Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
Avrupa Birliği’nin temsil ettiği ve savunduğu değerlerin bir çoğunu samimiyetle benimseyen bir insanım. Avrupa Birliği ideallerinin büyük bir kısmı benim de ideallerim. Ancak bu benimseme ve kesişen idealler benim kendi, Avrupa ve dünya gerçeklerini görmezden gelmeme neden değil. Birkaç hatırlatma yapmak istiyorum. TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Başkanı Oğuz Satıcı geçen hafta diyor ki: “Yetmiş milyonluk ülkeyi kırk bin şirket sırtlıyor!” Ülkemizde ciddiye alınacak kırk bin şirket var demeye getiriyor sayın Satıcı. Bu rakam küçücük Hollanda ile kıyaslanabilecek bir sayı. İlber Ortaylı “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” kitabında 1800’lü yılların ortalarında sadece Beyrut’ta üç yüz küsur tane İngiliz şirketi olduğunu söylüyor. Bu ifadeler arasında kurulması gereken rabıta (bağ) nedir? Avrupa Birliği’ne üye olduğumuzda; 2015’te mesela, ben umulanın aksine Türkiye’den AB’ye değil, AB’den Türkiye’ye ciddi bir göçün olacağını ve bunun Türkiye’nin beklediği kadar zenginlik getirmeyeceğini düşünüyorum. Bence bu noktanın ilk andaki cezbedici görüntüsü bizim gerçekleri fark etmemizi engellemektedir. Bu ne göçü olacaktır? Öncelikle ciddi anlamda bir yabancı sermaye göçü olmayacaktır. Daha doğrusu bir zenginlik ve refah aktarımı meydana gelmeyecektir. Tam tersine ciddi, uzmanlaşmış ve köklü Avrupalı şirketlerin ülkemize yerleşmesi olacaktır. Yetmiş milyonluk Türkiye’nin kırk binlik ciddi şirketine karşılık Avrupa’dan yüz binlik belki daha fazla şirketin bu ülkede kendilerine konum sağlaması olacaktır. Bu şirketlerdeki tüm alt kademe işlerini vatandaşlarımız yaparken; temizlik, getir götür vb. üst kademedeki tüm pozisyonlar ve şirket karı Avrupalılara transfer edilecektir. Zamanla Avrupalı şirketlerin kapitalizmin doğası gereği kırk binlik ciddi Türk şirketi sayısını çeşitli yöntemlerle azaltacağı da aşikardır. Bu durumda AB’ye girmeyelim mi? Hayır girelim ama “aptalca” işler yaparak değil ne ile karşılaşacağımızı bilerek ve hazırlanarak girelim. Bu üyelik sürecinin Türkiye’nin ateşle imtihanı olduğunu bilerek girelim. Değerini bilemediğimiz bu ülkenin insanoğlunu cezbeden, tahmininizden çok daha fazla yönü olduğunu bilerek girelim. 2025 yılına geldiğimizde Türkiye İhracatçılar Meclisi başkanı John Hole “Türkçe güzel bir dil ama ticari anlamda kullanışlı değil, ülke içi yazışmalarda şirketlere İngilizce, Fransızca veya Almanca kullanma zorunluluğu getirmemizin nedeni bu. Bu konuda protesto yapan ve Türkçe zorunluluğu savunan bir avuç cahil ‘yerliye’ Allah akıl ihsan etsin!” derse inanın yapacak fazla bir şey yok. Ancak bu müzakere sürecini etkili bir şekilde kullanırsak inanın bu imtihandan da alnımızın akıyla çıkabiliriz. Nasıl mı? Takip eden yazıda nasılını tartışacağım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hidayet Ersin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |