..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > A. Ceyda Öz




4 Aralık 2003
Bir Lokma Ekmek Bir Hırka mıdır Hayat?  
A. Ceyda Öz
Sahi can derdi sadece bedeni vurunca mı baş gösterir. Yoksa içimiz yanınca da mı can derdine düşeriz? Kederde, hastalıkta sağlıkta bir arada olmaya söz verdiren evlilik törenleri de bunun için midir?


:BFFJ:

Karanlık olmuştu, saat gece yarısını biraz geçmişti. Geçmeyen dakikalar başlamıştı işte.
Her saniye bin yıl gibi. Oysa ömür ne kıymetliydi, bir öksürük, bir baş ağrısı bile musallat olsa, can derdi hep can derdiydi.

Sahi can derdi sadece bedeni vurunca mı baş gösterir. Yoksa içimiz yanınca da mı can derdine düşeriz? Kederde, hastalıkta sağlıkta bir arada olmaya söz verdiren evlilik
törenleri de bunun için midir?

Bir ömür mutlu olun, önce dost olun sonra evli çift olun mu demek istemektedir o yemini söyletenler?

Tüm uzun yıllar evli kalan çiftler, dost mudur? Yoksa alışkanlıklar mıdır, hayatın akışına bırakılmış hayatlar...Bir rüzgar esse sakınıp, at gözlüğü ile mi dolaşırlar. Yoksa onlara bu yeter mi, bir lokma ekmek bir hırka misali mi yaşanmalıdır mutlu olabilmek için hayat?

Yoksa bununla yetinmeyenlerde midir hata, hata mı desek bir bir dost eli, iki çift laf, özlenen bir sevgiyi aramaya, yoksa var olanı sevmemek midir hata? Sevmek zorla mı olur?
Hata insanlar içindir derler ya, ne çok hata yapar olmuşuz, mahkeme salonları evliliği sonlandırmak isteyen çiftlerle dolu. Zamanında bir bilezik yoktu da mı analarımızın
bileğinde, o yüzden mi katlanmışlardı acaba, yoksa sevgi o günlerde mi kaldı, gaz ocaklarında pişen yemekler, mum ışığı sohbetleri, külüne muhtaç olduğun komşu muhabbetleri. Onlar mı doldururdu boşlukları da o yüzden mi daha azdı ayrılıklar? Gittikçe sevgiden uzaklaşıyor muyuz, yoldan geçene bir merhabayı esirger hale mi geldik?

Özel biri olduğunu düşündüğüm bir şef garsonun sözleri aklıma geldi.

" Zamanında Beyoğlu' nda Abdullah Efendi lokantasında çalışırdım. Biz garson kıyafetimizle Beyoğlu'na çıkmaya utanırdık, öyle müstesna, öyle güzel kıyafetli hanımefendiler, beyefendiler dolaşırdı ki Beyoğlu' nun sokaklarında, takım elbisemizle işe gelirdik, kolalı gömlek, kol düğmelerimiz, şapkamız olurdu üzerimizde. Geçenlerde bir gittim ki, o günlerde parmakla dahi gösterilemeyecek kıyafetteki insanlar basmış ortalığı, takım elbiseli bir beyefendiyi parmakla gösterebilirsiniz aralarında ".

Bu muydu yoksa sevgi? Saygı ile başlıyordu galiba önce her şey. Herkes herkese saygı duyuyor, önemsenince de birbirini mi seviyordu? Yaşam kolaydı demeye dilim varmıyor, nerede internet, nerede araba, telefon, televizyon vb...

Alın teri, yürek gücü müydü ortalığın hakimi?  Sevginin tohumlarını bunlar mı ekerdi, yeşerdikçe yeşerir, hiç solmaz mıydı hoşgörü ile beslendikçe sürekli?

Çocuklar, geleceklerimiz, ya onlar ne durumdalar? Sadece bir bebeğim olduğunu hatırlıyorum. O da şimdi hangi çocuğun evinde ya da kırılıp dökülüp bir çöp  tenekesinin
dibini mi boylamıştır haberim yok. Oysa hemen hemen her çocuğun bir yığın oyuncağı var şimdilerde, ama yeni bir oyuncak istiyorlar hep, bir kaç oyundan sonra oyun sepetine atılıyor, oyun sepetleri dolup taşıyor, odanı topla savaşları başlıyor anne çocuk arasında.
Bir kelime yazıyorlar, tüm dünyada arıyorlar, oysa bizim bir kaç tane kitabımız, Teksas Tommikslerimiz, galiba bir de misketlerimiz vardı. Fırıldak döndürürdük rüzgarda,
uçurtma yapardık. Saklambaç, körebe oynardık Dune2000 oynamak yerine, haksız da değiller şimdi biz de oynuyoruz onların oyunlarını, olmayanın yerini dolduruyoruz. Onlar
olanları unutuyor. Olanla yetinebilmeyi değil, hep daha fazlayı istemeyi öğrenirken, bunu bencilce, hep bana olsun şeklinde istemeyi de ihmal etmiyoruz.

Sıranın önüne geçmeyi marifet sayıp, kırmızı ışıkta geçmeyi uyanıklık olarak addedip, yayalara yol vermeyi onur meselesi yapıyoruz. Bir de her şeyden yakınmak en iyi yaptığımız şey. Hiç bir şeyden memnun değiliz yaşantımızda, ülkemizde...Ancak hiç bir şey yapmıyoruz, onun yerine sürekli laf kalabalıkları üretip,başkalarını eleştirmeyi önemli bir şey sayıyoruz. Yıktığımız  şeyin yerine yenisini koymuyoruz!
Kendi kimliğimizi ortaya koymanın en kolay yolu olan bu yolu hangimiz seçmiyoruz?

 



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben Hüzünlerime Geri Dönüyorum...
Bir Sabah, Öyle Bir Sabah Gel ki...
Hoş Geldin Yüreğim...
Ateş Böcekleri
Yalnızlar Kahvesi
Kalemimin Ucu Titriyor Bu Akşam...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aşkın Yalancısı [Şiir]
Saçmalıklar Diyarı [Şiir]
Benim de Umutlarım Vardı... [Şiir]
Gidiyorum İşte Ey Sevgili! [Şiir]
Işığım [Şiir]
Öğreneceksin... [Şiir]
Benden Bıkmışsın Demek... [Şiir]
Adın Gülbahar Olsun... [Şiir]
Sana Bir Sır Vereceğim! [Şiir]
Yağmursam [Şiir]


A. Ceyda Öz kimdir?

Hani öyle üşürsün ki, artık hiç bir şey hissetmez uzuvların, uyuşur kalırsın, manasız bir donukluğun çizgileri oluşur, ardından bir kabuk içindeki parçalanmayı döker, ezip de geçer tüm bedenini, acısı en derinden gelir de yakar her yerini. . . İşte ben de öyle üşüdüm gece yarısını beş geçe. . . Artık kurşun kalemle yazmak istiyorum yüreğime insanların adını. . . Silgisi olmayan kalemlerle yazdıklarımı kazırken oluşan yaralardan yer kalmadı silinmeyecek izlere. . . Dost dediklerim, arkadaşım dediklerim, sevgilim dediklerim. . . Hepinizi kazımak öyle zor oldu ki yüreğimden. . Hepiniz birer parça alıp gittiniz hatta, bense bıraktığınız izlerin silinmesini izledim kenardan, tıpkı bıraktığım izlerin silinmesini izlediğim gibi. . . Sonra hepinizi tekrar sevdim, bildim ki kim bilir hangi girdaptı sizi alıp götüren. . . Hepinizi sevdim, hepinizi affettim. . . Ama artık yüreğimde koyabileceğim bir yer kalmadı hiçbirinizi, bir bir yaraladığınız, o masum yüreğimde. . .

Etkilendiği Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © A. Ceyda Öz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.