Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Geçen yıl gittiğim el sanatları fuarında başında aşçı şapkası, üzerinde iki karış eninde yarım metre boyunda bir elbise bulunan küçük bir oyuncak bebek çok dikkatimi çekmişti. Daha yakından görmek için yaklaştım. Satıcı bayana sordum: -Bebeklerinizin işlevi nedir? -Bunlar poşet torbası olarak kullanılıyor, -Nasıl yani? - Biliyorsunuz, çarşı-pazardan, marketlerden alış-veriş yapıp evimize döndüğümüzde boşalttığımız poşetlerimizi nereye koyacağımızı şaşırırız. - Evet,haklısınız, çoğu ev hanımı gibi ben de bu konuda bir takım zorluklar yaşıyorum. -İşte biz, hanımlara kolaylık sağlamanın yanında mutfaklara da estetik bir görünüm vermek amacıyla bu bebekleri tasarladık. -Çok iyi düşünmüşsünüz, nasıl kullanacağız? -Gereksiz poşetlerinizi etek ucundaki açıklıktan içeri doldurduğunuzda elbise kabarır ve genişler. Arkasındaki kurdeleden, mutfağınızda uygun bir yere astığınızda size her an gülümseyen bir bebekle karşı karşıya olursunuz. Söyledikleri bana çok mantıklı gelmişti. -Böyle bir buluş gerçekten de çok iyi olmuş, dedim ve mutfak takımımın renklerine uygun olanından bir tane aldım. Eve döndüğümde ilk işim poşetleri toparlamak ve bebeğin içine doldurmak oldu. Mutfakta her an göz önünde olan bir yere çivi çaktım ve bebeğimi astım. Çok şirin görünüyordu. “Bizim çocukluğumuzda poşet mi vardı, her konuda olduğu gibi bu konuda da ne kadar büyük değişiklikler oldu, her şey ne kadar da pratikleşti.” diyerek uzun uzun düşündüm. Anımsadığım kadarıyla altmışlı yıllarda alış-verişe poşetle değil, filelerle, pazara da şimdiki turistik bölgelerde bin bir çeşidiyle görücüye çıkan ağaç dallarından örülmüş sepetlerle gidilirdi. Sepetin kendi ağırlığı, içindekilerin de verdiği ağırlıkla birleşince pazara gitmek sanki bir işkence gibi gelirdi insanlara. Beyaz ince kırnaplarla çok seyrek bir şekilde dokunmuş fileler, katlanıldığında ceket ya da pantolonun cebine girecek kadar küçülebiliyordu. Aynı zamanda çok pratik ve hafifti. Büyük ve küçük boyları mevcuttu ve herkes tarafından kolaylıkla kullanılabiliyordu. Çok iyi anımsıyorum, babam sabahları evden çıkarken filemizi katlar, cebine koyar, iş dönüşü gerekli olan malzemeleri içine doldurarak eve dönerdi. Toz şeker, peynir, zeytin, küçük taneli yiyecekler önce kesekâğıdına konur sonra fileye atılırdı. Karpuz, elma, armut gibi meyveler ve iri sebzeler kesekâğıdına gerek görülmeden fileye konulabilirdi. Günümüzde doğaya dönüşümlü kâğıtlar kullanılarak da üretilen hatta astarlanacak kadar modernleşen kesekâğıtları benim çocukluğumda çoğunlukla okunmuş gazetelerden, çiriş denilen bir yapıştırıcı kullanılarak yapılır, daha sonra bakkallara, manavlara, pazarcılara dağıtılırdı. Gazeteden yapılan kesekâğıtları terazinin darasına biraz ağırlık verirdi. Bazen sağlam ve dayanıklı olması için çiriş bol miktarda sürülür, bıraktığı kalıntı kesekâğıdını iyice ağırlaştırırdı. Sağlamlığı müşterinin, ağırlığı ise satıcının işine gelirdi. O dönemlerde hanımların en büyük zevki alışveriş dönüşü boşalttıkları kesekâğıtlarını yapıştırıldığı yerden dikkatlice yırtmak, magazin ve fotoroman bölümlerini baştan sona okumaktı. Özellikle Saklambaç, Güneş ve Günaydın gibi renkli gazeteler çıktıktan sonra bu daha büyük bir tutku haline gelmişti. Manifaturacılardan, kıyafet satan mağazalardan, tuhafiyecilerden aldıklarımız da gazeteye sarılarak elimize verilirdi. Evimizde biriken bu gazete artıklarını buruşturup bir tenekenin içine atar, kışın sobalarda tutuşturucu olarak kullanırdık. Yıllar ilerledikçe fileler ve kesekâğıtları daha modern hale geldi. Önceleri pamuk ipliğinden dokunan, bu nedenle çabuk yıpranıp yırtılan fileler naylon iplerden ve esnek dokunuşlu renkli ve desenli naylon kumaşlardan örülmeye başlandı. Görünüşte çok küçük olan bu fileler içi doldukça esneyip genişliyor, bu özelliği onu daha çekici hale getiriyordu. Zamanla gazetenin sağlık yönünden zararlı olduğuna ve estetik yönden güzel görünmediğine karar verildi. Kesekâğıdı yapımında tamamen samanlı sarı kağıt kullanıldı. Yetmişli yılarda pazar sepetleri yerini naylon çuvallardan yapılmış Pazar çantalarına, kesekağıdı ve file ise ilk çıktığı yıllarda naylon torba olarak anılan fakat şimdiki ismiyle poşet dediğimiz torbalara bırakmaya başladı. Herkesin evinde kolay kolay bulunmayan naylon torbalar ilk yıllarda isim yapmış tuhafiyeciler ve büyük mağazalar tarafından alışveriş yapanlara veriliyor, hanımlar da bu güzel torbaları kıymetli bir eşya gibi özenle koruyup saklıyorlardı. Ev gezmelerine giderken elişlerini ve terliklerini içine koyuyorlar, böylece komşularının önünde kendilerinin ayrıcalıklı olduklarını düşünüyorlardı. Naylon torbalar hem satıcının hem de müşterinin işini çok kolaylaştırdığından günden güne her ihtiyaca uygun modelleri ve çeşitleriyle piyasaya bol miktarda sürüldü. Artık torba değil poşet olarak anılmaya başlandı. File devri böylece kapanmış oldu. Çağımız gereği yiyecek ve içeceklerimiz plâstik kaplarda ve naylon torbalarda ambalâjlanıp marketlerin raflarında bize hazır vaziyette sunuluyor. Kullanımı kolay, pratik ve ucuz olan plâstik kapların, naylon malzemelerin, özellikle de poşetlerin sağlığımız için en zararlı olanlarının petrolün en kötü atıklarından yapılmış olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Çoğunlukla pazarlarda kullanılan ve çok kötü kokan poşetleri alışveriş dönüşü hemen boşaltmamız gerektiğini de unutmayalım ve bu tür poşetleri buzdolabımıza da koymayalım. Zararlı yada zararsız tüm naylon poşetler toprak altında çok uzun yıllar kalıyor ve doğaya dönüşüm yapmıyor. Böylelikle çevre kirliliğine büyük oranda katkıda bulunmuş oluyor. Olumlu-olumsuz tüm yönleriyle yaşamımızın bir parçası haline gelip olmazsa olmazlar arasına giren poşetleri koymak için mutfağıma astığım bu minik aşçı bebek, geçmişle günümüz arasında önemli bir köprü kurarken beni de çocukluk yıllarıma götürmeyi başarmıştı. Nur Ersen, Ekim 2004
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nur Ersen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |