Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin |
|
||||||||||
|
Böyle olsun istemedim bende. Sakın kal deme bana, Alışamadım bu kente. Ay bana bakıyor! Çıplak bedeni ne kadar da çöreğe benziyor. Güneşten topladığı ışık artıkları emanet üstünde, sanki sahte mutlulukları var. Hani hep aşka yaslanır ya, oysa bu gece çok emanetçi gibi... Bir sarhoşun paltosu arasına sıkışmış şişe gibiyim. Doğrulsam gelir miyim kendime... Yattığım yer o kadar “sen”sin ki, mezar olsa inan hep kalacağım. Şimdi, pis kokulu bir deniz kıyısında, taşlara yaslanmış yosunlara bakmak isterdim. Hani dalgalar hafifçe çarparken, yosunların saçları gidip gelir ya! Gözlerimi onların dansına odaklayıp, donup da kalmak... Gün aralandı. Yanındayım… Seni görmek, yüzüne bakmak, “ölsem de olur” dediğim andan sonra, “hadi biraz daha bak gözlerime” “ya da sen dur ben bakayım baktıklarıma” “Az daha, biraz daha, lütfen” Geçerek her şeyimden, silerek her şeyimi... Ben yine yorgunum galiba bu zorunlu göçten, Yine çayını arayan kıymalı Sarıyer Böreği... Bu aşkı destan yapıp da boş yere yazmadım! Dönüşü muhteşem olacaktı! Olmayacaksa, yalan mıydı yazdıklarım. Ben mi büyüttüm seni hiç yere? Yapacak “hiçbir şey”, düşünecek çok şey bıraktın bana... Bu kentin gerdanına kondurmuştum, en masum buseyi, Sen vardın içinde, yanında ben, bu salak bekleyişe hayran bir büst gibi, diktim şimdi ruhumun anıtına, Bıraktığın en güzel hediyeyi... Suskun deniz boyu martılar, Evet yalnız dönüyorum bende. Sakın kal deme bana, Alışamadım bu kente. Lambaları, parke taşları, dükkânları ve her gün gördüğüm simaları, bir şehrin krokisidir ruhuma çizdiğim ve her gün aynı salonda, aynı filmdeyim. Tuhaf, olgunluk evresinde bir tırtıl olmayı istemiştim. Kozaya erken çıkan kelebek olmak hiç hesapta yokken! Adın neydi sevgilim! Nereden gelmiştin. Saçların ve gözlerin ne renkti. Sahi unuttum, bana ne derdin? İlk neresindeydi kurduğum cümlenin yüklemi? Fiillerim, eylemlerim. Aruz’dan mı girmiştim cümleme, siyah ceketim mi vardı üzerimde, bir yaz günü müydü ellerinden tutuşum. Bilirsin acıtır mazi insanı. Bir terzinin ipine geçirip de, kumaşa saplaması gibi iğneyi, seni önce içimden geçiriyorum, sonra da saplıyorum her yanıma. Acıtıyorsun be kadın! O yüzden, uzun uzun anlatamıyorum her şeyi. Uzun uzun anlatamam her şeyi, Böyle olsun istemedim bende. Sakın kal deme bana, Alışamadım bu kente. (Nakaratlar Yaşar Kurt’un “Alışamadım” adlı albümünden alınmıştır)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |