordum ama sırtına saplanan boyanın acısıyla yere yığılmıştı. Sanırım düşündüğümden daha yakın bir yerden ateş etmiştim ve bu yüzden boya çok hızlı çarpmıştı. Çocuk hala yerde yatıyordu ve bende endişelenmeye başlamıştım ama biraz sonra kalktı ve ellerini havaya kaldırarak oyun alanından çıktı. Rakiplerimden biri gitmişti şimdi sıra diğerlerindeydi. Yavaş yavaş bulunduğum yerden çıkıp sürünerek bir ağacın gövdesine dayandım. Kulağımı kabartıp sessizliği dinlemeye başladım. Tam karşımdaki çalılıkların oradan bir hışırtı geldi. Yavaş yavaş o tarafa doğru yürütmeye başladım. Tekrar bir hışırtı gelince hemen yanımda duran ağacın arkasına saklandım. Acaba beni görmüşmüydü yoksa bu bir tuzak mıydı ? Derin derin nefes alıyordum. Yavaşça kafamı kaldırıp çalılığa bakmaya çalıştım , rakip orada duruyordu. Bu sefer tüm vücudumla dönüp baktım. Ağabeyim sırtını bana dönmüş yavaşça ilerliyordu ve biraz sonra başına geleceklerden habersizdi. Tüfeği kaldırıp nişan aldım. Namlunun ucunda ağabeyimi görebiliyordum. Küçük bir parmak hareketiyle en büyük rakibimi eleyebilecektim. Ama bu yaptığım doğru muydu onu arkadan vurmak bir kahramana yakışır mıydı ? Rambo böyle yapmazdı ya da G.I. Joe lar onlar da düşmanı arkadan vurmazdı. Gözümü dürbünden çektim. Ağabeyime seslenecek onun beni görmesini sağlayacak ondan sonra onu vuracaktım. Böylece hem kardeşinin zaferini ona göstermiş hem de onu arkadan vurmamış olacaktım. ‘’ Ağabey ‘’ diye seslendim ve ağabeyim arkasını dönünce hemen nişan aldım ama namlunun ucunda ağabeyim durmuyordu. Başka biriydi bu , üstünde asker kıyafeti vardı, elinde de gerçek bir tüfek. Kafasında kasktaki işarete bakılırsa bizden değildi. Şaşırmıştım , tam namlunu ucunda bir düşman bana bakıyordu, o da şaşırmıştı, ölümü kabullendiği halde hala onu vurmayışımı anlamamıştı. Burası çocuklukta oynadığımız park değildi , karşımda ağabeyim yoktu, ne yapacağımı bilemiyordum. Bu sırada düşman silahına doğru bir hamle yaptı. Gözümü kapadım ve tetiğe bastım. Onlarca kurşun boşalmış olmalıydı. Elimdeki silahın gücünü hissedebiliyordum ve karşımdakinin ne hale gelmiş olabileceğini düşündüm. Korkara gözlerimi açtım ve düşmana doğru baktım. Yerde yığılmıştı , kıpırdamıyordu. Boğazından kan fışkırıyordu. Bunu ona ben mi yapmıştım. Bu kadar acımasız olabilir miydim?. Bir anda yanımda bir asker belirdi. Giyinişine bakılırsa bizdendi ‘’ Deli misin sen ! ‘’ diye bağırdı. Yerde yatan düşmanı göstererek ‘’ Onu haklamasam seni vuracaktı Kendine gel savaştayız bu bir oyun değil ‘’. Son sözleri kulağımda çınlıyor…SAVAŞTAYIZ , bu bir OYUN değil…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kaan Alpaslan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |