Tüm insanlık bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac |
|
||||||||||
|
--------------------------------------------------------------------------- Allah’ım… Lütfen beni bir sivrisineğe çevir. İnsan olarak daha fazla devam edemem. Bunu bir isyan olarak değerlendirme. Hayır, tam tersine bana varlığı hediye ettiğin için sonsuz teşekkür sana. Sadece bu kutlu heyecanı bir sivrisinek olarak sürdürmek istiyorum artık, o kadar. Eğer duamı kabul edersen, karşı komşumuzun penceresindeki sineklikte kocaman bir yırtık biliyorum. O delikten girerim gece meltemin en sakin olduğu bir an. Ardından horultulu mağarayı ve uzun koridoru geçtikten sonra mor ışığa doğru uçmaya devam ederim. Rafia kokulu odaya gelince, bir süre gül desenli gece lambasının etrafında dönerim. Eğer Rafia duvardaki kocaman gölgemi fark etmez veya Nara Burnu’nu karaya oturmadan kıl payı dönen bir gemi düdüğünü uzun uzun çalsa bile hiç hareket etmezse, ona yaklaşmak için doğru zaman gelmiş demektir. Önce kulağının etrafında tavafa başlar, kanatlarımla üflerim kalbine açılan kara deliğe; ben sığamadım oraya, kokum sığabilir belki. Sonra hafifçe konarım yanağına. Başlarım öpmeye; çaktırmadan ama doyasıya… Yanağında yedi tane,şekli bir kepçeyi andıran ısırıklar bırakana dek. O kepçenin baktığı yöne doğru ilerlerim biraz ve dudakların tam ortasına gelirim. Dudaklarında kan kalmayana dek emerim. Hemen kendi kanımla karıştırırım ve geri püskürtürüm ki ölmesin Rafia: İnsanın en kırmızı yeridir dudaklar; kanında dolaşan aşkların süzüldüğü ve depolandığı yer. Bu yüzdendir insan öldüğünde dudaklarının morarması. O andan itibaren Rafia’nın bedeninde ikimizin kanı dolaşmaya başlar. Ölene kadar… Sonunda kulağının ta içine girer ve vururum kendimi duvarlarına onu uyandırana dek. Uyanır uyanmaz yatağının hemen üzerinde tavana konarım. Rafia ışığı yakar Gelibolu’nun husuflu çakan feneri gibi. Belki küfreder. Onu bir kez duymuştum bana “sıpa” derken mahallede. Beni hemen fark eder tepesinde ve üzerime doğru fırlatır uyku ritüelinin vazgeçilmez bir parçası olan sarılıp uyuduğu yastığını. Böylece en çok istediğim şey gerçekleşir: Sözde ölümüm Rafia’mın elinden olur. Tavanda kanlı bir leke olarak yaşarım bir süre. O ne zaman odasına girse seyreder dururum kana kana. Bir gün yaz biter, bahar gelir. Babası her sene olduğu gibi evin badanasını yeniler. O zaman tavandaki kahve, sigara, çay, parfüm, tütsü, balık kokularıyla birlikte benim de üzerim kireçle kaplanır. Bedenim mumyalanmış olur. Kireç bir sivrisineğin eni ve sonudur zaten. Rafia’yı göremesem de sesini duyar, duyamasam da titreşimlerini algılarım. Aradan seneler geçer ve ev bir depremde yıkılır. Gerisini şimdilik merak etmiyorum. Amin… 13122005 Biga Telgrafın tellerinden, fiberoptik kablolara. Ya da, dudaktan dudağa… Hangisi daha kısa?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çağrı Küçükyıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |