..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Nur Ersen




24 Mart 2003
Yazık Değil mi  
Nur Ersen
Sağlıklı ve güçlü toplumlar sağlıklı bireyler yetiştirmekle oluşur ancak. Maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayacağımız kadar çocuk sahibi olmaya toplumca özen gösterelim. Aile planlamasını günah sayıyorsak eğer, çocuklarımızı yarı aç yarı tok g


:BDAH:
Geçen yaz, kızımın Çanakkale’de gireceği sınava gitmek için 23.30 da hareket edecek bir otobüsten iki kişilik yer ayırtmıştık. En arkadaki beşli sıranın bir önünden verilen yerimizi beğenmemiştik ama; yola hemen çıkmamız gerektiğinden kabullenmek zorunda kalıp tam vaktinde gidip koltuklarımıza oturmuştuk.
Ben zaten gece yolculuklarını pek sevmem, “Acaba sıkıcı bir yolculuk mu olacak?” diye kendi kendime kuruntu yaparken aksilikler de daha ilk dakikalarda başlamıştı. Yolculuk saati geldiği halde otobüs hareket etmiyordu. Saat 23.45 olmuştu. Şoförde hiçbir kıpırdanma yoktu. Direksiyonun başında oturmuş öylece bekliyordu.
Hem beklemekten hem de Temmuz sıcaklığın etkisiyle iyice bunalmıştık. Bir an önce hareket etmek istiyorduk haklı olarak. Yolcuların çoğu önce kendi aralarında, sonra da seslerini yükselterek söylenmeye başlamışlardı. Şoförümüz:
-Biraz daha sabredin gelmeyen yolcular var, diyerek, zamana ihtiyacı olduğunu belirtiyordu. Biraz sessizlikten sonra yolculardan biri öfkeli bir şekilde:
-Şoför bey biz zamanında geldik, bu kadar geç kalanları da beklemek zorunda değiliz, lütfen bir an önce hareket eder misiniz! Diyerek tepki verince bizler de ona katıldık.
Tam o sırada ön kapıdan, altmış beş-yetmiş yaşlarında kır saçlı, kır sakallı, orta boylu zayıf bir adam, arkasında onu takip eden altı, beş ve üç yaşlarında üç küçük çocuk, kucağında bir bebekle, kenarları oyalı beyaz yemenili ve uzun açık renk pardösülü genç bir kadın alelacele en arka sıraya geçtiler. Anne cam kenarına, yaşlı bey kapı tarafına çocuklar da aralarına oturdu. Onların gelmesiyle otobüsümüz hemen hareket etmişti. Klimalar da çalışınca içerideki sıkıcı hava yavaş yavaş dağılmış, herkes koltuklarına yaslanarak rahat bir nefes almıştı. Ben pek rahat değildim; çünkü tam arkamda kıpır kıpır olduklarını düşündüğüm üç küçük çocuk vardı. Kızımın kulağına doğru eğilip:
-Yandık! Bu çocuklar bizi sabaha dek uyutmazlar, dedim, fısıltıyla.
Kızım gülerek:
-Benim için fark etmez, dedi ve koltuğunu geri itip gözlerini kapattı.
Arkama dönüp çocuklara baktım. Mütevazı giyimleri içinde çok şeker görünüyorlardı. Torbamdan bir paket kraker çıkararak çocuklara ikram etim. Önce almaya çekindiler. Israr edince annelerinin yüzüne baktılar ve birer tane aldılar. Hadi çekinmeyin, bakın anneniz bir şey demiyor deyince birer tane daha aldılar ve tekrar yerlerine oturdular. İsimlerini sordum ve kaynaşıverdik hemen. Genç annenin hoşuna gitmişti bu tavrım. Çocuklarına ilgi göstermem sanki onu onore etmiş gibiydi. Kucağındaki bebeği pışpışlarken sohbete başladık. Şivesinden Doğulu olduğu hemen anlaşılıyordu. Muş’lu olduklarını, yanındaki yaşlı adamın kayınpederi olduğunu ve Ezine’ye akrabalarını ziyarete gittiklerini, isminin de Peri olduğunu söyledi. İlk bakışta otuz yaşında gibi görünse de dikkatli bakılınca yirmi beşinden fazla olmadığı belli oluyordu. Ben bir yandan Peri’yle konuşurken bir yandan da çocuklarla ilgilenip onlara sorular soruyordum. Espri ile karışık:
-Biraz sonra uyuyacağım, ses yapmazsınız değil mi? Diye sorunca Peri güven verici bir ifadeyle:
-Usludur benim çocuklarım. Hiç sesleri çıkmaz, biraz sonra uyurlar, dedi. Sevinmiştim.
İçimden: “Yolculuk sıkıntılı başlamıştı ama gece boyunca rahat edeceğiz anlaşılan.” Diyerek önüme döndüm.
Aradan bir saat geçmiş, Peri’nin de dediği gibi çocuklar uykuya dalmıştı. "Endişelerim yersizmiş," dedim ve gözlerimi kapattım. Tam uykuya dalmak üzereydim ki bir ciyaklamayla sıçradım. Dönüp baktım. Peri’nin kucağında uyuyan bebeği uyanmış, avazının çıktığı kadar bağırıyordu. Ben büyük çocuklardan tedirgin olurken bebeği hiç hesaba katmamıştım.
Kadıncağız onu susturmak oturduğu yerde kollarında sallıyor, yemenisini bir perde gibi kullanarak çocuğunu emziriyor, altını değiştiriyor, ninniler söylüyor, tatlı diller döküyor, susması için ne gerekirse yapıyordu ama tüm çabaları boşa gidiyordu. En ön sıradaki yolcular bile uyanmıştı bu minik yaramazın sesine. Arkalarına bakıp öfkeli öfkeli söyleniyorlardı. Onların bu tavrına kayınpederinin: "Sustur şu çocuğu!" diye bağırması da eklenince Peri, belki işe yarar umuduyla çocuğa arada bir çimdik ve tokat atıyordu. Çocuk daha çok ağlıyordu. Korktuğum başıma gelmiş, aksilikler yeniden başlamıştı; ama annenin de çocuğun da hallerine acımıştım doğrusu. Yarım saat kadar sonra, bebek biraz sakinleştiğinde usulca sordum:
-Bu genç yaşta bu kadar çocukla uğraşmak zor olmuyor mu? Nasıl başa çıkıyorsun hepsiyle?
Peri alçak bir sesle:
-Zor olmaz mı ablacığım, hele bir tanede karnımda var. Üç aylık gebeyim dedi, kendisine has o şivesiyle.
Çok şaşırmış ve üzülmüştüm.
-Kaç yaşında evlendin? Diye sordum.
-On yedi yaşımda. On sekizimde oğlan kucağımdaydı.
-Ne kadar genç evlenmişsin, kendine acımıyor musun, yazık değil mi canına? Aile planlaması diye bir şey duymadın mı sen. Çevrenizde Ana Çocuk Sağlığı yok mu? Diye, peş peşe sorular sordum dayanamayarak.
-Yakınımızda Ana Çocuk Sağlığı var ama beyim oraya gitmemi de kendi kendimize korunmamızı da istemiyor.
-Neden?
-Günahtır diyor. Her sene gebe kalıp aşermekten, doğum yapmaktan bıktım artık ablacığım, diye dert yanarken uykusuzluktan ve yorgunluktan gözleri kapanıyordu.
-Eşin sana ev işlerinde yardımcı oluyor mu bari?
Peri, kayınbabasının duyamayacağı kadar alçak bir sesle:
-Ne yardımı ablacığım. Akşama kadar yemek, çamaşır, bulaşık, ev işleri, çocukların bakımı ile uğraşmaktan canım çıkıyor. O işten gelince ayaklarını yıkarım, sofrasını hazırlarım, karnı doyunca yatağını yaparım, pijamalarını giydiririm, halimi hiç sormadan, “Çocuklar ses yapmasın çok yorgunum, hemen uyuyacağım.” der. Bir de “İşini çabuk bitir, yanıma gel!” diye de tembihler.
Genç anne dert yanarken bebeği sanki ona inat, yeniden avazının çıktığı kadar bağırmaya başlamıştı. Çocuğunu susturabilmek için her yolu deneyen ama başaramayan Peri, sonunda kendince bir çare bulmuştu. Yemenisini düzeltti. Koltuktan kalkıp yere oturdu. Koridora doğru uzattığı ayaklarının üzerine yastık görevi yapacak şekilde katladığı bir giysiyi koydu, sırtını koltuğa yasladı ve çocuğu sallamaya başladı. Çok şaşırmıştım. Hayatım boyunca böyle bir manzarayla karşılaşmamıştım çünkü. Çocuk kısa sürede susmuş, hemen uykuya dalmıştı. Diğer yolcular rahatlamıştı ama benim uykum kaçmış, iyice huzursuz olmuştum. O anda aklımda Dünya Kadınlar Günü’nde yazılan ve konuşulan çok önemli konular geldi. "Bu konular bir güne sığdırılmamalı," diye geçirdim içimden.
Karnındaki ve kucağındaki bebeğiyle daracık bir yere sığmaya çalışan Peri, alçak sesle ninni söylerken kendisi de uykuya dalıyor, başı ikide bir önüne düşüyor, sanki bir suç işliyormuş gibi hissettiğinden midir nedir, hemen başını kaldırıp gözlerini açıyordu.
Anne acınacak durumdaydı…
Ya çocuklar? Birer ikişer yıl arayla dünyaya gelen bu çocuklara da yazık değil miydi? Yeteri kadar beslenebiliyorlar mıydı? Maddi manevi tüm ihtiyaçları karşılanabiliyor muydu? Anne, kucağındaki bu bebekle ilgilenirken en büyüğü henüz okula bile başlamamış olan üç küçük çocuğa, gereken ilgi ve sevgiyi gösterebiliyor muydu? Altı ay sonra yeni bir bebek daha getirecekti dünyaya ve bu kez de onu büyütmek için çaba gösterecekti. Hiç kuşkusuz, ilerleyen yıllarda birkaç bebeği daha olacaktı. Gençliğini göz ardı edecek, sağlığını düşünmeyecek, kendisine bakma olanağını hiç bulamayacaktı. Ruhu ve bedeni zamanından önce yaşlanacak, büyük bir ihtimalle de kendisine genç bir kuma gelecek ve tüm olanları kabullenmek zorunda kalacaktı.
Kadın doğum uzmanları der ki "Doğum yapan kadının vücudunun iyileşebilmesi için aradan en az iki yıl geçmesi gerekir." Peri ve onun gibi aile plânlamasından uzak kalan kadınlarımız bu kadar sık doğum yaparken sağlıklarına nasıl ve ne zaman kavuşabilecekler?
Anne ve çocuk sağlığını korumayı amaçlayan ve aileleri bilinçlendirmeyi hedefleyen Ana Çocuk Sağlığı yanında bu konuyla ilgilenen diğer sağlık kurumları üzerlerine düşen görevleri yapıyorlar. Oysa ülkemizde çok çocuk sahibi olup buna dur demeyi bilmeyen, aile plânlaması hakkında bilgisi ve herhangi bir eğitimi olmayan ya da bu konuda bilgisi olduğu halde kocası ve aile büyükleri tarafından engellenen birçok kadınımız var. Özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu yörelerimizdeki kırsal kesimde yaşayanlar, ya kendilerine verilen eğitime uymuyorlar, ya da eşleri ve büyükleri tarafından engelleniyorlar. Sonrada bu üzücü görüntülerle karşılaşmak kaçınılmaz oluyor.

Nur Eersen



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çağa Ayak Uydururken

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İstanbul Yolcuları [Şiir]
Ben Kadınım [Şiir]
Gidiyorsun [Şiir]
Bırakma Beni [Şiir]
Sen [Şiir]
Altın Şehir Üsküdar [Deneme]
Kesekağıdı mı Poşet mi [Deneme]
Sanal Mı Gerçek Mi [Deneme]
Türküler Susmaz [Deneme]
Kara Tren [Deneme]


Nur Ersen kimdir?

Yazmaya birkaç yıl önce başladım. Yolun çok başındayım. Devam etmeye kararlıyım.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nur Ersen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.