Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Kentlerin kapılarını güçsüz ellerimle yavaşça itekleyerek ve yüreğimi her seferinde yeniden yıkayıp; kirlerinden arındırıp, ayakaltlarıma batan taşları önemsemeden... Bir kahraman duruşuyla ve ille de korkarak... Yüreğimi bir soru işaretinin çengeliyle bir şiire asmış ve uzaklaştığım kentin geride yiten görüntüsüne dönüp bakmamıştım bile... Kaçmalardan hep içim yanmıştı. Bu yangını seviyor muydum? Gizil bir mutluluk mu veriyordu bu acı bana? Sorgulamadım hiç... Tanıdık yüzlerle, kimligi kemikleşmiş sokaklarla, tiryakileştirdigimiz caddelerle birarada oldukça soluğum daha çok tıkanacaktı; biliyordum... Bu yüzden başka başka kentlere gittim hep... Bu yüzden bütün gittiğim kentlerin yabancısı oldum... Bana ait bir kentim olmadı benim... Kimliğini kimliğim olarak kabul edebileceğim bir kentim olsaydı, "ben" olmayacaktım. Çünkü tek başına olduğunda gülümseyen bir yüz, başka yüzlerle birleştiğinde mutlaka yargılayacaktı beni... Ya yüzlerden biri olacaktım ya duvarların diplerine sığınmış bir deli... Kaçmasam biliyordum ki kovulacaktım, beni tanıyan tüm kentlerden... Duvar diplerindeki kutsal sevişlerin içine düşe düşe ve deliliğimi de ceplerimi tıkıştırarak kaçtım kimlikli kentlerden... Kapısını araladığım her kente çıplak girdim; ceplerimden çaldığım delilik avuçlarımın içinde... Deliliğim düşlerimdi, öykülerimdi... Yaşamasam da yitirmemeliydim onları... Yoksa bana sunulanı, verileni ve dayatılanı yaşamak zorunda kalacaktım. Ezbere bir yaşamın yinelenen senaryolarının kötü bir oyuncusu olacaktım... Oysa öykü vardı; şiir vardı; sanat vardı... Tümünü insan yaratmıştı... Sinema salonlarını dolduruyorduk; öykülerin, romanların dünyasına dalıyorduk; şiirin sürüklemesine yüreğimizi bırakıyorduk... Kendimizce şiirler söylüyorduk; bir yerlerden bir mektup gelsin, bir yerlere bir mektup yazalım istiyorduk; düşler kuruyorduk -gizlediğimiz-... Neden? Çünkü sunulan, ezberletilen, kimseye yetmiyordu. İstediğimiz, bu "yaşamak" değildi.. bizi büyüleyen, bizi sürükleyen, içimizdeki düşlere dokunan "yaşamak"lar istiyorduk... Kendimizi, izlediğimiz, okuduğumuz dinlediğimiz yapıtlardaki kahramanların yerine koyuşumuz bundandı... Onlara özenişimiz; onlarda kendimizden birşeyler yakalamaya çalışmamız bundandı... İçimizde gizlediğimiz "ben"lerimize en çok onlar dokunuyordu... Bu pek uzun sürmüyordu...Kitabın kapağı kapatılana dek; sinema salonundan çıkana dek ve şiirin son dizesi de boşluğa uçuncaya dek... Çünkü çevremiz vardı; sorumluluklarımız vardı; yasaklar, günahlar, ayıplar, değerler, kalıplar vardı... Ve bu "var"lar çogaldıkça "ben"ler azalıyordu... Yaşamları öykülerimizdeki gibi, filmlerdeki gibi yaşamak korkutuyordu bizi... Korkuyorduk çünkü kentler kovabilirdi bizi... Yalnızlığa tepetaklak düşebilir ve bir daha çıkamayabilirdik... Seçenekler azdı; ya "ben"ya "onlar" denli azdı. Tanrısal bir güçle kuşatılmıştık tümümüz... Bu tanrısal güç öykülerimizi, düşlerimizi ve "ben"lerimizi çalıyordu... Öykülerimizi ve düşlerimizi yaşayamadıkça kısırlaşıyorduk.... Duygularımız iğdiş ediliyordu... Ve herkes ne de çok şey biliyordu... Korkarak girdiğim kentlerin bir yabancısı olmaktan bu yüzden vazgeçemedim hiç.. Soru işaretlerinin çengelleri yüreğime takıldı hep bu yüzden... Yavaşça, usulca ve durmadan kanayan, sorular soran, aşkı militanca yaşayan "benzerlerimizle" başka başka kentlerde karşılaşmalarımız da bu yüzdendi... Yenildim mi? yenildik mi? Savaşıyor muydum? savaşıyor muyduk? Kime karşı "Ne"ye karşı? Güçsüzdük oysa... Duygular, düşüncelerle bütünleştiğinde kalıba sığmıyordu...Ceplerimize tıkıştırdığımız delilik, duygu serseriliği oluyordu... Tüm kentlerin yabancısıydık... Ve hiçbir kentte yabancıları sevmiyorlardı... VG
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © vargı gün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |