Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM AÇ KAPIYI DENİZ BEN GELDİM Koltuk arkadaşım yol boyunca uyudu ben ise, düşündüm. O uyumaktan yoruldu ben düşünmekten yorulmadım. İstedim ki şu ana kadar yaptıklarımdan dolayı verilmemiş hesabım kalmasın. Ben bir kız sevdim sevmenin bedeli ise ne kadar ağır olursa olsun ödemeye çalıştım. Bu ödenen bedelin içinde terk edilmekte vardı. Buna rağmen hiç pişmanlık duymadım. İstanbul ili sınırları içersine girerken, gönül rahatlığı ve huzuru içinde gözlerimi kapattım bu benim yolculuğum boyunca uyuduğum bir saatti. Çok heyecanlı ve çaresizim. Aynı şehirde elimi uzatsam, kapısını tıklatıp // Aç kapıyı hayatım ben geldim// Ne yazık ki bana bu gün kapıyı açacak olan Veda değil.Otobüs Otogardan içeri girip kendi peronuna yanaşırken artık Selma’yı düşünmem gerektiğini biliyordum. Birbirimizi aynı anda gördük. Ona acıyorum doğrusu Allah var ya güzel kız. Bir taksi çevirdik. Doğru evine gittik pekte uzak sayılmazmış. Penceresi görev yaptığı okulun arka bahçesine bakan beş katlı bir binanın ikinci katında oturuyordu. Kapıyı açtı içeri girdi ve // Hoş geldin Hasan Cevat// Dedi. İçeri girip kapıyı kapattım bana sarıldı, yüzünü göğsüme gömdü öylece kaldı. Çenesini parma-ğımın ucuyla kaldırıp baktım. Gözlerinde yaş yoktu ama hüzün vardı. Zorla gülümsemeye çalışarak: ... Evime hoş geldin Hasan Cevat artık burası da senin evin. Ama unutma konuşacağımız şartlar var. Yavaşça eğildim ve yapılması gerekeni yaptım. Bu kız bunu hak etti Dudaklarından hafifçe öpüp poposuna bir şaplak attım. Hasan Cevat: ... Galiba buraya gelmekle hata etmemişim bayağı eğlenceli geçecek günlerimiz. Bari sen konuşmadan ben söyleyeyim. Bütün şartlarını şimdiden kabul ediyorum. Hadi şimdi doğru mutfağa. Bu yorgunluğun üzerine çay iyi gider. Selma: Ben her şeyi hazırladım. Sadece çayı demleyeceğim. Ha salonda sehpanın üzerinde günlük gazeteleri göreceksin bulmacaları da orada. Selma mutfağa giderken, bende sırt çantamı bir köşeye bırakıp salona geçtim. Ufacık tertipli, insanın içini ısıtan bir görüntüsü var. Duvar tarafında sehpa üzerinde bir televizyon yanında telefon ve duvarda iki üç resim. Penceresi okulun bahçesine bakıyor. Öbür duvarda İhsan Efendi ile eşinin resmi ikisi de çok güzel ve yakışıklı, Selma ise yakışıklı bir delikanlı ile yan yana belli ki kocası. Arkamdan Selma’nın Sesi duyuldu.// Kemal’le benim resmim evliliğimizin ikinci yılında çektirmiştik. Allah’ım ne mutlu imişiz o zamanlar. Hasan Cevat: ... Üzülme Selma sen bu güne kadar üzerine düşen vazifeni yapmışsın. İnan ki Kemal mezarında huzur içinde yatıyordur. Selma: ... Sen bana bakma Hasan Cevat Ben eşime Hakkımı helal ettim. Oda bana helal etmiştir. Onu üzecek yanlış hiçbir şey yapmadım. Ya senin eşin Veda Kemal’in bana yaşatmış olduğu hayatı sana yaşatıyor mu? Hasan Cevat: ... Doğru söze ne denir. O Veda bende onun mecnunuyum. Selma: ... Gevezeliği bırakalım Hadi kahvaltı hazır. Kahvaltıyı mutfakta yaptık. Yorgundum ve uyumak istiyordum. Beni yatak odasına götürdü. Soyundum ve hemen yattım. Biraz sonra Selma’da gelip yanıma girdi. Vakit kaybetmeden kolumu başının altına aldı.Sarılıp kendime çektim.İkimizde uyumuşuz. Akşam karanlığı basarken gözlerimi açtım. Hala kolumdaydı ama uyanıktı. Valla kolum çok fena uyuşmuş / Kaldır kız başını kolum uyuşmuş./ Ben ona öyle dememişim o bana başka türlü cevap verdi / Ne olurdu yani kulağıma sevgi sözcükleri fısıldayarak uyandırsaydın beni/ Hasan Cevat ... Ne olur Selma beni hiçbir şeye zorlama aramıza yalan dolan girmesin. Bir kere yalan söyledim mi arkası gelir.Senin caziben, albenin tam Bu konuda benim diyen hatunları ezer geçersin. Ama sevgi başka bir şey. Kor bir ateş gibi avucuna alırsan seni yakar kavurur erirsin yok olursun. Eğer sevgi gözle görünen bir şeyse Bana Veda olarak göründü. Sana da şunu söyleye bilirim. Benim geleceğim sensin. Kapın kilitlimi? Selma: ... Neden sordun? Hasan Cevat: ... Bir gelen olursa basılmayalım diye. Ben şimdi Selma adında bir kıza resmen tecavüz edeceğim. Ellerini de bağlasam mı acaba? Selma: ... Terbiyesiz ahlaksız ne olacak insan önce tecavüz edeceğim diye izin ister. En son ben üste idim bu sefer sen üste çık bakayım. Üzerime çıktı bana sıkı, sıkı sarıldı geceliğini beline sıyırdım ve duyarlı yerlerini okşamaya başladım. Kulağına sadece onun duyabileceği kadar fısıldadım// Sen çok tatlı ve seksi bir kızsın Selma senden çok hoşlanıyorum.// Oda benim duyabileceğim bir kadar kısık bir sesle cevap verdi // Dürüst olman gerekirse senin, benim ruhumla pek alakadar olduğun yok. Bütün istediğin bedenim. Bunu sana zaten sunuyorum. Hem biz niye kısık sesle konuşuyoruz? Hasan Cevat: ... Daha romantik olsun diye. Selma: ... İşin aslına bakarsan seni karşılıksızda olsa seviyorum. Ne kadar iltifat edersen et.Ben kırkını aşmış bir kadınım on sekizlik çıtırlar la aşık atamam, boş ver bu iş üzerimde giysilerle olmuyor soyunalım. Soyunduk ve seviştik İçimden ılık, ılık akan duygular, ne sevgiydi nede her hangi bir şey. Sevmeden yaşanan mutluluklar. Dediği gibi ben onun ruhuna değil bedenine sahip oluyordum. Zaten ortada bir sevgi olsaydı yanımda yatanın adı Veda olurdu. İkimizde tatlı bir yorgunluğun altında sarmaş dolaş ezilip kaldık. Selma: ... Kalkmayı düşünüyor musun? Hasan Cevat: ... Bak hayatım. Benim erkek olarak bir kadından bana yapmasını istediğim en zevkli şey vücudunu olduğu gibi bana yaslamasıdır tek vücut olup öylece yat-mak. Saatlerce yatarım. Bu benim kafamda bir kadının erkeğine teslimiyetçiliğidir Tabi bu düşünce sadece benim kadınım için geçerlidir. Ama kalkmamı yinede istiyorsan kalkarım. Kalktık. Banyomuzu yapıp mutfağa geçtik. Selma: ... Senin tam olarak nelerden hoşlandığını bilmiyorum ama zamanla öğrenirim. Hasan Cevat: ... Ben mütevazı bir insanım. Kahvaltıda zeytin, peynir, reçel. Poğaça asla yemeklerden mantar ve kereviz olmamalı. Buna karşılık karnabaharı hiç sevmezdim ama artık yiyorum oda bana Veda’nın mirası. Sakın ola sarımsak yiyip yatağa girme yoksa misafir odasına kaçarım. Son bir şey daha, yatağa girmeden evvel başın ağrıyorsa baştan söyle. Selma: ... Hepsini anladım da baş ağrısı ne oluyor? Hasan Cevat: ... Eğer başın ağrıyorsa bende ağrıdığını söylerim seks hayatımız daha uyumlu olur. Selma: ... Yine bir şey anlamadım. Hasan Cevat: ... Öyleyse anlatayım. Kadın kocasının isteği hilafına gece yattıkları zaman sevişmek istemezse, böyle klasik bir yalan uydurur. Kocası da bunun yalan oldu-ğunu bilir ama yutkunarak kabul etmek zorunda kalır. Sen bunları bilmediğine göre sana bir kere daha hayran kaldım. Sen iyi bir eş ve iyi bir kadınsın. Selma: ... Kocama evliliğim boyunca hiç hayır demedim. Sana da burada kaldığın süre içinde hayır demem mümkün değil. Hasan Cevat: Sen gerçekten iyi bir hayata layıksın Selma ama ara sıra benim gibi defolu kişilerde karşına çıkabilir. Dikkat et. Yemeğimizi yedik ve salona geçtik birazda ciddi bir program yapalım. Selma: ... Tamam ciddileşelim ne yapmamızı öneriyorsun? Hasan Cevat: ... Önce sigorta hastanesine gidelim. Orada kontrolden geçeyim bakalım nasıl bir yol tutacağımız orada belli olur. Selma: ... Hızlı davranmıyor musun? Bence bu hafta hiçbir şey yapma gündüzleri gezelim. Akşamları sevişelim. Doğrudan işe girişirsek hiçbir şey yapmaya fırsat bulamayız. Zira ben bir arkadaşımla konuştum. Bu konuda kendisi uzmandır. Gerekirse onun da kapısını çalarız. Bir çok testlerden geçeceksin, nefes almaya vaktin ol-mayacak. Bir de işin öbür yanı var. Kimleri göreceksin, kimleri görmeyeceksin? Hasan Cevat: ... Haklısın Deniz’le mutlaka görüşmeliyim tabi her şey belli olup, ameliyata gerek görürlerse. Selma: ... Veda ile görüşmeyi düşünsene? Hasan Cevat: Veda ile görüşmeye cesaretim yok.Onunla karşı karşıya gelmeye kalbim dayanmaz. Düşünsene, kapının zilini çalıyorsun. Kapı yavaşça açılıyor ve karşında Veda öylece kalıyorsun, bakışların karşındaki kadının yüzünde kilitleniyor. Ayakların vücudunun ağırlığına dayanamıyor ve olduğun yere çöküyorsun. Daha da kötüsü var. Yarım metre yakınında olduğu halde dokuna-mıyorsun. İçinden her şeye lanet okumak geliyor. Hayır Selma öl desin öleyim ama bu işkenceye dayanamam. Yalnız onu ilk gördüğüm yere gitmek isterim. Selma: ... Seni tutan mı var git. Ya çocukların onları görmeyecek misin? Hasan Cevat: ... Bu kararsızım. Cesaret edemiyorum. Onu zamana bırakalım. Bak sana ne anlatacağım. Selma: ... Al şu kağıt ve kalemi bir ara gideceğin ve gitmeyeceğin yerleri not et. Yanların gerekli telefonları da yaz ki sana ulaşmam icap ederse zorluk çekmeyeyim. Hasan Cevat: ... Nerde kalmıştık. Ha tamam Veda ile yeni tanıştığımda, yani yeni derken iki üç ay olmuş. Henüz bir teklifte bulunmamışım, Ama hınzır kız kendisine duyduğum ilgiyi çok iyi biliyor. Bir gün yine gittim poğaça cay istedim, kızlardan biri getirdi ama şekeri içine atılmış daha evvel hiç böyle olmamıştı, ben hayırdır deyip çayımı karıştırdım, poğaçadan ısırıp çaydan bir yudum aldım. Aman allah’ım zehir tuz zehiri, fark ettirmeden bakayım dedim onlarda bana bakıyor.Hiç bozuntuya vermeden bir güzel poğaçaları yiyip çayı da içtim. Daha sonrada arkası geldi. Bu oyun sık, sık oynandı o bana içirilen tuzlu çaylar bir çok şekerli çaydan daha tatlıydı sonraları da bu konu üzerine çok düşündüm. Bu tuzlu çayı sevdiğim kişi verdiği için içmiştim. Peki tuzlu çay yerine zehirli çay verseydi içer miydim? Bu sorunun cevabını çok sonraları sakin kafayla düşündüm içebileceğime inandım. Bu aşktan da ileri bir şeydi, aşk bir yerde bitebilir.Baskılara boyun eğebilir, tutku ise asla bitmez bitirebilir. Neyse konumuza geri dönelim. Veda’ya arkadaşlık teklif edip sevgilim olmasını isterken kendime güvenim o tuzlu çaylar sayesinde daha çok artmıştı. Ama o tuzlu çaylar bir nevi cezalandırma oyununa dönüştü. Her hangi bir şekilde kendisine yanlış bir davranışta bulunduğum za-man dayıyordu tuzlu çayı. Ne günlerdi ama, hayır haberi olmamalı. Fikrimi değiştirdim. Kızımla görüşmek istiyorum. Selma: ... Konuşmaya daha sonra devam ederiz. Seni sinemaya götüreyim mi? Hasan Cevat: ... Kaptan sensin. Kürekçi benim. Hadi gidelim. Dışarı çıktık koluma girdi, ve sinemaya gittik. Seyrettiğimiz film komedi idi bol, bol güldük. Daha sonra yolumuzun üzerinde işkembe çorbası yapan bir yere girdik. Eve döndüğümüzde saat gece yarısını geçmişti. Sabaha kadar kardeşçe kucak, kucağa yattık. Kahvaltıdan sonra Selma’nın isteği ile Adalar’a gittik. Bayağı değişiklik olmuş. Ertesi günüde ben Selma’yı Rumeli Kavağı’na öğle yemeği yemeye götürdüm. Günümüz çok güzel geçti, sanki hasta olan ben değildim. Hasan Cevat: ... Telefonunu kullanabilir miyim? Selma: Aşk olsun, telefonla konuşmak için izin mi alman gerekir? Hasan Cevat: ... İnşallah numarası değişmemiştir? Kalbim hızlı, hızlı çarparken ben de numarayı çevirdim. Uzun, uzun tam umudumu kesiyordum ki karşı taraftan kızımın sesini duydum. Lal: ... Alo buyurun kimi aramıştınız. Hasan Cevat: ... Lal.... Lal: ..........? Ba...ba babacığım duyduğum ses senin sesin mi? Nereden arıyorsun.? Hasan Cevat: ... İstanbul’dayım kızım. Lal: ... Adresini ver baba hemen geleyim görüşelim.seni çok özledim baba. Hasan Cevat: ... Bu akşam olmaz kızım sadece sesini duymak için aradım. Yarın buluşalım. Lal: ... Nerede istersen orada buluşalım baba. Hasan Cevat: ... Bakırköy Özgürlük meydanında buluşalım kızım. Senin için uygun mu? Lal annen nasıl kızım? Onu çok üzdüm beni görmek isteyeceğini sanmıyorum. Lal: ... Annem ile ilgili konuyu lütfen açma baba. Karşısına da asla çıkma. Özgürlük meydanı olur baba. Lütfen gelirken yanında o şırfıntıyı getirme. Hasan Cevat: ... Başka bir arkadaşımla geleceğim. Lal: ... Sonra dan fikrini değiştirmeye kalkarsın,onun için tekrar ediyorum Veda denilen o kadını yanında getirme yoksa bir daha beni göremezsin. Hasan Cevat: ... Gönlünü ferah tut kızım. Veda ile gelmeyeceğim. Yanımda olacak olan bayan bana İstanbul’daki işlerimde yardımcı oluyor. Lal: ... Tamam baba sana inanıyorum. Beni ikna etmek için boşuna uğraşma, buluşmamız için öğleden sonra saat üç nasıl iyi mi? Hasan Cevat: ... Oldu kızım ancak toparlanıp çıkabiliriz Hadi sağlıcakla kal. Telefonu kapattı. Selma’nın yüzüne baka kaldım. Kızımla yıllar sonra yeniden konuştum. Sanki aradan birkaç gün geçmiş gibi idi. Selma öylece hareketsiz kalmamdan endişelenmiş ti.: ... Sakin ol Hasan Cevat,tamam konuştunuz üzme kendini.Anladığım kadarıyla kızın seni tersleyip üzmedi sevinmelisin. Otur şuraya hem terledin hem de sapsarı oldun ben sana yatıştırıcı bir hap vereyim biraz dinlen. Dur sırtına havlu koyalım. İlk işimiz sana yarın iç çamaşırı alalım. Hasan Cevat: ... İyi olur ihtiyacım var zaten. Sen hele bir otur. O benim çok özelimdi, onun yeri benim dünyamda bam-başka. Onun üstünü değiştirdim, sütünü içirdim, altını temizledim yeri geldi gazını çıkardım. Geceleri o uyusun diye ben uyumadım. Kızım benim için hakikaten özel biri. Selma: ... Tamam, tamam kızını çok seviyorsun. Ama senin bir de oğlun var. Unutma ona da mutlaka ayırdığın za-manlar olacaktır. Hasan Cevat: ... Eğer Muhammet’ten bahsediyorsan o sakin görünüşlüdür ama bu görüntünün altında önlenemeyen bir öfke yatar. Beni asla affetmez. Beni görmek isteyeceğini de sanmıyorum. Saat üç sıralarında Özgürlük meydanındaydık. Lal bizden evvel gelmiş,havuzun başında bizi bekliyordu. Önce birbirimize uzun,uzun baktık. Adeta ölçüp biçip ona göre hareket edecektik.Bebeğim beni bekletmedi, koşarak geldi birbirimize sarıldık. Buzlar kırıldı, bulutlar dağıldı ve güneş ortaya çıktı. Kızım gözümde güneş gibi ışıldıyordu. Görmeyeli daha büyümüş kocaman olgun bir hanım olmuş. Hasan Cevat: ... Kızım bu hanım Selma kısa bir süre için İstanbul a onun yanına geldim işlerimde bana yardımcı olacak. Lal: ... Tanıştığımıza memnun oldum Selma hanım. Selma: ... Bende güzelim. Baban dün akşama kadar bir kızı olduğundan hiç bahsetmemişti bana, adın gibi bir cevhersin. Lal: ... Sahilde bir çay bahçesinde oturalım. Gördüğümüz ilk çay bahçesine girip bir masa ya oturduk. Lal’in boyu bir hayli uzamış. Kızımla gurur duydum. Lal: ... Anlat baba ne yapıyorsun? Nerede yaşıyorsun? En son duyduğumda Manisa taraflarındaydın. O kadın ne oldu terk ettin mi? Hasan Cevat: ... Doğru duymuşun, Manisa yakınlarında Selma’nın babasının yaşadığı bir kasabada yaşıyorum. Veda’ya gelince beni terk edeli yaklaşık üç yıl oluyor. Anlaya-cağın artık yalnızım. Annen ağabeyin nasıl iyiler mi? Lal: ....Annem çok acı çekti baba, onu yıkıp gittin. Ne olursa olsun anneme görünme. Yanına geldiğimden de haberi yok. Yoksa yeniden yıkılır. Ben daha sonra alıştıra, alıştıra seninle görüştüğümü anlatırım. İstanbul'dan ne zaman ayrılıyorsun. Selma: ... Ayrılıp gitmesi birazda bana bağlı. Bazı işleri var onları halletmemiz lazım. İlgini çeker mi bilmem, Baban bir kitap yazdı. Hemen, hemen bitti gibi bir şey. Lal: ... Normaldir babamdan da bu beklenir. Şaşırmadım. Konusu ne baba? Hasan Cevat: ... Konusu biz. Sen, ben, o, herkes adının tam olarak ne olacak düşünmedik Selma: ... Bence şu iki isimden biri olabilir. Bitmemiş bir aşkın senfonisi, veya üç kadına bir aşk. Hasan Cevat: ... Peki şöyle olsa nasıl olur. Dilinde aşk vardı, yüreğinde ihanet. Lal: ... Çok güzel bir isim. Peki ne zaman kitabı bastırmayı düşünüyorsun. Hasan Cevat: ... Biraz daha zamanı var. Bir veya iki ay içinde ba-sılır. Tabi bir aksilik olmazsa. Selma: ... Bir akşam bize yatıya gel. Uzun,uzun konuşuruz. Sen de kitabın yazılmış bölümlerini okursun. Lal: ... Çok sevinirim. Baba şimdi bana izin verin. Okula geç kalacağım. Biraz işim varda. Haberleşiriz. Kızıma sarıldım. Oda bana daha sıkı sarıldı. Selma’ ya da kanı kaynamıştı. Ona da sarıldı ve yanımızdan ayrıldı. Yanımızdan kayıp gitti. Keşke oğlumu da görebilseydim. On gün boyunca Samatya devlet hastanesine gidip geldik arka, arkaya yapılan testlerin ve çekilen röntgenlerin ardı arkası kesilmedi. Daha sonra efor testine girdim. Umduğumuzdan daha kötü geçti. Hafta sonu Lal’i çağırdık. Selma ile beraber gelmesine yakın otobüs durağına giderek karşıladık. Kızımı görünce kendimi daha iyi hissettim. Durakta kızıma yeniden sarıl-dım. Hep beraber eve döndük. Biz Lal’le salona ge-çerken Selma çay demlemek için mutfağa geçti. Lal: ... Canım babam.Seni o kadar çok özlemişim ki. Hasan Cevat: ... Ya ağabeyin. Onu hiç gördün mü? Lal: ... Gördüm baba. Seninle görüştüğümü de söyledim. Ama seni affetmediğini söyledi. Hasan Cevat: ... Haklı kızım. Ona kızmaya hakkım yok. Ama onu sevdiğimi ve onunla gurur duyduğumu bilmeli. İnşallah çok geç olmadan fikrini değiştirir de görüşürüz. Selma hadi masayı hazırlayalım kızım acıkmıştır. Lal: ... Baba sen otur. Selma ablayla ben masayı hazırlarız. Bende pencerenin yanına gidip okulun bahçesini seyretmeye başladım. İlk elimizi kötü oynamıştık. Şimdi sıra ikinci elde, Perşembe günü yağlı efor testine gireceğim. Selma: ... Hasan Cevat şarap içer misin? Hasan Cevat: ... Sadece bir kadeh yeterli olur. Hepimiz birer şarap içtik. Selma mutfağa gidince Lal’de peşinden gitti. Lal: ... Selma abla aklımı kurcalayan bir şey var onları sorup öğrenirsem daha çok rahat ederim. Selma: ... Çekinme sor her sorunun mutlaka bir cevabı vardır. Lal: ... Babam neden o kadının yanında değil de burada? Selma: ... Baban Veda’dan ayrılalı birkaç yıl oluyor. Sana hak veriyorum, babanla Veda’nın ilişkisini hiçbir zaman onaylamadın bu da senin en doğal hakkın. Babanın burada, benim yanımda olmasına gelince, beni de onaylamaya bilirsin ben Hasan Cevat’ı seviyorum. Ve ben Hasan Cevat’ı tanıdığımda Manisa’nın, ilçelerinden birinin minicik kasabasında yalnız bekar bir erkekti. Eğer babanı anlamak istiyorsan, önce o kadın deme, ba-banın saygı duyduğu birine o şekilde hitap etmemelisin. Eh zaten bu saatten sonra anlamaya çalışmanın da bence bir anlamı yok. Beni dinlersen ona iyi davran. Lal: ... Peki babam, senin onu sevdiğin için mi burada? Selma: ... Keşke senin dediğin gibi olsa. Ne yazık ki hayır. Baban beni sevmiyor. Ancak buradan başka gidecek yeri yok O otellerde kalamaz O hasta Lal. Çok hasta. Lal: ...Ne diyorsun abla babam hasta mı? Selma: ... Galiba acil ameliyat olması gerekecek,yapılan testlerden anlaşıldığına göre riskli bir ameliyat olacak. Lal: ... Bunların hepsini biliyor mu? Selma: ... Hepsini biliyor. Seninle görüştü, Deniz’le görüşecek. Bir çeşit veda turuna çıktı. Ama açık, açık söylemiyor. Biz yinede seninle irtibatımızı kesmeyelim. Ameliyata girmeden önce seni haberdar ederim. Yalnız senin bildiğini bilmesin. Ameliyattan sonrada yanında olsan iyi olur çünkü morale ihtiyacı olacak. Lal: ... Sen ağlıyorsun abla. Bunları da hiç karşılık beklemeden yapıyorsun değil mi? Selma: ... Ağlıyorum Lal. Ayıp değil ya, benimde dayanma gücümün bir sınırı var. Tamam karşılık beklemiyorum. Ama bazen seni sevmiyorum deyişi zoruma gidiyor. Yalandan da olsa ara sıra gönlümü alabilir. Hadi sen içeri git ben de yüzümü yıkayıp geleyim. Bütün gece boyunca babamın yazmış olduğu roma-nın müsveddelerini ve şiirlerini okudum. Üçümüz yazıların üzerinde tartıştık. Bu romanda acı ve yakarı ile geçmiş bir zaman dilimi anlatılıyor. Babam iç dünyasını kağıtlara dökmüş. Şimdi daha çok acıdım. Anneme de acıyorum kurmuş olduğu hayatı bir anda kumdan yapılmış kaleler gibi birden bire dağılıverdi. Ama babam yapmış olduğu hatanın bedelini çok ağır ödüyordu. Sabah yanlarından ayrıldığımda babamı ne kadar çok sevdiğimi daha iyi anladım. Hatta yatmak için Selma ablamın odasına girmesini bile yadırgamadım. Ama şu soruyu kendime sormadan edemedim. Yadırgamadığım kişi babam mıydı, yoksa Selma abla-mıydı? Dün gece çıkartmam gereken ders bence şu olmalı. Babamın ailemize yapmış olduğu kötülüğü hiçbir zaman affedemem ama bu ne olursa olsun babamı sevmeme engel olamaz. Doktorum yağlı efor testinin raporlarını dikkatlice inceledi sonuç yine olumsuzdu. Anjio olmam için sigorta hastanesinden sevk raporu istedi. İstanbul’a geleli on beş günü geçti. Telefonda İhsan Efendi ve Himmet Dayı ile uzun, uzun konuştum. Selma ile olan ilişkimiz uyumlu olarak ama daha dikkatli devam ediyor. Yatak odasında Selma’ya daha çok iş düşüyor. Bu arada Lal’le daha sık görüşüyoruz. Benim müsveddeleri bir arkadaşına okuttu. Bir hafta sonra düzeltilmiş olarak geri geldi. Bu son zamanlarda karşılaşmış olduğum en büyük sürpriz di. Nihayet anjio oldum. Sanki damarlarımda kan yerine ateşten bir top dolaştı. Sonuç kalbe giden damarlardan üçü tamamen, ikisi de kısmen kapalıydı. Sıra bay pas ameliyatına geldi. Zamanımız iyice daraldı.Artık geleceğe dönük bir program yapmanın zamanı geldi. Selma ile televizyon seyrediyorduk. Kolumu beline atıp kendime çektim oda hazır fırsat deyip hemen yaslanıverdi. Yanağından öptüm yazık Selma’yı çok geç tanımışım. Selma: ... Hayatta gerçekleşmesini istediğin en büyük arzum ne biliyor musun? Hasan Cevat: ... Düşünemiyorum ama çok değerli bir şey olmalı. Selma: ... Evet çok değerli. Bana bir kerecik seni seviyorum Selma diyebilirsin. Bu sana çok mu zor geliyor? Gün-lerdir fırsat buldukça sevişiyoruz. Ağzından bu cümleyi bir kere olsun duymadım. Niçin bana böyle davranmaya devam ediyorsun? Hasan Cevat: ... Biliyorum Selma söylemedim. Sen yalanla dolanla kandırılmaya aldatılmaya layık bir kadın değilsin. Hayır Selma bu sözler senin ruhunu okşasa dahi yapmam. Eğer ben sana yalandanda olsa seni seviyorum dersem bir kendime, iki sana, üç Veda’ya ihanet etmiş olurum. Lütfen bunu benden isteme. Ama sana başka bir şey anlatayım. Bu söylediklerimi bir arkadaşım bana anlattı. Dinle: Kadın sokakta hanım efendi, Mutfakta harika bir aşçı, Yatakta ise ko-casını mutlu etmesini bilen bir orospu gibi davran malıdır. İşte sen böyle davranan nadir kadınlardansın ki bir çok erkekten sadece bir kaçı bu yetenekleri bünyesinde toplayan kadına sahip olabilir. Sen tapılacak bir kadın-sın. Sana layık olamam. Güzelim. Selma: ... Sen öyle san koca aptal. Hasan Cevat: ... Sen ne dedin bana? Koca aptal ha. Sen hiç Koca dayağı yedin mi? Selma: ... Şimdide sen ne dedin tekrar et. Ne olur bir daha söyle. Hasan Cevat: ... Ben ne dedim sana gördün mü? Doğru olmasa da bir anlamda demin sorduğun sorunun cevabını aldın. Seni seviyorum falan demeyeceğim. Şimdilik kendimi kocan yerine koyuyorum. Haydi yatağa karıcığım mem-nun oldun mu? Salonun ışığını söndürdüm mehtap cam-dan içeriye süzülüp salonu pırıl, pırıl aydınlatıyordu Selma’yı elinden tutup ayağa kaldırdım. Ve pencerenin önüne götürdüm. Okulun bahçesini işaret edip: ... Karşıya iyi bak Selma. Baktın mı? Selma: ... Evet baktım. Hasan Cevat: ... Şimdi beni iyi dinle. Ve gözlerini sıkı, sıkıya kapat. Ne görüyorsun? Selma: ... Okulun arka bahçesini görüyorum. Hasan Cevat: ... Daha ileriye bak ne görüyorsun? Selma: ... Sokağı ve apartmanları. Hasan Cevat: ... Daha ileriye bak şimdi ne görüyorsun? Selma: ... Ana caddeyi, geçen araçları ve otobüs durağını görüyorum. Hasan Cevat: ... Şimdi orada dur ve dikkatli bak. O durakta üşümüş, mahzun, terkedilmiş,unutulmuş, sahiplerini bekleyen terk edilmiş aşkları göreceksin. Bir gün o duraktan otobüse binerken birinin sana çarptığını hissedip de göremezsen. Anla ki onlardan biri sıcacık kalbine sığınmak istemiştir. Aç yüreğini kaçırma mutlaka seni mutlu edecektir. Etrafına dikkatli bakarsan her durakta ve köşe başlarında terk edilmiş yeni sahiplerini bekleyen aşklarla karşılaşırsın. Selma: ... Teşekkür ederim beni yatıştırmasını çok iyi biliyorsun. Geç oldu yatalım artık. Kardeş, kardeş yattık. Sabah dokuza doğru uyandık kahvaltımızı yaptıktan sonra, günlük işlere başladık Selma mutfağa girdi. Ben yatak odasını topladım. Biraz sonra ikimizde kahvelerimizi içiyorduk. Selma: ... Sen bana Deniz’le, Lal’in telefonunu ver bende de bulunsun. Hasan Cevat: ... Vermeme gerek yok Telefon defterimi sana bırakayım. Bazı şeyler ters gider de ameliyattan sağ çıkamazsam, romanımı sen tamamla ve bastır. Ama yazarı olarak sakın beni yazma. Üstte Ayça Kartal yanında ise Veda Arasıl Kartal yaz dır. Selma: ... Başka bir isteğin var mı? Sen öbür tarafa yolcu oldun. Bizde burada kalan işleri düzene koyalım öylemi? Yahu senin başka işin yok mu? Adam gibi ameli-yatını ol o odadan sağ salim çık ve eve gel. Hasan Cevat: ... Bundan sonra yapılacak işleri Himmet dayı zaten biliyor. Senin yapacağın bir şey daha var bir gün Veda ile karşılaşırsan onu bana getir, görmediğim oğlumu bana getir. Ona deki bak çocuk, baban bu ağacın altında yatıyor. Yıllardır senin hasretinle yaşadı. Şimdi o yerinde çok mutlu de, Senin geldiğini mutlaka hissetmiştir de Bana baba diye seslensin. Bir de izin verirsen o emanetlerin arasına mavi taşlı gerdanlığı da katmak istiyorum. Selma: ... Çok merak ediyorum Veda’dan bir çocuğun olup olmadığını dahi bilmiyoruz ya, olduğunu var sayalım. Kız olmadığı ne malum. Vasiyetlerine ara ver de bu sorumu cevapla? Hasan Cevat: ... Fark etmez oğlum veya kızım. Hem bütün her şeyin tek, tek gerçekleşeceğini sen de biliyorsun. Selma: ... Tabi canım ben müneccim başıyım her şeyi bilirim. Hasan Cevat: ... Yarın Denize gideceğim. Bir sigara versene. Selma: ... Şu saniyeden itibaren bu evde sigara içmek yasaklanmıştır. Hasan Cevat sende sigarayı bırakıyorsun. Hasan Cevat: ... Peki deyip boynumu büktüm bir kere de şu kızı dinleyeyim. Öğleden sonra Denize gitmek için evden ayrıldım Bakırköy’e varınca bir telefon kulübesinden Denizi arayacağım. İnşallah telefon numarası değişmemiştir. Dua-larım tuttu. Telefon cevap verdi. Karşımdaki denizdi. Deniz: ... Alo kiminle konuşuyorum? Hasan Cevat: ... Deniz ben Hasan Cevat. Deniz: ... Hasan sen misin? Vallahi senin sesin. Hasan Cevat: ... Tabi ki, benim. Deniz: ... Nereden arıyorsun? Hasan Cevat: ... Bakırköy’den arıyorum. Müsaitsen buraya gelebilir misin? Selma: ... Sen gel. Mert’te evde, izinli bu gün. Hasan Cevat: ... Tamam geliyorum on dakikaya kadar oradayım. On dakikayı bulmadı Deniz’in daire kapısını çalıyordum. Kapı açıldı ve Deniz’le Mert karşımda idiler. İçeriye girdik Uzun zamandır arkadaşımın evini ziyaret etmiyordum. Son geldiğimi daha unutmadım kaçar gibi gitmiştim. Salona geçtik. Deniz: ... Hiç değişmemişsin. hep Aynı Hasan Cevat’sın. Hasan Cevat: ... Sizlerde bıraktığım gibisiniz. imreniyorum doğrusu size. Mert: ... Nasıl oldu da yolun bu tarafa düştü? Yoksa geliyorsun da bize mi uğramıyorsun? Hasan Cevat: ... Yok be Mert son geldiğimden bu yana ilk defa geliyorum. Ya sizler ne yapıyorsunuz? . Mert: ... geçinip gidiyoruz. Deniz işten ayrıldı. Şimdilik çalışmayı düşünmüyor. Eğil kulağına bir şey fısıldaya-cağım. Hasan Cevat: ... Yok yahu doğrumu? Hey deniz bu adam ne diyor? Yoksa bana yeğen mi geliyor? Deniz: ... Benim arkamdan ne fısıldaşıyorsunuz? Eh Mert dilini tutamadın değil mi? Sürpriz bozuldu. Hasan Cevat: ... Gelin oturun şuraya biraz laflayıp gideceğim. Uzun, uzun kalmaya gelmedim. Bu sefer rahatsızlık vermek istemiyorum. Mert: ... O nasıl söz Hasan ağabey. Daha konuşacak o kadar çok şeyimiz var ki. Nereye gidiyorsun? Deniz: ... Bu akşam imkanı yok salmayız seni. Esas dedikodular sende. Hasan Cevat: ... Benim için rahatınızı bozmanızı istemiyorum. Sadece bir konuda merakımı gidermek için geldim. Deniz: ... Benden öğrenmek istediğin şey ne merak ettim doğrusu? Hasan Cevat: ... İstanbul’a gelmişken Veda’dan haber almak istedim. Sağlığı nasıl iyimi? Biliyorsun sağlık durumu sık, sık bozuluyor. Onun için çok endişeleniyorum. Deniz: ... Şu aralar çok iyi. İrtibatımızı hiç kesmedik. İster-sen çağırayım, ne dersin. Telefonun öbür ucunda. Hem o seni aramıyor sormuyor Sen niye endişeleniyorsun ki? Hasan Cevat: ... Doğru söylüyorsun ama o Hasan Cevat değil. O Veda beni sormasa da olur. Hayır çağırmanı istemiyo-rum. Buraya hiç kimsenin huzurunu kaçırmak için gelmedim. Kaldı ki birkaç gün sonra temelli bir daha geri dönmemek üzere gideceğim. Mert: ... Nereye gideceksin? Hasan Cevat: ... Uzağa çok uzağa, Deniz bilir. Benim bir özlemim vardı? Oralara gitmek istiyorum. Deniz: ... Hiç hatırlamaz olur muyum. Hindistan,Tibet ve Çin’e kadar gitmek istiyordun. Hasan Cevat: ... Benim ideallerimi benden iyi biliyorsun. Artık zamanı geldi. Mert: ... Vallahi sana imreniyorum Hasan Cevat. Deniz: ... Mert otur oturduğun yerde. Hasan Cevat: ... Veda burada olsaydı böyle bir gezi olayını aklımdan bile geçirmezdim. Mert bana döndü. Hayret anlamında bir kaşını kaldırdı.: ... Asla ayrılmazdım mert. Sakın bir aptallık yapma. Nasıl tanıştığınızı biliyorum. Deniz’i kandırmak için de ne diller döktüğünü biliyorum. Böyle bir kız bulmuşsun. Sakın ha her adımını dikkatli at. Benden söyle-mesi. Deniz: ... Sağ ol Hasan Cevat. Buna, ara sıra böyle nasihat eden biri çıkmalı. Hasan Cevat: ... Yok be kızım ben şaka yapıyorum Mert’e bir baksana seni bırakacak göz var mı onda. Ben sizin nişanlılık dönemlerinizi de biliyorum. Dolaşırken nasıl birbirinizin gözünüzün içine bakıyor-dunuz. Ve ben sizi böyle gördükçe hep şunu düşünmüşümdür. Bunlar mükemmel bir çift olacaklar ve bu çiftin çocukları da mükemmel olur. Sizi hiç unutmayacağım. Deniz: ... Sana bir açıklama borcum var. Hasan Cevat belki zamanı değil ama artık öğrenmen gerekir. Hasan Cevat: ... Nedir Deniz. İnşallah rüyalarıma giren şeydir. Deniz: ... Veda seni başka biri için terk etmedi. O hayatının en büyük fedakarlığını yaptı. Bir anlamda oyuna getirildi sayılır. Ailesi için hem seni, hem de kendini feda etti. O suçsuz, o masum, o hala seni seviyor. Hasan Cevat: ... Belki söylediklerin doğru belki hala beni ilk günkü gibi sevebilir, ama ben artık detaylarla uğraşmıyorum herkes bir şekilde tercihini yapmış. Hayır Deniz biraz evvel bana bir açıklama borcun olduğunu söylediğin zaman cevabını nefesimi tutarak bekledim ama hayal kırıklığına uğradım. Artık beni durduracak hiçbir engel kalmadı. Yıllardır Veda’dan ayrıyım bundan sonrada ayrı olsam benim için fark etmeyecek. Yakında dönüşü olmayan uzun bir yolculuğa çıkaca-ğımı söylemiştim. Bu yolculuğun ne başında nede so-nunda yanımda Veda olmayacak. Lafın özü o bundan sonra, atsa da atmasa da kalbimde yaşayacak. Deniz: ... Sanki yorulmuş gibi bir halin var sarardın. Uzan şuraya dinlen. Hasan Cevat: ... Yok canım bazen böyle oluyor şimdi geçer gider.Ha unutmadan bir şey daha sorayım. Bilge Abla hala aynı yerinde mi? Deniz: ... Tabi duruyor. Bilge abla hala orada Murat abiyle beraberler. Hasan Cevat: ... Oraya da uğrasam iyi olur. Herhalde tanıdık kimsede kalmamıştır zaten. Mert: ... Tabi kalmadı. Veda’yı saymazsak. Yanlarında biraz daha kaldım. Deniz çay demledi. Çaylarımızı. içerken günlük olaylardan bahsettik. Ak-şam yemeğine kalmam için çok ısrar ettiler. Ama bura-dan sonra uğrayacağım bir yer daha var. Veda’laştık. Deniz’de artık bu görüşmenin son olduğunu hissetmişti ayrılmamız çok duygusal oldu. Ayrılmadan evvel son defa konuşmadan edemedim. Hasan Cevat: ... Onu hiçbir zaman yalnız bırakma o çok iyi bir insan çok iyi bir kadın. O benim için içilmesi gereken iksirli bir su idi.içtikçe insanın ömrünü uzatan. Beni anlıyorsunuz değil mi? Hakkınızı helal edin. Merdivenlerden inip apartmanın kapısından çıkarken geçmişimin bir bölümünü daha hayatımdan silip attım. Bilge Abla’nın yeri ufak tefek değişiklikler dışında eskisi gibiydi. Kapıyı açıp içeri girdim. Tezgahın arka-sında genç bir kızcağız hizmet ediyordu. Çayımı ve poğaçalarımı alıp, her zaman oturduğum tek kişilik masama yöneldim. Çayımdan bir yudum alıp poğaçamı yerken Bir an için maziye geri döndüm. O güzel günler gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Sanki tezgahın arkasındaydılar. Veda ile Deniz’i ellerinde telefonları bir şeyler söyleşip duruyorlardı. Kapı açılıyor ve içeri Hasan Cevat giriyor. Allah’ım içeri giren benim. Ani-den kendime geliyorum. Karşımda Bilge hanım dikili-yor. Sakin ama sert bir şekilde konuşmaya başlıyor.: ... Hangi yüzle buraya gelmeye cesaret edebildin? Yüzüne uzun, uzadıya baktım. Vereceğim cevabı sabırsızlıkla bekledi. Hasan Cevat: ... Bana hoş geldin demeyecek misin? Oturursan memnun olurum.? Bilge Hanım: ... Hak etmediğin bir karşılamayı benden nasıl isteyebiliyorsun. Hayret doğrusu. Hasan Cevat: ... Hala senin problemini çözebilmiş değilim.Ben senin çok iyi bir arkadaşın olduğumu sanıyordum. En azından benim üzerimde böyle bir intiba bırakmıştın. Yanıldığımı anladığım an çok büyük hayal kırıklığına uğradım. Ama bir şeyi hiçbir zaman çözemedim. Bana bu kadar diş bileyecek kadar nasıl değişebilirsin? Bilge hanım: ... Sana yaptığım az bile. Aslında seni buraya hiç sokmamam lazım. Hasan Cevat: ... Sözümü kesme de şu konuya açıklık getir. Sen Veda’yı alıp götürdüğüm için mi bana kızgınsın. Yoksa çok daha evvel sorduğun bir soruya verdiğim cevap için mi kızgınsın? Bilge hanım: ... Vereceğim cevap neyi değiştirir. Seni ağabey olarak kabullenmiştim, güvenmiştim. Her şeyden evvel dürüst olduğuna inanmıştım. Benim elemanıma yan gözle bakacağını hiç düşünmemiştim. Senin gibilere ne derler biliyor musun? Söyleyecek lafım var ama, ben sadece ahlaksız demekle yetineceğim. Hasan Cevat: ... Bittimi? Yoksa devam edecek misin? Bilge hanım: ... Aslında söylenecek o kadar çok şey var ki, ama sana değmez bir an önce defolup gidersen memnun olurum. Zaten biraz sonra Murat ağabeyim gelecek seni görmese iyi olur. Hasan Cevat: ... Ben ne kadar ahlaksızsam sen de o kadar ahlaksız ve iki yüzlüsün. Yani ikimizin de hamuru aynı çamur-dan yoğrulmuş. Hiç boşuna ellerini yıkamaya çalışma temizlenemezsin. Yıllar önce, şu merdivenin yanındaki masada karşılıklı oturduğumuz zaman bana bir soru Sormuştun. Aslında o soruyu son zamanlarda sık, sık soruyordun. Bende seni hoşnut edecek cevabı veriyordum. Ta ki o akşam beklediğin cevabı alamayıncaya kadar. Bir daha sormuştun. Veda’yı kalbinle mi, yoksa beyninle mi seviyorsun? Sana ilk defa ters bir cevap verdim. Kalbimle dedim. Her şey bitti. Dostluk, arkadaşlık, ağabeylik rafa kalktı. Gerçek yüzlerimiz ortaya çıktı. Ee Bilge hanım, iki yüzlü sahtekar kim? Sen mi, ben mi? O cevabı aldıktan sonra benimle konuşmadın. Gördüğün zaman sırtını döndün.Sana hiçbir zaman kızmadım üzüntüm büyük oldu. Değer verdiğim bir arkadaşımı kaybettim. İlk zamanlar buraya her giriş çıkı-şımda seninle konuşamamak, sana takılamamak hele kahve falını başkasına baktırman o kadar zoruma gidiyordu ki. Sonra, sonrası her zaman ki olağan şeyler. İnsan denilen yaratık hayatta nelere alışmıyor ki. Ben de yeni düzene zamanla alıştım. Şimdi Buraya geldim. Buradayım. Ne olursa olsun bir zamanlar burası yuvam sayılıyordu. Hem kızını da geri gönderdim birbirinize kavuştunuz. Bilge hanım: ... Onu sen göndermedin. Kendi geldi lütfen hiç olmazsa bundan sonra onu rahatsız etme. Hasan Cevat: ... Onun hakkında kimse bana bir şey söylemiyor bende bir şey bilmiyorum. Bilge hanım: ... Peki onu özledin mi? Hasan Cevat: ... Bu soruyu hiç sormayacaksın sandım. Onu özlesem de ne fark eder. Buraları terk edeceğim birkaç gün sonra yola çıkıyorum. Yaşadığım iyi ve kötü anılarım olan bu yerleri son bir defa görmek istedim. Teneffüs ettiği havayı son defa bende solumak istedim. Bilge hanım: ... Son defa,son defa sanki ölüme gidiyorsun. Hasan Cevat: ... Kim bilebilir dediğin gibi belki de ölüme gidiyorum. Neyse yinede beni dinleme inceliğini gösterdin. Bende kalkayım artık, hoşça kalın. Ha unutmayın buradan bir Hasan Cevat Kartal geçti. Kısa bir za-man diliminde de olsa Veda Arasıl Kartal’ın kocası. Bu gerçeği hiçbir zaman ne sen nede başkası ne de Veda değiştirebilir. Bilge hanım: ... Yolun açık olsun. Sahi sen kitap yazıyordun ne oldu? Hasan Cevat: ... Biraz daha var tabi bir aksilik çıkmazsa, çıktığı zaman alır okursun. Dükkandan çıkıp yürümeye başladım. Geri dönüp bakamıyorum ben gidiyorum ama yüreğim oralarda kalmıştı. Yolumu biraz daha uzatıp kendi evimi görebileceğim bir yere geldim. Uzun yıllar yaşadığım evin balkonunda çamaşırlar asılıydı. Öyle ya onun bu gün ça-maşır yıkama günüydü. Buda hayatın durmayıp devam ettiğini gösteriyordu. Arkamda unutmam ve de unutulmam gereken koskoca bir dünya ve karmakarışık bir bilinmezi bırakıyordum. Hoşça kal dünya. Bu bir gidiştir. Dönüşü olmayan. Bil söylenmemiş o kadar çok şey, Var ki söylenemeyecek. Mühür vurdum ağzıma giderayak Benim konuşacağım yerde ne sen varsın, Ne de başkası. Adın dahi anılmayacak, Dillerde dolaşan. Depremler yaratmayacak. Bakışların gözlerimde. Artık hiçbir satırımda, Ah be canımın içi demeyeceğim. Gidiyorum işte dönüşüm yok. Verecek hesabım mı var ona buna. Bir tek seninle VEDA laşmaktan başka. Yürüdüm, hiç düşünmeden yürüdüm. Kafam bomboş. Aslında dolu ve çok karışık ama ben boş olmasını istiyorum. Bir atletin, finişi görüp birkaç adım kala tökezlenerek çizgiye ulaşamaması gibi, bende Veda’yı hep karşımda görüyorum ama elimi uzatıp yakalaya-mıyorum. Evden içeri girdiğimde Selma telefonla konu-şuyordu. Beni görünce konuşmayı bitirdi yanıma gel-di, dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Son günlerde giyimine kuşamına daha bir dikkat eder olmuştu. İki omuz’unu kavrayıp bana bakmaya zorladım: Çok güzel bir kızsın Selma, Çokta iyisin. Sana seneler önce rastlamak isterdim. Veda’yı görmeden tanımadan önce. Onu vücudumdan atmak için o kadar çok uğraştım ki olmadı. Oda çok uğraştı benden daha fazla mücadele etti ama nereye kadar, çoktan bütün hücrele-rime kadar girmişti. Savaşmanın bir anlamı kalmadığını gördüm. Onun benim için bir hayal olduğunu biliyorum. Ona hiç ulaşamayacağım,ellerimle yüzünü okşayıp gözlerinin içine bakıp seni seviyorum bir tanem diyemeyeceğim. Eğer hayatımı bir roman olarak düşü-nürsek satır aralarına bir şeyler karalayamayacağım başkaları da anlar diye. Geçte olsa umarım bir gün o beni anlar. Selma: ... Anlıyorum anladığım içinde ses çıkarmıyorum. Birde şunu anlıyorum, o var oldukça ben senin gözünde bir hiçim. Şikayet ettiğimi sanma Ben seni böyle kabullendim kim bilir bir gün benimde varlığımı kabullenirsin. Bu akşam biraz değişiklik yapalım. Hasan Cevat: ... Ne gibi? Selma: ... Mum ışıkları altında romantik bir akşam yemeği yiyelim. Duygusal bir film seyredelim dans edelim ve partiyi yatakta noktalayalım. Yarın yeni bir günle bera-ber testlere başlayalım. Hasan Cevat: ... Selma biraz karşıma oturur musun Sana bir olaydan söz etmek istiyorum. Son günlerde kendimde bazı değişiklikler hissediyorum. Adeta elimde olmadan bazı düşüncelere gerçekmiş gibi saplanıp kalıyorum. Selma: ... Beni korkutuyorsun. Anlat seni dinliyorum. Hasan Cevat: ... Bazen görmediğim ama bana varlığını hissettiren bir güç tüm irademi alıyor, tarif edilecek gibi değil. Bundan şikayet ettiğimi sanıyorsan yanılırsın. adeta ha-talarımı gösterip beni doğru düzgün bir adam olmam için uğraşıyor. Hani hep derler ya altıncı his. Hayır böy-le bir şey değil de biraz evvel söylediğim gibi, yaptı-ğım hataları,yanlışlıkları kuvvetli bir şekilde hissetti-riyor. Ben ona bir isim bile verdim. Prenses. Selma: ... Neden böyle bir hisse kapıldın demeyeceğim. Ama neden bir erkek ismi değil de PRENSES? Hasan Cevat: ... Eğer o görünmez bir varlıksa muhakkak dişidir. İyi bir dişi. Benim ölme arzuma karşı çıkıyor. Bak şimdi aklıma ne geldi. Bu anlatacağım olay gerçek yaşa-mımdan bir kesit Selma. Çok eski yıllara dayanır. Sanırım seksenli yıllardı Güneşli’de oturuyorduk ama evimi Camlı kahve tarafına taşıdım. Güneş’lide şans oyunları bayiliği yapıyorum. O zamanlar şans oyunlarında bu gün ki gibi çeşitlilik yok işler çok yoğun. Haftanın bütün yükü Cuma günü kasa kapandıktan sonra başlı-yor. Hesaplamalar gecenin ikisini,üçünü buluyordu. O saatten sonra eve dönme şansım olmadığı için, Dükkana ufak bir bölme yaptırmış ve işim bittikten sonra o tarafa geçip uzanıyor ve sabaha kadar kestiriyordum. Yine bir Cuma akşamı işimi bitirip uzanmıştım. Dalmışım. Bir ara iki çocuğun bıcır, bıcır konuşması ile uyandım. Onları görüyor ve duyuyordum. Uyanıktım, ama açıkçası korkmuştum. Korktuğumu anlamışlardı bana daha yakın olanı: ... Sakın korkma sana zarar verecek değiliz, biz senin koruyucunuz. Bazen bir adım arkanda bazen de bir adım önünde olacağız. Eğer bir hatanı bir yanlışını görürsek uyaracağız. Zaman, zaman sesimizi duyacaksın. Bu bizi son görüşün olacak bir daha göremeye-ceksin Hadi artık gözlerini kapa ve rahat uyu biz bura-dayız. Birden üzerime tatlı bir ağırlık çöktü kendimi bütün sorunlarından sıyrılmış biri olarak uykunun kollarına bıraktım. Daha sonraki günlerimde, önce başımdan geçenlere bir anlam veremedim. Ama sakin kafayla düşünmeye başlayınca o kadarda basit bir olayla karşı karşıya olmadığımı anladım. Selma: ... Peki ama o günden sonra hiç seslerini duymadın mı? Hasan Cevat: ... Duydum. Birkaç yıl sonraydı şimdi sana da açıklayamayacağım bir konuda sürekli olarak hata yap-tığımı söyleyerek uyardılar ama ben o zaman yaptığım şeyin doğruluğunda ısrarcı davrandım. Birden bire uya-rıları kesildi ve bir daha varlıklarını belli etmediler bende onları kendime küstürdüğüme inandım. Ve şimdi acaba diyorum bana yön veren o şey, yıllar sonra ortaya çıkan benim koruyucu meleklerimden biri mi acaba? İşte hikayem bu hem de tamamı gerçek. Neyse biz bu geceye bakalım. Hadi beraberce hazırlıklara başlayalım. Benim yardımımla işlerin üstesinden geldik önüme kendi önlüklerinden birini bağlamasıydı hiç olmazsa karizmayı çizdirmemiş olurduk. Kazasız belasız masayı da hazırladık. Hınzır kız bana baktıkça kahkahayı basıyor Selma: ... Veda seni böyle görseydi asla terk etmezdi, bütün işleri sana yaptırıp yan gelip yatmak varken niye gitsin ki. Hasan Cevat: ... Sen yine Veda’yı başkalarıyla karıştırıyorsun güzelim. O sana saydığım krıterlere uyan bir kadın. So-kakta hanımefendi, mutfakta harika bir ahçı ve yatakta ise............. gerisini söylememe gerek yok. Selma: ... Prenses neredeyse gelsin ve senin ağzına acı biber sürsün. Mumları masaya yerleştirdik ve yaktık lambayı sön-dürdüm. Selma’da tütsü yaktı. Salonu egzotik bir gö-rüntü kapladı. Teybe slow şarkılardan oluşan bir kaset koydum. Selma’da biraz sonra üzerini değiştirip salona geldi. Allah’ım nasıl bir kadın bu aynı anda güzelliği, saflığı ve seksiliği üzerinde toplayabiliyor. Teybin düğmesine bastım. Odayı, romantik bir parçanın kulağa hoş gelen ezgileri doldurdu. Selma’yı elimi beline atarak kendime çektim.Artık saatler dans diyordu. Dönmeye başladık. Dönüyorduk, ayın dün-yanın etrafında döndüğü gibi. Dünyanın güneşin etra-fında döndüğü gibi, benim veda’nın etrafında dön-düğüm gibi. İkimizde kendi alemimizde dönüp duru-yorduk. Yorgunluktan bitip tükeninceye kadar dans ettik. Öyle bir noktaya gelmiştik ki, odanın ortasında birbirine sarılmış tek bir vücut halinde duruyorduk. İyice kendime çektim.Bedenini tüm teslimiyetçiliğiyle bana bıraktı. Hasan Cevat: ... Hakkını ödeyemem Selma sana bir kere daha söylüyorum geleceğim sensin. Gözlerini bana dikti ve: ... İstediğin fazlası ile olacak, seni seviyorum ama bir takım doğruları da göremeyecek kadar kör değilim. Dudaklarından öptüm masaya oturduk. Bulunduğumuz anı yudum, yudum içtik. Yarım şişe şarap bizi çakırkeyif yaptı. VCD’ye duygusal bir film koyduk yere oturdum Selma’da başını kucağıma koydu. O filmi seyrederken bende saçları ile oynadım. Şu kadınları ba-zen anlayamıyorum. Film bittiğinde sessizce ağlıyor-du. Kendine mi yoksa filmdeki kızın kaderine mi, oda ayrı bir mesele. Kucakladım ve yatak odasına götür-düm. Selma’yı soyarken kendimi acemi bir damat gibi hissediyordum. İçimdeki prensese seslendim. Buraday-san şimdi bir kere olsun sen beni dinle ve bu odadan çık git. Burada doğru ve yanlış diye bir şey yok. Hem biz Selma ile ayıp şeylerde yapabiliriz. Yanımdaki kızla, büyük bir tutkuyla seviştim. Gün doğarken aslında bizim için batıyordu. Kollarıma aldım ve kendime çektim.tenim teniyle hasret giderirken derin bir uykuya daldık. Selma’nın beni sarsmasıyla uyandım: ... Çabuk ol Hasan Cevat saat iki oluyor. İki buçukta hastanede olacağız.. Banyoya beraber girdik. İkiyi yir-mi geçe yola çıktık. Hemen bir taksi çevirip yola ko-yulduk istikamet Çağlayan. Artık son kontroller ve test-ler yapılacak. Bu arada Selma’nın okulundan izin aldı-ğını öğrendim.Bütün öğleden sonramız hastanede geçti akşam yorgun argın eve döndük içeri girer girmez kol-tuğa çöktüm. Selma: ... Şöyle demli bir çay olsa, yanında da kuru pasta filan. Hasan Cevat: ... Sen çayı demle. Ben köşedeki pastaneden bir şeyler alıp geleyim. Selma: ... Boş ver mutfakta bir şeyler vardır. Çayı da dem-lerim. Önümüzde iki günümüz var. Cumartesi, Pazar, Pazartesi sonuçları alır. Öğleden sonra yatarsın hayır-lısıyla. Hasan Cevat: ... Ne tuhaf bu zor günümde yanımda olması gerekenler yok.Sadece sen varsın. Selma: ... Peki prenses ne diyor? Hani senin yol göstericin. Hasan Cevat: ... Prenses diyor ki: Eğer karını ve çocuklarını terk etmeseydin, şimdi bütün sevdiklerin yanında olacaktı. Ve ilave ediyor. Ya şimdi peşine bir kız taktın onunda hayatını mahvediyorsun. İşte güzelim prenses böyle söylüyor. Selma: ... Demek prenses öyle söylüyor. Şunu bir de benimle tanıştırsana bir de ben sohbet edeyim. Hasan Cevat: ... Mümkün değil. Ben doğru dürüst tanımıyorum seni nasıl tanıştırayım. Çayı demledim.Masayı Selma hazırladı, iyi bir ikili olmuştuk. Gece dışarı çıktık. Sarayburnu’na gittik ora-dan yürüyerek Eminönün’de köprünün yanındaki ba-lıkçılardan balık ekmek alıp yedik. Mehtabı seyrettik, gölgelik bir köşede liseli çocuklar gibi öpüştük. El ele yürüdük. Selma’yı çok düşünceli görüyordum. Müsait bir yerde oturduk. Burada da sırtımızı dayayacak bir ağaç bulmuştuk. İçimdeki prenses yanımdaki kızın bu güne kadar bu kadar ciddi olmadığını ve hayatının kara-rını aldığını söylüyor. Selma: ... Beni iyi dinle Hasan Cevat. İlk defa seninle bu kadar ciddi konuşuyorum.Belki de bir daha bu konuyu açmaya fırsat bulamayız. Neresinden bakarsam baka-yım kırk yaşını devirmiş bir kadınım. Kocamla uzun ve mutlu bir evlilik hayatım oldu. Bu süreç içinde çok uğ-raşmamıza rağmen Allah bize bir çocuk nasip etmedi. Gitmediğimiz doktor kalmadı. Olmadı mı olmuyor. Kusurlu olan taraf kocamdı. Belki tedavi olabilirdi ama olmadı kocam mezara gitti ben yalnızlığa gömüldüm. Zamanla elimde olmadan etrafıma görünmez bir duvar ördüm. Toplumdan kopuşum. Kimine uzun kimine kısa gelecek bir beş yıl sürdü. Has bel kader sana rastladım. Seninle ilk karşılaştığım anda hayatımda büyük değişik-likler yapacağını hissettim.Zaman bana yanılmadığımı gösterdi.Şunu da çok iyi bilmelisin. Ne ilk karında ki gibi seninle yaşayacak uzun bir zamanım. Ne de Veda ile yarışacak kadar, sana o sevgiyi verecek gücüm var. Elimde kullanabileceğim bir tek kart vardı. Sürekli olarak hep onu önüne sürdüm. Kadınlığımı, kendimi seni böyle kazanacağıma inandırdım. Hasan Cevat: ... Bu yoldan beni kazanacağına kendini nasıl inandırdın? Selma: ... Anlattım ya Çaresizlik ilk sebepti, daha da önem- lisi sen erkektin, ben kadın sen ihtiyacın olanı istedin bende elimde olanı verdim. Daha açık olarak anlatayım. Bana bak karşındayım. Her zamankinden daha dikkatli bak. Ve son birkaç ayı düşün karşında kim var. Sağım boş hani Ayça, solum boş hani Veda, ben varım Selma. Bir kadın seks yapmadan ne kadar yaşar hiç düşündüm mü? Ya erkek, on dört, on beş yaşını buldu mu kendine genel ev arar bulamadı mı ya fahişelerin peşine düşer yada parası varsa sağlıklı olmayan yabancı uyruklu kadınların peşine düşer. Birde on dört, on beş yaşına gelmiş kızlarımızı düşün hangi genel evlerinin peşine düşüyorlar. Demek istediğim şu sen kabul etsen de etmesen de bir birimizi birbirimizi mutlu ettik. Ben artık bir adım ötesini istiyorum. Hasan Cevat: ... İyi de Ben bu anlattıklarının hiç birine itiraz etmedim ki. Seni erkek peşinde koşan bir kadın olarak ta düşünmedim. Dahası sana saygı duydum. Selma: ... Biraz evvel söylediğim gibi, ben bu güne kadar senden hiç kimsenin istemediği bir şey istiyorum. Yaşlarımız durmuyor. Kendin bir fikre saplanıp inan-dığın gibi beni de dönüşü olmayan bir yola girdiğine inandırdın. Yine yalnız kalacağım. Hayır artık bunun düşüncesini bile kabul edemem. Yeniden o duvarı öre-cek gücüm yok. Senden bir çocuk istiyorum. Ne olur kabul etmesen bile önce beni dinle ondan sonra karar ver. Ben her şeyi ayarladım. Pazartesi günü sabah ev-den çıkınca önce doktor arkadaşımın yanına uğrayalım oradan Çağlayan’a geçeriz. Razı olur musun sevgilim? Bi he de, bi he de akşam dönüşte seni dünyanın en mutlu adamı yapacağım. Hasan Cevat: ... Bakın şu işe benim çapkın güzelim yine sonunda kartını çıkarıp kullandı. Şaka konuşmanı baştan sona kadar dikkatle dinledim. Ve her kelimesine hak verdim. O zaman şöyle yapalım. Pazartesi günü arkadaşının ya-nına gidelim. Ne gerekiyorsa yapalım oradan hasta-neye geçelim. Eğer ameliyat iyi geçer ve ben sağ çıkar-sam düşündüğün şeyi uygulamayacaksın. Çocuk yapma eylemini beraber gerçekleştireceğiz tamam mı? Dedi-ğim gibi iyice iyileşip doktorun seninle seks yapma ey-lemine izin verdikten sonra. Selma önce son söylediklerime tepki vermedi, ve birden oturduğu yerden fırlayıp bana sarıldı ve yanak-larımdan şapur, şupur öpmeye başladı zorlukla ken-disini sakinleştirdim ve konuşmama devam ettim: ... Dur sakin ol ve beni dinle lafımı daha bitirmedim eğer dediğim gibi bu ameliyattan sağ çıkarsam. Tayinini kasabaya aldıracaksın Bir şekilde seninle evleneceğim nasıl olacak bilmiyorum ama karım olmanı isti-yorum. Kasabada sana düğün yapıp yeniden gelinlik giydireceğim. Selma donmuş kalmıştı, hareket dahi edemiyordu boynuma sarıldı hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladı içini boşaltıncaya kadar bekledim yavaşça benden ayrıldı konuşmaya başladığında sesi sanki kilometrelerce uzaktan geliyordu, fısıltı halinde: ... Sağ ol Hasan Cevat binlerce defa teşekkür ederim. İster içinden geldiği gibi söylemiş ol ister beni sevindirmek için söylemiş ol beni dünyanın en mutlu kadını yaptın. Bunları babamın da duymasını isterdim. Hasan Cevat: ... Onunda kolayı var eve gidince kasabayı ararsın seni babandan isterim. Hadi dönelim artık. Karanlıkta ışığını arayan pervane böcekleri gibi yürüye, yürüye ağır, ağır eve döndük Selma henüz üze-rindeki şaşkınlığı atamamıştı Hemen babasını aradı İh-san Efendiyle telefonda hasret giderdik. Selma’ya söylediklerimin aynısını İhsan Efendiye anlattım. Oda neredeyse şaşkınlıktan küçük dini yutuyordu. Artık Selma’nın yanımda giyinip soyunmasına alıştım. Hemen yattık Bu gece bana sarılmasında bile bir başkalık vardı. Selma’nın kollarından uykunun kol-larına geçerken sadece geriye bir günümüz kaldığını düşündüm. Pazar sabahı yatakta biraz oynaştık. Kahvaltı yaptıktan sonra öğle yemeğine kadar kağıt oynadık hep hile yaptı bende hep yenildim. Öğleden sonra kızıma kısacık bir mektup yazdım. Kızım Lal’ime Güzel kızım. Canım benim önce şunu bilmeni is-terim ki babanın sana olan sevgisi hiç azalmadı. Gün-den güne arttı.Hele seni gördükten sonra. Kızım benim, seni kalbimde kimsenin ulaşamayacağı bir yere yerleştirdim. Sen benim özelimsin. Ama hayat daima iyi şey-lerin gerçekleştiği bir dünya değil hiç beklemediğin anda duymak istemediğin haberlerle yüz, yüze kalabiliyorsun. Bende olduğu gibi. Canım kızım bu satırları hastanede yatağımdan yazıyorum. Yarın sabah ya ta-mam ya da devam demek için ameliyat masasına yata-cağım. Eğer iyileşir sağ salim çıkarsam geçirecek çok güzel günlerimiz olacak. Ama bu mektup eline geçer ve okursan anla ki bu savaşımdan yenik çıktım. Bundan sonra baban senin yüreğinde yaşayacak. Onu gittiğin her yere taşıyacaksın. Hakkını helal et kızım. Baban Hasan Cevat Kartal’dan kızı Kara böceği’ne Mektubu zarfa koydum ve ağzını yapıştırdım açılıp açılmaması artık zamana kaldı. Hasan Cevat: ... Eğer bana bir şey olursa bu mektupları tek, tek sahiplerine ilet Tamam mı güzelim seninkini ise ameliyata girer girmez oku. Selma: ... Tamam sevgilim nasıl istersen. Hasan Cevat: ... Sakın arkamdan ağlama hep beni iyi ve güzel şeylerle hatırla. Söz ver arkamdan ağlamak yok. Bana ağlamayacağım diye söz verirken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Daha sonra Himmet Dayıya yazdım. Onu bir kenara savurup atamazdım. Sırada Ay-ça ve Veda kaldı. Elini yüzünü yıkayıp geldi, yanıma oturttum. Sev-dim, okşadım, gıdıkladım dikkatini dağıtınca VCD ye komedi bir film koydum o seyrederken bende en zor mektubu yazmaya başladım. Sevgili Ayça: Normal şartlarda sana asla bu mektubu yazamazdım. Sana bakmaya yüzüm yok ki yazmaya yüzüm olsun. Artık bu saatten sonra kaybedecek hiçbir şeyim yok. Kazancımda yok. Yaptıklarımdan sonra arkamdan okunmak için dua da istemiyorum. Hepinizi çok üz-düm. Artık üzülmek sırası bir nebzede olsa bende. Terk edildim. Hem de mutluluğu bulduğumu sandığım anda. Bu her halde bizim göremediğimiz tanrının sopasıydı. Terk edilmenin insanda nasıl bir tahribat yaptığına tanık oldum. Çok acı çektim. Halada çekiyorum. Bu tarafı zaten seni ilgilendirmiyor. Artık yolun sonuna geldim derken, yeni bir yolun başında olduğumu gördüm. Eğer bu mektup eline geçerse bil ki çok uzun bir yolculuğa çıkmış olacağım. Bilemem beni nasıl hatırlamak istersin, kalbinin bir köşesinde azıcık küçücük nokta kadar bana karşı bir sevgin kalmışsa, bu adam nede olsa bir zamanlar ço-cuklarıma babalık yaptı deyip affedebiliyorsan affet, tanrıya havale et zira çok yakında onun terazisinin karşısında olacağım nereye gittiği mi sorma bende bilmiyorum. En büyük mutluluğum kızımı gördüm sevdim anladım ki onun için gözüm arkada kalmayacak. Yinede beni affetmeni isterdim. Hasan Cevat Kartal. Bu mektup işi de bitti üzerimden büyük bir yük kalktı: ... Artık Deniz’ede mektup yazmama gerek kalma-dı. Benim yerime sen cevap verirsin. Ben o kapıdan girdikten sonra bütün her şey senin kararına kalıyor. Selma: ... Bana nasıl bu kadar güveniyorsun anlayamı-yorum. Ya sen sağ çıkmazsan ve bende kendi kafama göre hareket edersem. Hasan Cevat: ... Sana Güveniyorum çünkü başka şansım yok. Sana güveniyorum çünkü seni çok iyi tanıyorum. Sana güveniyorum çünkü gerçekleşmesini istediğim şeyleri sende isteyeceksin. Ha kızım var ama o ne yapabilir söyler misin? Selma: ... İlk yapacağım iş Lal’i sabah sen ameliyata gir-meden buraya çağıracağım. Hatta pazartesi akşamı da çağırabilirim. Çünkü babasını son defa görmek onun en doğal hakkı. Hasan Cevat: ... Sen bilirsin. Selma: ... Bu akşam ne yapalım bir düşüncen var mı? Hasan Cevat: ... Bizim oraları özledim Selma. Himmet Dayıyı, okulun müdürünü, dereyi, kulübeyi, hepsini özledim. Şark odamı, Veda’mı. Bazen buraya niye geldiğimi de düşünüyorum. Acaba hastaneye sırf seni görmek için mi geldim. Ne dersin? Selma: ... Hiç lafı dolandırıp durma sen İstanbul’a bana evlenme teklif etmek için gelmişsin. Ben bu teklifi duy-mak için seni almaya ta Dere bükü kasabasına kadar ge-lirdim hayatım Hasan Cevat: ... Bir kere şunu iyi bil o teklif ben ameliyattan sağ salim çıkarsam geçerli yoksa her şey eskisi gibi olacak. Çok korkuyorum Selma bu korku günlerdir içimi kurt gibi kemiriyor. Selma: ... Dur ben sana bir çay demleyeyim. İçine de biraz cesaret atarım yanına birazda şeker katıp karıştırdım mı içince hiçbir şeyin kalmaz. Korkuyu falan unutursun. Sana bir soru sorsam kızmazsın değil mi? Ameliyata girmeden evvel Veda’yı görmek ister misin? Evet de buraya kendi elimle getiririm inan bana. Hasan Cevat: ... Hayır asla görmek istemiyorum. Çünkü o beni görmek istemedi. Selma: ... Seni biraz kızdırayım. Aileni niye terk ettin? Onlardan biraz bahsetsene. Hasan Cevat: ... Uzun hikaye. Severek evlendik. Aylarca karşıdan karşıya bakışmıştık. Semtin kızları bizi örnek alıyorlardı. Kaç defa yolumuzu kestiler, bizde sizin gibi seve-rek evleniyoruz demek için. Ama olmadı anlaşamadık. Bir noktadan sonra birbirimizi kırmaya başladık. Ayça da bende çok yıpranmıştık. İşimi oturttum geliştirdim. Benim tabirimle maç sahada doksan dakika.Fakat bizde uzatmalar çok uzun sürdü. Zamanında birbirimizi kırmadan ayrılmış olsaydık ikimizde yıpranmazdık. bende aşağı, yukarı on beş senelik bekar bir adam olarak yaşardım. Selma: ... Anlatılanları senin bakış açınla dinledim onun için yorum yapmayacağım. Hasan Cevat: ... Anlayacağın bu ayrılığa Veda sebep olmadı. Onun hiçbir rolü yok. Selma: ... Peki geçmişine dönüp baktığında ben şurada hata yaptım dediğin oldu mu? Hasan Cevat: ... Mutlaka hata yapmışımdır. Ortada yürümeyen bir şey varsa, hata veya yanlışlıklar zinciri vardır. Ama dersen ki yaptıklarından pişmanlık duydun mu.? Hayır derim. Hani derler ya hayatımı yazsam roman olur. Hayatımın her döneminde akıllarda kalan maceralarım oldu. Ben altmış sekiz kuşağındanım. Bizim kuşağın yaptığı her şey özeldi. Belki yaptıklarımız bu günün gençlerinde bir parmak bal tadı bile bırakmaz ama Bizim yazlık sinemalarımız vardı Ve biz haftanın iki günü mahallece sinemaya giderdik. Kız tavlamanın bile yolu yordamı vardı. Florya’da Atatürk köşkünün yanı başından denize girerdik. Şimdiki gençlerden kaçı orada Atatürk’ün köşkü olduğunu biliyor. Bizim futbol sahalarımız minyatür değildi. Biz Cumhuriyet bayramında, Yirmi üç nisan çocuk bayramında Evimizi demiyorum dikkat et sokağımızı süslerdik. Gece fener alayları yapardık. Tek kanallı televizyonumuzda siyah beyaz filmler izlerdik. İstanbul’u henüz kaybetmemiştik. Bizim, çaldığı düdükle hırsıza, soysuza aman vermeyen gece bekçilerimiz vardı. Selma: ... Çok konuştun Hasan Cevat ben senden tarih dersi istemedim. Aç şu televizyonu belki iyi bir dizi vardır. Peki şimdi Veda nerede kalıyordur? Hasan Cevat: ... Bak kaşınıyorsun, yada başına gelecek var hayatım. Veda’nın sokakta kalacak hali yok ya eğer çok merak ediyorsan Salı akşamı öğrenirsin. Selma: ... Kızdın mı? Özür dilerim. Hasan Cevat: ... Sana kızamam. Ama ikide bir gelip Veda’ya takılıyorsun.Bu kız beni terk etti Ben buna karşılık bütün şiirlerimi ona yazdım. Romanımda onu yaşattım. Karşılığında hiçbir şey beklemeden. Ona söyleyeceğin rencide edici her şey beni yaralar. Selma: ... Ben senin bir sırrını daha biliyorum. Senin adın Hasan Cevat değil Allah bilir Veda’nın adı da veda değil? Hasan Cevat: ... Elde var iki. Önce Himmet Dayı şimdide sen iyice deşifre oldum. Zaten eninde sonunda öğrenecektin. Bırak Veda, Veda olarak kalsın. Selma: ... Anlayamadığım şey kızında seni Hasan Cevat olarak çağırıyor. Hasan Cevat: ... O da benim sırrım. Tuğrul PEKEL / Devamı var
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © TuğrulPekel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |