"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Tarifi kendine malum/ Tekbir’i kendisine makbul Yerinde ve yönünde Hiç Hiçinde yer ve yönü baki... Ölüm. Aynasında su topla zamanın/ Zamanın aynası kırıldı taşların. Gümüş sularla sordum Sorgulandım bir gece aynasında gecenin Gümüş yaralarla/ kanadım... Adındı ele verdim / Maktulümsün ölümünden habersiz… Ellerimle verdim/ kırık kanatlı meleğin kolyesi. Boğazını zorlayacaktı Boğazından sızarken sözler. Onu sev… Onu sev… Silinmişti ardım sıra bıraktığım izler. Ekmek parçalarım kuşların gagasında. (hayır kargalar henüz yok bu bahiste daha sonra) Kayboldum demeye yakınım henüz Oldum demeye değil… Öldüm demenin içindeyim çünkü… Öl/ Sularda Dü/ Aynaları kırılır. Islak saçlarda kokular durulur. Bu zamana tarif. Tekmil bir aşiretin Son Semazeni. Dönerim Bitirmediğim hiçbir yolculuktan Dönerim Gitmediğim hiç sokaktan Dönerim Sevmediğim hiç kadından Dönerim/ Huuuuu-uuuu lara… Yar aşkına suslaraaaa Tarife gerek/ Ziyan… Ziyan olmuşa gerek nefs Say Aynasında zaman Zaman ayna Say Kum/ çöle/ çöl/ aynaya/ ayna/ suya/ su/ sayıkla. Akmak için değilse de boğulmak için zamandaaaa SayıklamA S armaşığı… A yıklamak için sapa sağlam gecelerden/ Y akmak için otlarını/ I lık bir rüzgar bıraktım K albinde değilse de saçlarında yankısı L aleler ve sonradan görme aşklar/ sarı… A ğzındaki birkaç sözden geri dönmedi martılar/hatırla M esss üstüne bir Nev-i sözz A ldım, kırıktı dalları…/ Kural ihlali bir dil/ değirmeni… Kul ihlali bir “sev” yemini/ Tövbesi “” işaretinde saklı. Saklı sularda kaynayan toprakla adı/ çamurdan buyur nefsini/ Benim kemiklerimde rüzgarlarrr/ değirmenindeki sözlerde/ kaburga kemiğim…. Üfleeeee surrrrrr ayaklarımda/ soluk solukğa bütün zamanlar. Sular kanımdaaa/ akla bütün sorularındaki cevabımı/ köprün kıldan ince… Köpürdüm, gözlerimde yankın… Kapadım/ kapağını gözümün. Kapadım. Üfle! Tozların saçlarım kadar/ Bir kere dile. Ve… Hiçbir dilde değil dedi… “Hiçbir dilde değil, sayıkladıklarımdan fazlası/ hangi sözde buyurdu ayeti/ söz hangi ayeti kemirdi… Hiçbir dilde değil sesi… Ben duymadım/ bendeki sesi…” …Erkek sureleri Üç ayet… İlk günah/… 1.bahis… Ormanın kıyısında bir kayıp/ Kayıp şehirlerden sürgün bir seferi Gölgesinde tedirgin bir kuş/ Aklı kadar sapanlarda ürkekliği/ Taş/ söz! Bir kaçış serüveni Kendisinden habersizce kendisine bir yol sesi. Ada/m olmayacak bir günah hecesi. Kadın/ Bir cümle /ten hevesi/ Ormanın kıyısındaki kayıpta Irmağın suları/ Ağzında, boğazında, sesinde, saçlarında ve sakalında Irmağın sularının üstünde bir kadın sesi /kal orda/ Yankısında bir yılan hecesi/ Elma/ İlk diş izinde arz sesi ve dahi sel hevesi. Kıyametin tendeki en yakın bahsi/ -gel üstüme- Dağılsın gölgeler mumdan bir kalp Erisin Dokun/ dol içime Çekilsin inimdeki hayaletler… Gör/ Ensemdeki nefesin! Üfleeeeeeee Yak, ser yok/ sır yok/ ses yok/ Üfleeeeeeee Arz-ı ademim! “Sözümdeki yasa dokunmadın/ Uçuşuyordu yüzündeki kuşlar…. Sormadın/ durulmadın…” 2.bahis… Arz-ı âdemin suali… Kanatlarımdan arındım/ kırdım, Kusursuz bir yoktum/ Oldum ve öldüm. Kanatlarımdan arındım Bende var oldum/ Kemiklerim ve kabuğum Dokunuşundaki suret Bir sesle hecelenecek Kelebek/ Bir sesle örecek kozasını Zaman/ Odaların içinde Zaman çölün yüzünde Yüzümden arındım… Bir sözle doğruldum. Oku/ O Seni/ Bir Kan Pıhtısından (yalnız) Yarattı Bir sözle doğdum/ Yanıldım bir sözle/ Yandım/ Ruhum etime bekçi Duruldum/ Bir nefeslik gücüm vardı/ Sordum: “ışığında yanmak, bir kelebeğin kanat acısıysa/ karanlığında uslanmak/ hangi dokunuşla…hangi dokunuşla yeniden olmak” 3.bahis… Tövbe… Yenik ordular ve hiç açmamış ağaçlar gördüm Gölgeme sinmiş/ sülfürü Tenindeki/ iyodu Dünyanın içinde/ İçimde ki dünyada İçlerindeki dünyalarda Gördüm/ Ve gömdüm en çoklarımı Toprağını yüzüne atıklarımdan arttım yarına/ Eksildim yüzündeki yağmuru sildiklerimden Ak/ Üç renk ilizyonu/ Ak/ Erken sabahlar/ Ayaz. Çatlayan dudaklar/ Ak… Yataklarım parmak uçlarımın kıyımı Yak/ Bir yağmura yakalandı, birkaç kuş hevesi, bir yağmurda uçmak gibi bir bahsi Yokladı birkaç kanat telaşı, bir omuzda bir güneş battı Gölgeler yeni yeni uyuyordu bir gece bir kentte Dokundu bir ten/ bir ten dondu bir gece Bir masal edası var bütün suskularda Kuşkularda bir kadın sesi var hep/ İhanetin tarihi yazılmıyor… Ve tarihin üstün ırkı insanlık serin sularda yıkanmıyordu artık/ Günahına değmeyen damlalar/ Göçmesine değdi bir sabah bütün merhabaların/ Bütün merhabaların yanağına değdi/ Ve buyurdu/ cevap… “ benim parmak uçlarıma yazdırma ölümlü hiçbir suyu/ benim ağzımdan geri dönmüş bütün sözler için yazdırma hiçbir ölümlü kuşu/ Hiçbir soruya bulaştırma/ hiçbir tutulmamış dilekle baktırma gökyüzüne Tutma beni/ bir uçurum rüzgârı değerken saçlarıma/ Dokunma… Tutma Durma” Üç Durak. Çöl/ vaha/ rüya… Yola bıraktığın işaretlerden bulamadılar Bulamadılar işaretleirnden yolu Bir öykü kenti vardı heybende Sen anlattıkça yeniden kuruldu duvarlar/ Köprüler yeniden/ su yeniden / ateşle. Ateş yeniden/ toprakla… Bir öykü kentinin haritası vardı avuçlarında Dokundukça kanardı mor/ Kanardı dudaklarından gebe kalmış sözler. Bir pansuman gecesinde/ Gördüm dizlerini… Sabırla, sırnaşık ışıklar ve aynaları gördüm. Göçün/ Gücünü yitirmiş bir yankıda -gittttttt- Senden gümüş öyküler dinlerken Tutuştu buruşturup attığımız yaz/ boz lar… Bozgunlar ve yazlar/ Ter ve iyod Döndüm/ Bütün gelişler küs Bütün gelişler kör Bütün gelişler… Bütün gelişlerin bittiği yerde. Senden gümüş öyküler dinlerken Dilime bulaştı civa. Susuşlarımı tanımlamaya yetmedi Yetişemediğim hiçbir sağnak Islak… Bütün gelişler ıslak/ Ağırdı anlatmak, dilimdeki civa ve ağır kış… Ağırdı öykülerindeki sesler kadar. Gümüş öyküler ve ipekten ten… Dinledim dokundum Bütün sesler ve ışıklar içinde… Dedi: gidiyorsun aynalar ve sular gidiyor… Dedim: bitiyorum, sular yatağına/ ayna çölüne gidiyor… Çöl… Serüvenler çağı bitti zamanda/ Geriye kalan ne varsa şimdi. Şimdinin dişlileri arasında Başladığı yere dönecek yazgı. O bilindik kader. Bir bedevi çadırında Yeniden öğretilecek “sözler” Henüz parşömen yok/ Ezbere tüm yenilgiler. Tüm yenilgiler elden ele Dilden dile Unutmamak üzere yeniden öğretilecek. Bu/ Nuhun öncesi miladın sonrası/ Herşeyin ne zıttı ne eşi Kum/ Surete dökülecek ve şekil verecek Bedene. Gör/ Ayna sadece karşılığın hayatta! Kum ve çöl yani sabrın/ Dökül Dur/ Öldürdüm seni o gece… Bir öykü kentinin haritası vardı avuçlarında Öptüm/ iki hece Öp-tüm… Öldürdüm Kanındaki izi takip ettim Dağlar ve ovalar/ Irmaklar ve kentler Kanındaki izi takip ettim Peşine düştükçe/ Çekildi kuyulardaki sular. Peşine düştükçe Kesildi sesi herşeyin yavaş yavaş. Gölgelere atılan hiçbir taşdan Gelmedi hiçbir ses Peşine düştükçe Kanıma bulaştı kanın… Bir öykü kenti vardı avuçlarında, öptüm ve öldürdüm o gece seni Bulmak için çölde söylenmiş sözleri, kanındaki izde kayboldu önce/ Sonra bulaştı kanıma/ Oğlumsun dedim… Öldüremiyorsam/ oğlumsun… Vaha… Kırılmış bir ay vakti/ Kayıpsın dedi sular… Doğumun tanık olduğum bedenlerdi Yüzümdeki gölgeleri silen Bir kırık ay vaktiydi Yaslandım gölgeme… Deli şarkılar fısıldıyordu ağaç yaprakları Bir öykü kenti deidm usulca.. Senden bulaşmış bir yok yer. Hiç olmadığını/ Ve hiç ölmediğini Sanarak yaşamak için Bir ateş yaktım Daha o zaman anlamalıydım Uyku, hiçbir ateşle tutuşmaz Düşleirnde yaktığın kitaplar Bir tek sende okunmaz. Büyük bir imla hatası gibi geçip Gittim çölden Issız gecelerden Ve mutlak güneşli günleirnden Söz diye Közü öğrendim yanıklarımdan Söz diye Közü öğrendim yndıklarımdan Bir dilek ağacı Kendimi astığım dallarından Kendimi dilediğim yollarına Bir dilek ağacı buldum. Kayıp ve mahçuptum Yırtıklarımdan bağlayamadım dileğimi Kendime bağladım! Sen, çöldeki söze düşerken/ gölgendi uzak ormanlarda asılan. Ve bir gece öğrendiğin tüm öyküleri sayıkalrken Ruhundu uçup giden/ kuş sadakatiyle kanat çırpan Rüya… Tüm yollarımı görüyorum, İçtiğim tüm sularımı/ Dokunduğumdu tüm bedenler Görüyorum Dokunuyorum Bir bildiğim vardı Söylüyorum kurtuluyorum Alışıyorum Yaşıyorum Yeniden Diyor/ saçındaki yılanla oynaşırken parmk uçları -Yeniden- Bir sözüm vardı hiç tutmuyorum Vermiyorum aldığım hiçbir şeyi geri Ödemiyorum hiçbir han borcumu Başka başka renklerdeyim Al/ Mor/ Yaz/ Kış/ Hep aynı aynadayım/ Bir taşla sapanı arasındaki o garip boşlukda O gergin sabırda/ Boşalacak parmaklarım/ İlk çığlık/ kanatların değil bu sefer. Ayakların/ Seni Gelmediğin/ Görmediğin Yerlerden kovuyorum. Ceplerimde kül vardı, köz vardı, söz vardı Almıyorum geri Vermiyorum Hiçbir uçuruma savurmuyorum Hiçbir rüzgarla savrulmuyorum Olduğum yerde. Oluyorum yeniden Kayıp bir öykü kenti avuçların/ yeniden. Her avuçda yeni bir öykü Kent ışıkları içinde Olduğum yerdeyim işte… Öldüğüm yerde/ Kapuyor beni bağladığım limanlardaki halatlarım Kopuyor/ Koptu Bir dilek ağacına astığım bedenim Şahmeran İninde… Duvarları Sarı Olan Bir Yığın Bilmişliğe… Düştüm, Kemiklerim ağrımaya başladı Bir mevsim boyunca. İlk bahardan / son yaza uzanıyordu günler Bir başka mevsimdi Başka bir tenin üzerindeki ter izleri Bir iyod sabahı bulaştırdın önce gölgeni Sonra gecelerce… Bilemezsin. Aklın her rüzgar gülünde… Dönüp geldiğin onca yoldan/ Kalıp gitmediğin Ayaz sabahlara değin Herşey ve her yer eşiğindi İlk adımda düştüğün / delik… Sana yeni bir alem vaad ediyordu Düştüm, Gölgeme sığmıyor kanamalarım… Bir yol bulup ayrılacağımmmm Bir son bulup kaçaccağımmm Bir kor bulup yanacağımmm Bir soru bulup atacağımmm Cevap/ İlk günah… Dokun/ Islak bütün zamanlar… Düştüm dedi… “Düştüm, bak benimde dizlerim kanar/ bak benimde avuç içlerimde çizikler/ her düşümde sızlar. Bak benimde gözlerimde bütün güneşler batar”. “Sana yazmadığım bütün kelimeler kanar/ kanar adını tam hatırlayacakken unuttuğum seviyorlarım/ arar gözlerim, bulamadığım tek iksirdi sözlerin. Büyü gözlerimde şimdi ve dah-i içimde…” Milad masalı… Değişti, Değişiyor işte Sen istesende istemesende Bir dilekdi tutsanda/ tutmasanda Kayıyor işte bir yıldız. Suydu deliydi çağlayanlarının gölgesi Akıyor işte Sen içsende içmesende… Bir milad masalı okunuyor bütün yüzlerde Hayat… Karanlığın ve aydılığın dilinde Su dilinde sus dilinde ve küs dilinde Anlatılıp durdu Bir ateş şehrinin altında Sudan oyuklarla toprağa sızan Kelimeler Bir kadın saçının örgüsüne bulaştı bir gece. Bir gece bir kadının saçları ateş kentinin surları dibinde tutuştu Bunu kelimeler gördü sadece… Kelimesi tanık olan yanıklar… Eski sözleri istedi/ Büyü ve yemin Külünden gölgenin Yeniden var etti Su gücünde Bir kıvrım/ Ses gücünde Bir soru/ Ten gücünde Bir kabuk/ Kelimelerin ve suyun ilk antlaşması oldu bu… Sudan oyukların içinde yeniden inşa edildi Üç iklim Yeniden yazıldı duvarlar İşaretler silikdi üstün körü yeniden çizildi Çizilen yollardan Yeni bedenler yaratıldı Bir dirhem söz/ bir dirhem çamur/ bir dirhem su ve ateş Bir çağın bitimi beklendi. Bir çağın başlangıcı beklendi Bir çağın başlangıcında ilk dolunay gecesi dilendi Söz eski sesleri yeniden dirilti “Bir yangın gecesini hatırla/ soruları ve yok cevapları/ bir kadın cesedi üstünde uçuşan külleri/ tövbeni ve hükmünü hatırla/ bitti işte/ bitiyor bir çağ/ kendini dile/ kendini dileee” Bir Dolunay Gecesi… Bir dirhem söz/ bir dirhem çamur/ bir dirhem su ve ateşten Yaratılan bedenlerin ilk düğün gecesiydi Söz ordaydı/ Ordaydı ateş Su orda Ses orda Ordaydı orman dilleri Ve yeni geceler… Ay/ Büyük bir halka görülen kuyunun su yüzünde Ay/ Büyük bir hata su yüzündeki kuyunun içinde Unutulmuş bir fısıltı Unutulmuş bir yanık iziyle Yine aynı yerde Üç kere içti kadehten Kadehin içinde Yüzü kuyunun içine düşmüş ay sureti Bir susma anı/ Bir kusma anı Bir kargaşa bir kanlaşma Düğümü çözmesi için Ay dilenmişti Irmaklara bulaşmamış su dilenmişti Söz dilenmişti Kuyuya ilk fısıldanan Ateş/ Teni yaktı Yanan tende su toplandı Aktı su/ Ateş kentinin duvarlarına kadar Eski bir fısıldı/ Eski bir yara ile/ O gece sabaha kadar bütün Bedenlere yeniden öğrettiler Kül gecesini… Ateş kentinin duvarlarında Duvarların altında Sudan oyukların içinde Söz/ Yenide var etti hükmünü “Bir gece bir kadının saçları ateş kentinin surları dibinde tutuştu/ bunu ben gördüm Büyü ve yeminle gölgesinden var ettik bedenini/ sözünü tut! Sözünü tut!” Eski yara… Bir dirhem söz/ bir dirhem çamur/ bir dirhem su ve ateşten Bedenler/ Sudan oyuklar içinde yürümeye başladılar/ Ateş kentinin surları dibine kadar Güç kendine bir çıkmaz yaratır kimi geceler Kimi geceler güç kendi çıkmazında Yeniden yaratılır Bir sözle Kin ve öfkeyle Yeniden yazılır Bütün mevsimler Bütün mevsimler bir gece Gücün çıkmazında yeniden yaratılır Kimseye kalmaz, Kimseye benzemez Kimseden olmaz Ateş kentinde bedenler Doksandokuz gece Öldü/ Doğdu/ Duruldu/ Durdu/ Savaştı/ Sevişti/ Yaktı/ Yandı/ Söz… Bir bilge Söz bir sebeb “ol”dan/ “öl”e Ne ateşten ne sudan Bitti bir milad Yeni bedenler Çamurdan Yeni bedeller Çamurdan Sadece çamurdan Sudan ve azgın ve kurak ve çatlak toprakdan Düştüm dedi… “düştüm, benimde dizlerim kanar/ bak benimde avuç içlerimde çizikler…” “Senin teninde dedim, sudan ve azgın ve kurak ve çatlak toprakdan” ÜÇ AĞIT… Atlasın kanatları… Taşıdığım gölgelerden arındım… Arındım dibi yosun içtiğim bütün sulardan Bütün sular sırtımdan ak/ Bütün sırlar dudağımdan… Fısıldadım orman surelerini/ Fısıldadım… Soluğum bir kelebek kanadı, Dokundum/ Dağlar ve ırmaklar… Ayırdım Bütün halinde rüyalar… Ayrıldım- Ayaklarımda bir göç/ Nadasa bırakılmış topraklar gibi Durdum/ Kalbimin üstünde çünkü ayrık otları… Artık zamandım Taşıdım… Taşıdım… Kuyudaki Söz… Sen dedi… Sen bütün deli sulardan içtin/ Mumdan bir gemindi ellerin Sınandı ateş denizlerinde. Dokundun/ Doğdun/ Senin dedi… Saçlarındı boğdu bir gece Hiçbir yere ve hiçbir yöne uçmayan kuşları Senin en büyük dileğindi… Tutuldu ay omuzlarında bir baykuşun/ Bütün gece… Sende öğrendin/ Sende közdün/ bak söndün… Sana dedi… Sana yanaşmayacak bütün gölgeler… Susacak sana damlalar ve sular. Sana ve bir tek sana… Hiçbir güneşin ışığı/ Ve hiçbir gölgenin koyuluğu bulaşmayacak… Sende kalmayacak Sana verilmiş hiçbir şey. Ve mutlak bir şey Hep adından önce yer alacak. Adın dedi… Göçleri zorlayan bir iklimle anılacak. -kal orda… Kayıp Kıta… Üç mevsim/ Dokuz ay/ İkiyüzellialtı gün/ Altıbinyüzkırkdört saat/ Bir kere kuşların göç etmesi/ Mevsim yağmurlarının çok kere yağması/ Suyun donması/ Donun kar olması/ Günlerin git gide kısalması/ Ve günlerin git gide uzamaya başlaması/ Aranıp da bulunamaması… Aranıp da bulunamaması… Ben kendimi arıyordum Kendi parmak izlerimde, Bir gece düşü anlatıp durdum/ Altı bölüm / Altında yatan ölüm boyunca… Ben kendimi arıyordum kendi duraklarımın içinde. Nokta! Kendime soruyordum bütün soruları/ Cevap iki dudak arasında! Ünlem. Bitti işte… Bitiyor her şeyde… Her şey biterek yeniden var oluyor/ Başlangıcı varsa sonuda olmalı/ Sonu varsa bir başlangıca mutlak gebe kalmalı… Aşk bitti üç mevsim boyunca/ Savaş bitti. Dur bitti Kal gitti artık çünkü… Artık çünkü benim dilimde Ol/ dan öte söz. Öl/ den öte yemin yok/ Bitti işte… O biterken başlayacak neydi? Bu kelimeler tam bitmişken / Başlayacak olan ne? Kayıp! Bulunamadı gölgesinde… Kayıp bir kıtaydı bitti işte… Üç dilek… Suya/ Akarken, saçlarından ne kalırsa benimdir… Benimdir atlarken bir çağlayandan Bıraktığın intihar mektupların… Kuyuya/ Bir Yusuf düşü var avuçlarında… Her kuyunun dileği bir çocuk gölgesi… Yırtık gömleği ve kan/ İyi bak emi… Dönüşleri Düşüşlere benzeyenlere… Aynaya/ Sen kırıldığında/ Benim ayaklarım kanayacak/ Sen sustuğunda… Benim dudaklarım /
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur orkun kara, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |