Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
Bir serumun ters gövdesinde akıntısına akmak zorunda olduğunu fark eden serum gibi. ters dünyasında felakete akıyordur insanlık, belki de "ak" olsun diye herşey. Kimsenin sabrı yok bu saatte, ya ölümsüz olduğu varsaymalıydı. herşey, ya da hemen ölmeliydi insanlık. Ne aradaki uzantılara tahammül edilebilirdi, ne de erken "pes'lere... Kimsenin kimsesi yok bu saatte, canda son damla bir yağmur damlacığı olsa ve kapalı mekânda ıslatmıyorsa yağmur, ölmeye mecburdur herşey. Desteksizce, kimsesizce, sefilcene, korumaksızcana... Ne dinlemeye, ne söyleme hacet! Hep sus ki o konuşsun, sen dinle, kendi içinde oluştuğu bütünlükle kırklara karışsın... Dedi hızıl benizli... "Çamur ne de güzelmiş böyle! Kırmızısı, sarısı, beyazı, siyahı.. Çamur çamur olalı, bir yağmurla ıslanmış mıydı hiç... Dedi aksakallı dede; yaptıklarımız uygun değildir geleneğe.... Kimsenin parası yoktu bu saatte. Bir adam sigarasız kalmıştı gecenin dibinde, bir dalı olsaydı tutacağı, nefes nefes çekecekti içine. Geçti, kapalıydı tüm içkiciler ve sefildi, açıkta olsaydı parası yoktu. Kördü talih, kahpeydi felek ve anamın elinde kalmıştı son hamur işinden bir elek... Elenmemişti. Çok büyüktü elek içinde elenecek olanlar. Geçmeyecek kadar büyük, dokunulmayacak kadar sivri, bakılmayacak kadar da kötü... Sabah olacaktı, sigarasız geçecekti adam için her dakika, parasız bitecekti gece ve parasız girilecekti yen bir güne. Bir de sevgilisinden ayrılmıştı. Kahpeydi hayat ve ölümlüydü dünya... Kimsenin dinlemeye tahammülü kalmamıştı. Somurtkandı gidilen tüm masa başları ve kapılmıştı her köşe başı. Dilenciler zengin, zenginler de fakir kalmıştı. Kimse anlamıyordu, anlatılanları. Kravat uzunluğuydu insan boyları, uzunluk oranınca konuşabiliyor, kısalık oranınca dinlenebiliyordu herkes diğer herkeslerle.. Elini uzaıyordu, yırtık sökük elbiseli,. uzun saçlı, kirli sakallı biri, elini uzatıyordu, kötüydü üstü başı ama çok da iyi konuşuyordu. Belki de bu yüzde kötüydü üstü. Elini uzatıyordu güzel giyimli adama. dikkate almıyordu kötü giyimli adamı. Adam küfür ediyordu. Bağırıyordu; Ananı avradı, soyunu sopunu... Ters gidiyordu herşey; Adam ters sürüyordu arabasını. Arabasının benzini bitmişti, benzinlik arıyordu. bir kız tenhada kızlığını yitirmişti. Ağlıyordu. Bir zara hapsettiği tüm namusu için üzülüyordu. Bir adam inşaat yapıyor ve yaptığında canlar ölüyordu. Adam kız kadar üzülmüyordu. Namusluydu. Adam paraya tüm planlarını satıyordu. Adam hayatını satıyordu paraya. Adam namuslu, kız namussuzdu. "Hayatın bir "ECC" tuşu olmalıydı dedi, biri, her şeyi geri almak için... Hayatın bir "DELETE" si olmalıydı; pişmanlıkları telafi etmek için... Hayatın "RESET"i olmalıydı her şeyi sıfırlamak için" dedi biri.. Diğeri memnundu hayatından; "Keşke bin yıl yaşasaydım" dedi.. Hayat bitişti. Ekilen tarihin bir de hasat mevsimi olacaktı. Vaat edilen o şaşırtan anlabitecek ve bir başka bahara ya da hazana gidecekti insanlık. "Üzme insanlığı ey oğul" diyordu bir sofu oğluna.. "Hadi karşılıklı içelim erkek erkeğe" diyordu başka baba.. "Hala bir baltaya sap olmadın" diyordu başka biri... Kimsenin düşünmeye vakti olmadı hiçbir şeyi.. Karışıktı yaşadıklarımız. Her kesin yapacak garip işleri vardı bu dünyada, nasip meselesiydi, belki de o kız sana göre değildi. Nereden bilebilirdi ki, zamanın böyle geçeceğini. Zordu yaşam, kolaydı gülmek, aksine ağlamakta öyle... Hiçten yere gülüyor vardan yere ağlıyordu bir tabur insan... Düşünmeye vakti yoktu hiçbirşeyi... Son anlara bırakmayı sevdi insan insanlığını yaşamayı, öncelik hep bencillikte olu. Önce o yedi sonra diğerinin hakkına göz dikti. Zordu yaşam.. Kurt kapanıydı herşey. Elini uzatan kesiverdi elleri diğerinin... ...Kimsenin keyfi yok bu saatte! Bu saatte balık yemini aramakta, adam da karısını, yorgun bir çocuk yatağını... Kimsenin endişesi yoktur bu saatte, varsa arada mekik dokuyacak bir işi, işine gider, işinden gelir birileri.. Kimsenin haberi yoktur bu saatte.. Belki de yağmurlu ve cıvık bir günde gözler açılmıştır kapaklarından, ya da yalnızlık kırmızıdan yeşile varmıyordur bir türlü. Gurbet eli yaman olurmuş. Vuslat gözünde büyük büyük atmaya başladığı dem, sıla hayal olurmuş. "Algarinaları koptu, yetiş anne. Yüzümde doğumluğumdan kalma birkaç yara var. Geçmeyecek. silinmeyecek. Bir de dizim altı koca bir çizik. Beni bırakmayacak olan, ölsem bile ayrılmayacak olan tek şeyim belki de" dedi çocuk. Yalnızlıktı tek korkusu. Terkedilmişliği çok yaşamıştı. Gurbette günlüğüne kazıdığı her şey. Vuslattı bir türlü beceremediği... Kimsenin sevmeye zamanı yoktu. Herşey girift bir bilmeceydi sanki! İnsanüstü sınıflaşmanın en bombeli taraflarında dünyaya gelmişti sanki bu duygular. Bu duygular bir devenin boynu kadar eğri, neşter kadar keskin ve bukalemun kadar değişkendi. Herşeyden çok sevmek koca bir yalandı oysa! Sevgili! Dinle! Ananın karnındaki çocuktan kaçtığı günü, gebe kadının çocuğunu düşürdüğü günü, en yakın dostun, dostunu ateşe attığı, hesap sorduğu günü bil! Aşk yalandır. Aşk sabunlu bir elin muslukta, dezenfekte edildiğini sanmasıdır. Oysaki ilk dokunuşta bitecektir her şey! Kimsenin kimsesi yok bu saatte...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |