Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
Ahenk ağacın örtüsü olan yaprağın, dalla örtüşen bütünlüğündedir. Ahenk ağacın dalında bulunan bir kuşun, âlem senfonisindeki ritmik vurgusunun tezahürüdür. Böylesi bir oluşumdaki derinliği ve yumuşaklılığı, içtenlik ve zarafeti yadırgamayız keyif alırız. Yaprağın rengi, sesi, hafifliği ve yelpazesi kuşların vazgeçilmezleri durumundadır. Sessizliğin derinliğinde yol alırken, umuda kucak açarak geleceğe doğru kulaç atıyorlar. Hilkatleri üzerine hareket ettiklerinden ruhumuza kapı aralıyor ve içimizden şefkatin gelmesine sebep oluyorlar. Bazen efkâr dağıtmak adına bizlere yaren oluyor ve sırlarımızı yudumluyorlar. Her zaman yararlı ve katiyen zararı sinesinde barındırmayan dostlarımız olmuşlardır. Kuşun hassasiyeti, yaprağın sahaveti, rüzgârın hareketi, suyun sesi, insanın sinesi, mısraların dizilmesi ve ney sesinin nağmelerde süzülmesi âlem hoşnutluğunun delilleridir. Yaprağın oluşumundaki zarafet dirilik ve güzelliği, yok oluşundaki naifliği, hazan mevsimini haber veren hafifliği, sevinç ve hüznün ati ve mazi denkliğinde ahenk bulması manalı olacaktır. Yoksa temel sebeplerin unutulması, ihmal edilmesi düşünenler ve ibret alanlar için nasıl mümkün olacaktır? Düşünmesi için mükemmel imkânları bulunan bir insanın, tercihlerinde tereddüde, karamsarlığa kapı aralaması, temel koşulları ihmal etmesi anlamına gelir. Oysaki kuşun ve yaprağın öyle bir imkânın olmadığını, verilen görevin bilincinde olduğunu, kaygıya kapılmadan, tereddüde meydan vermeden, emin adımlarla ilerlediklerini biliyoruz. Kuşun öldürülmesini, yaprağın kopartılmasını ve suyun kirletilmesini becerebilenlerin hislerinde deformasyon olduğunu üzülerek anlarız. Maksadı dışında kullanılan bu hislerin sahibine tabi olmalarını yadırgamamalıyız! Hislerin ve uzuvların teklifi kabul eden, yaratılmışlar içinde bulunan ve bir irade sahibi olan insana emanet verildiğini bilgi açlığımızdan anlayamıyoruz ama idrak, yapılan fiilin kötülük olduğunu biliyor. Gayri mantıki eylemlerin arka planında kişinin akıl, bilgi, mantık ve vicdan muvazenesinin yetersizliğine şahit oluruz. Her gün yaşadığımız ve asla tasvip etmediğimiz bu eylem sahiplerini suçlamakta hiçbir işe yaramaz. Çünkü eğitilmemiş bir iradenin bir gün zararının dokunacağını bilmeliyiz, bu bakımdan neslimizi hiçbir şartta ihmal etmeden bir mürebbinin refakatinde manevi eğitimden geçirmeliyiz. İnsanın doğruyu bulması adına yararına sunulan bütün varlıkların, yine insanın faydasına olmak üzere diyerek azmedip öyle kullanmalıyız, bunun haricinde başka bir keyfiyette bulunamayız. Madde ve mana, canlı ve ölü insanlık ölçeğinde anlam kazanır. Kâinat ve insan vazgeçilemez bir bütündür. Bu bütünlüğü tahrip etmek ve yozlaştırmak hassasiyet sahiplerinin asla görevi olamaz, kimlerin görevi olduğunu anlamak bakımından biraz düşünmemiz kâfi olacaktır. Bir yaratılmış iken baş kaldıran, itaat etmeyen, tekebbürü seçen ve bir insanüstü varlıkken, aşağılanan ve derhal kovulan, yaratan tarafından gideceği yer belirlenen nankör varlık! İnsan vicdan ve nefis denkliğinde bir kıymet ifade eder, aksi takdirde tereddütler yerini alır. Bu bakımdan kaybeden hüsrana uğrayan olmamak için şu üç koşulu hiçbir zaman ihmal etmemeliyiz. İnsan olduğun için açziyet, tevazu, şecaat, sabır ve dirayet temel azıkların olmalıdır. Bu azıkları şükrederek bilgi ve tecrübe denkliğinde kullanırsan asla dengen bozulmaz ve âlemde kaybolmazsın. Bu vasıflar senin duygularını kontrol eden asliyet olduğunu unutur ve enaniyete kapılırsan, işte o zaman omuzlarına yüklenen ilahi vuslata katiyen ulaşamazsın! İnsan haricinde kâinatta her yaratılan, dünyaya gelme sebeplerine göre yaşıyorlar. Bizim fıtratımıza uygun biçimde yaşayarak, bizlere vesvese veren, yanlışa ve yalana sevk eden, haysiyet ve şerefi hiçe sayan varlığa neden paye verelim! Mükâfat ve ceza dünyada yaşayanlar için anlamlıdır, imtihan mühletini idrak etmeden yaşamak ise asliyenin ahiret’ te olduğuna itibar etmemekle anlam kazanır. Böylesi bir tercihten yaratana sığınmak, ona el açıp yakarmak, pişmanlıktan bitap düşene kadar secdeye kapanarak tövbe etmek bir çözüm olabilir. İdrak ve inkişaf mürebbilerini unutmadan yolun selametini ve nasıl gidileceğinin eğitimini almak vasviyet kazanımı için bir adımdır. Bülbülün, sümbülün, çiçeğin, gülün, yaprağın, toprağın ve suyun güneşe nasıl ihtiyacı varsa, insanın da güneşi yaratana o nispette ihtiyacı vardır. Kuş ve ağaç, gül ve diken, su ve balık dünyada, gezegenler kozmik âlemde yol alırken, insan denen varlık her ikisinde de yol alıyor düşünenler için. Mustafa CİLASUN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Cilasun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |