Kurguyla gerçek arasındaki ayrım, kurgunun mantıklı olmak zorunda olması. -Tom Clancy |
|
||||||||||
|
Doğum Günü 10 Temmuz ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM İkimizi hayal ediyorum. Karşılıklı oturuyoruz. Üzerinde, benim yanımda giymenden haz duyduğum, tam vücuduna oturan, ip askılı, göğüs dekolteli kırmızı gece elbisen var. Ben de senin hoşlandığın elbisemi giymişim. Konuştuğumuz konular incir çekirdeğini doldur-mayacak şeylerdi. Seni düşünmek dahi heyecanlanma ma sebep oluyor ve mideme kramplar giriyor. Hiç salıncakta sallandın mı? Göğe yükselirken bir şey olmuyor da inerken midende bir boşluk oluyor işte öyle bir şey. Salıncakta sallanmakta dahil bütün anılar hep geçmişte kaldı. Defterimi çıkardım ve yazdıklarımı okumaya başladım. Seninle kısa bir zaman diliminde ne çok şeyler yaşamışız sevda çiçeğim. Ben her zaman söylüyorum. Seninle beraber geçen bir dakikam bana bir asır gibi geliyor. Bazen ne düşünüyorum biliyor musun? Acaba nere-desin? Ne yapıyorsun? Arada sırada da olsa hiç aklına geliyor muyum? Temmuz 1999 Tam uykumun en tatlı yerinde yorgan üzerimden çekilip alındı. Veda üzerime eğilmiş beni dürtükleyip duruyordu. Veda: ...Hadi Hasan Cevat fırla bakalım yataktan nere-deyse öğle oldu. Saate baktım dokuza geliyordu işe geç kalacağım: ...İşe geç kaldım niye daha evvel kaldırmadın? Hiç vakit kaybetmeden cevabı yetiştirdi: ...Hafta içi sabah kahvaltısını hazırlayıp beni sen uyandıracaktın? Ama hadi bakalım bu günlük bendensin kahvaltı hazır. Acele et. Hasan Cevat: ...Eksik bir şey var mı hayatım? Veda: ...Şimdilik yok gibi görünüyor. Pastayı yaptım. Meyveler tamam, İçkilerimizde hazır. Sakın geç kalma vaktinde gel. Vakit geçmek bilmedi akşamı zor ettim. Eve dön-düğümde, saat yediye geliyordu. Kapıyı Ayşenaz açtı./ Hasan ağabey Veda ablamı bir gör, çok güzel oldu./ Dedi. Odaya girdim masa hazırlanmış. Pastaya mumlar yerleştirilmiş. Meyveler tabakta yerini almış. İki kadeh ve en iyisinden Bir şişe kırmızı şarap. Ayşenaz’la Sultan hanıma kola. Bu sırada Veda yatak odasından çıktı. Onu görünce, bir daha anladım ki ben çok talihli erkeğim. Karşımda muhteşem bir kadın vardı. Beni görünce gözlerinin içi güldü. Veda: ... Ben hazırım Hasan Cevat hadi bakalım sende giyin. Hasan Cevat: ...Ne giyinmesi? O insanı kurşun gibi delip geçen bakışları baktı. Veda: ...Bu gün benim için, özel bir gün giyeceklerini hazırladım. Giyineceksin ve bu geceyi öyle kutlayacağız. Doğru odaya marş, marş. Başıma gelecekleri tahmin ettiğim için Allah tan berbere uğramıştım. Yoksa bu kadın bana bu saatten sonra, berber de aratırdı. Üstümü değiştirdim. Bu arada Sultan hanım da geldi. Mumları yaktım. Hepimiz masanın etrafına toplandık: ...Bu gün on temmuz bin dokuz yüz doksan dokuz, yirmi yaşını bitirip yirmi bir yaşına giriyorsun hayatım. Mumları bir kerede söndüreceksin. İçinden bir dilek tutmayı unutma. Yeni yaşın sana hayırlı olsun. Mumları bir üflemede söndürdü. Neşe ile alkışladık. Birlikte kutladığımız ilk yaş günüydü. Gözlerinin içine bakarak dudaklarına yeni yaş öpücüğü kondurdum. İçkimizi yudumlarken sordum: ...Mutlu musun bir tanem.? Veda: ...Mutluyum Hasan Cevat Hem de çok mutluyum. Hasan Cevat: ...Bana bu dansı lütfeder misiniz? Elimi beline attım ve kendime çektim. Dans etmeye başladık Ayşenaz ve Sultan hanım bizi seyrediyordu. İkimizde bu akşam bir başka çılgındık. Gözlerimiz buluştu. Gördüğüm şey mutluluğun yerini hüzün dalga-ları almıştı. Gönül kayacıklarına çarpıp, çarpıp geri dönen. Sevda çiçeğimin bir yanı mutlu değildi. İçim burkuldu. Demek onu tam anlamı ile mutlu etmek için sınırsız bir sevgi dahi yetmiyordu. Gözlerine düşen gölge beni de içine alıp kavurdu. Sahte bir neşe ile daha sıkı sarıldım. Ayrı alemlerde dönmeye başladık. Veda güzel sevgilim kendi buradaydı ama, aklı kim bilir nerelerde. Ayşenaz’ın seslenmesiyle kendimize geldik. ....Yeterin ama Veda abla yarım saattir dans edip duruyorsunuz. Annem engellemeseydi çoktan dansınızı bozacaktım. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Veda’ya baktım, gözünde bir damla yaş inci tanesi gibi parlıyordu. Zavallı sevgilim. Bu göz yaşlarının niye aktığını çok iyi biliyorum. İnşallah zamanla her şey yoluna girecek. Hasan Cevat: ...Hadi Veda pastayı kes artık. Pastalarımızı neşe ile yedik. Sultan hanım bize anlattığı fıkralarla kırdı geçirdi. Geç vakte kadar oturduk. Ayşenaz’la dans ettim. Nihayet baş başa kaldık. Hediyemi sakladığım yerden çıkardım. Veda’ya uzattım.: ...Bir tek gül acaba kalbinin kilidini açan anahtar olabilir mi? Veda: ...Ben o anahtarı çoktan sana verdim Hasan Cevat. Verdiğime de asla pişman değilim. Odamıza girdik. Hemen kedi gibi kucağıma sığındı. Dudaklarının tadı hala ilk gün ki gibi kışkırtıcı ve baş-tan çıkarıcıydı. Başka bir aleme el ele yolculuğa çıktık. Her şey silindi gitti ama, silinmeyen tek şey vardı mahzun, mahzun bakan bir çift göz. Bu gün yanımda olsaydı, yirmi dört yaşını, Beraber kutlayacaktık. Temmuz 2002 Biliyordum, ilk ve son kez kutlamış olduğumuz doğum gününde anlamıştım. Gözlerim, gözlerinde sadece hüzün dalgaları görmemişti, bu dalgaların arasına ser-piştirilmiş ayrılık tomurcuklarını ruhunun derinliklerine eklemiştin. Ne yazık ki bu ayrılığa karar veren sendin Uygulayan da sen oldun. Benim de senin kararına saygı duymaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Beni çok üzdün. Üzüntüde değil, yıkıcı bir hayal kırıklığı ki bu gitmenden çok bana karşı almış olduğun tavır idi. Bir tanem ben bunu hiç hak etmedim. Eğer, bu ilişkide bir suçlu aramak gerekirse beni seninle karşılaştıran kuvvettir ki onunla ne sen nede ben başa çıkabiliriz. Seni görmem sevmem etkilemem bunlarda belki benim suçum olabilir. Ama ben hiç mi fedakarlık yap-madım. Hiç mi Geride bir şeyler bırakıp köprüler yıkmadım? Seninle beraber belirsizliğe el ele çıkmadık? Sakın şikayet ettiğimi sanma. İki yıllık kaçak bera-berliğimizi saymazsak, bana öyle bir yıl yaşattın ki, bü-tün hayatıma bedel olduğunu söylemeliyim. Beni terk etmiş olsan bile, arkandan asla kötü konuşamam, ve düşünemem. Ama bir gün bu sayfalarda benimde neleri feda ettiğimi yazdığımda, beni anlayacağını umarım. Bu gün eğer yanımda kollarımın arasında olsaydın, yirmi dört yaşının baharını beraber kutlayacaktık. Yoksun sevda çiçeğim yoksun. Bacadan çıkıp savrulan duman gibi, önce vücudumu sardın, beni içine aldın sonrada dağılıp gittin. Şimdi kim bilir kimlerle hangi evde mutluluk gülücükleri dağıtıyorsun. Ama sevda çiçeğim, hiç kimseyle benimle, ettiğin gibi dans edemezsin. Bana ruhunu vermiştin.. Geriye verecek neyin kaldı ki? Aldığım hedi-yemi son dakikaya kadar saklayacağım, sonrada sana veriyormuş gibi çıkarıp her zamanki yerine koyacağım. Bir gün ben bilinmeze doğru yol almaya başladıktan sonra, bu eve gelince mutlaka geleceksin. Bu kadar kesin konuşmama iç güdü diyebilirsin. Neyin nerde olduğunu gösteren bir liste bırakacağım. Benimle ilgili her şeyi bulabileceğin. Bir tek şeyi bırakamayacağım, seni seviyorum sevda çiçeğim, doğum günün kutlu olsun derken gözümden akan bir kaç damla göz yaşını. İçimden gelen bir ses diyor ki, Hasan Cevat sen son defa da olsa Veda’nı göremeyeceksin. Ama Veda’n seni çıkacağın son yolculuğunu yaparken görecek. Deniz’i aramak istedim ama yapamadım. Onları yeniden üzmek istemedim. Bu gün birde misafirim gelecek. Geçen sefer müdür beyi tanıdım. Bakalım bu gün rüzgar karşıma hangi can dostunu çıkaracak. Hikmet dayıya yalvardım ama ser veriyor sır vermiyor. Yapacak iş yok can sıkıntısından dereye kadar yürüdüm. Sular yavaş, yavaş çekiliyor. Oda benim gibi, kan damarları kesildikçe kurmaya başlıyor. artık yaz sıcakları iyice kendini hissettiremeye başladı. Bu demektir ki ağustos ayında dışarıya hiç çıkamayacağız. Kasabanın girişinde müdür Cemil beyle karşılaştım. Cemil bey: ... O merhaba Hasan Cevat ne tarafa böyle? Hasan Cevat: ... Haberin yok mu? Ankara’dan geliyorum. Biraz sonra İstanbul’a gideceğim. Cemil bey: ... Bakıyorum bu gün keyfin yerinde. Hasan Cevat: ... Eh biraz öyle sayılır.Ben hızlanıyorum. Unutma mirim akşam saat yedi de. Cemil bey: ... Hiç bende unutacak göz var mı? Dostum sana bir soru soracağım. Bu benim, seni ilk görüp tanıdığımdan beri aklımı kurcalıyor. Hasan Cevat: ... Sor bakalım müdürüm. Cemil bey: ... Sana niye hasan Cevat diyorlar? Hasan Cevat: ... Nasıl yani? Cemil bey: ... Bayağı işte. Niye Hasan bey değil de uzun,uzun Hasan Cevat. Hasan Cevat: ... Ha şu mesele,bak dostum.Hasan Cevat’tan sonra uzun bir soyadım var. Ben de böyle hitap edilmesinden Hoşlanıyorum.Anlaşıldı mı müdürüm. Cemil bey: ... Olmadı ya neyse. Hızlı, hızlı eve geldim. Himmet dayı bahçede oturmuş güneşleniyordu. Beni yanına çağırdı: ... Neredesin be çocuk. Hasan Cevat: ... Bak kızıyorum Himmet dayı bana çocuk deme. Himmet dayı: ... Hazırlığa ne zaman başlıyoruz? Hasan Cevat: ... Ben biraz şekerleme yapayım. Nasıl olsa pek fazla iş yok. İçeri girip yatağın üzerine uzandım. Uyuyup kalmışım.Ne hayal gördüm ne de rüya deliksiz bir uyku. Ta ki kapı yıkılacakmış gibi yumruklanıncaya kadar. Himmet dayının sıtma görmemiş sesi çın, çın ötüyordu: ... Hadi be çocuk ölüm uykusuna mı yattın? Bütün milleti toplayıp kendin kaytarıyorsun. Zar zor kendime gelebildim. Sallana,sallana gidip kapıyı açtım. Ooo ben uyurken bütün işler bitmiş. Herkes yeni giysilerini giymiş, masanın etrafında beni bekliyorlar. Hasan Cevat ... Bana on dakika izin verin. Hemen geliyorum. İçeri girip aceleyle giyindim, ve dostlarımın yanına gittim. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Himmet dayı ... Sanırım ilk konuşma Hasan Cevat’a değil de bana düşecek. Öncelikle her toplantımızda yeni bir kişiyle tanışıyorsun. Geçen sefer okul müdürü Cemil beydi. Şimdi ise yine bir öğretmen. İstanbul’un Aksaray semtinde bir ilk okulda görev yapan, bizim bakkal İhsan Efendinin biricik kızı Selma. Gel kızım. Bu adam kasabamıza en son gelen yabancı ortak bir yönünüz var İstanbullu olmak. Biz onu çok sevdik. Başımı kaldırınca göz göze geldik. Durgun mu? Dalgalı mı? Belli olmayan deniz yeşili bir çift gözle karşı karşıya kaldım. Şaşırmıştım bir an bocaladım.: ...Özür dilerim. Size dikkat etmemişim. Ben bekliyordum ki bir erkek arkadaş. Selma ...Babam sizden o kadar çok bahsetti ki Sizi gıyaben tanıyorum. Bu toplantıyı fırsat bilip, sizinle tanışmak istedim. Hasan Cevat ...O babanızın bana olan hoş görüşüdür. Sağ olsun haddinden fazla önemser. Gördüğünüz gibi öyle her han gi bir özelliğim yok Ne kadar kaba biri oluşuma da biraz evvel şahit oldunuz. İhsan efendi ... Hasan Cevat oğlum o kadar da mütevazı olma. Kimseye hak etmedikleri payeyi vermezler. Himmet dayı ...Kızım sen kendinden bahset. Biz tanıyoruz ama Hasan Cevat tanımıyor. Artık sende bizim grubun bir üyesi oldun. Selma ... Uzun zamandan beri Himmet dayının da anlattığı gibi İstanbul’da öğretmenlik yapıyorum. Mesleğime aşık olduğumu söyleyebilirim. Eşimi kaybedeli beş yıl oldu. Yalnız yaşıyorum.Bu kasabadan, İstanbul’a Yolu düşen olursa bana uğramadan hiçbir işini halledemez.. Eğer yolun bizim oralara düşerse seni de beklerim. Hasan Cevat ...Tanıştığımıza gerçekten memnun oldum.Genç bir bayanla konuşmayalı uzun zaman oldu. Eğer bir hatam olursa, özür dilerim. Bu kasabaya geldiğimde çok zor durumdaydım. Ama sizlerin sayesinde, bu gün ki durumuma geldim. Himmet dayı ..Hadi çocuklar vakit geldi bardaklara kolaları dolduralım. Hadi bakalım Nurettin emmi davran Kızımızla beraber pastayı sen keseceksin. Nurettin amca ..Hadi Selma kızım iş önemli pastaları dağıtmak bize düştü. Selma pastaları dağıtırken, akşam karanlığı yavaş, yavaş kasabanın üzerine çöküyordu. Sevda çiçeğime olan özlemim gittikçe çoğalırken. Gökyüzünde bir yıldızın kayıp gittiğini gözledim. Demek ki binlerce kişinin içinde yalnız olmak, böyle bir şey çok yalnızım sevgilim. Herhalde benimde bir şeyler söylemem gerekecek Hasan Cevat ... Benim için böyle önemli bir günün akşamında, beni yalnız bırakmadığınız hepinize teşekkür ederim. Özellikle Selma hanım size de teşekkür ederim.Benimle arkadaş olmayı istemeniz benim için gurur verici bir şey. Geç vakit dağıldık.Selma hanımı yolcu ederken, bir kere daha göz, göze geldik Gözbebekleri koyu yosun yeşiline dönüşmüştü. Sanki benle dalga geçer gibi bir bakışı vardı. Acaba kader bana yeni bir oyun mu oynuyordu? Ortadan uzun boylu, zayıf yapılı, esmer, konuşkan cana yakın. Sanki Hasan Cevat yaşantının bir bölümünü kenara doğru sıkıştır. Bundan sonraki Yaşantında, bana da zaman ayıracaksın. Der gibiydi. Yoksa bunlar Himmet dayının bana yapmış olduğu bir oyun muydu. İç güdüm bana bu yeşil gözlü kadınla çok defalar karşılaşacağımızı söylüyor. Yollarımız bir noktada daima kesişecek.Seni seviyorum demek çok. Sevgiyi yüreğinde taşımadıktan sonra. Tuğrul PEKEL / devamı var
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © TuğrulPekel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |