"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Çevresinde, bildiği en kalabalık şehir... Her hücresine nüfuz etmekteydi. O ise her şeyin ortasında, hiçbir şeyden habersiz hissetti kendini. Denizdeki dalgalara daldı sonra. Nasıl bir hayatı olduğunu düşündü ve çevresindekileri...Bugün farklı bir şey yapmak istedi. Şiddetle gelen bir istekti bu. İlk kez oluyordu. Her gün gelip geçtiği, dursa da dönüp bakmadığı denizi, bugün görüyordu. Farklı görüyordu... Karşısında Dolmabahçe, Çırağan, Ortaköy ve tüm bunların arasında sivrilen Gök Kafes... Öyle bir lüksün mutluluk getirmeyeceğini düşündü birden. Tüm güzelliklerin arasındaki modern yapı... Hepsinden daha sahte ve daha eski... Bilmezdi isimlerini bile... Sadece baktı işte... “İçinde, çevresinde neler oluyordur”u merak etti. Dolmabahçe ne ifade ediyordu kendisine düşündü... İlkokulda öğretmişlerdi, “Atatürk’ün öldüğü evi” idi. Başka ne biliyordu hakkında. Düşündü... Düşündü... Bir cevap bulamadı. “Ama bu da yeter” dedi kendince. Hiçbir şey bilmemekten iyiydi. Ardından kafasını Çırağan’a kaydırdı. “Bizim Ahmet bir kez yürümüş önünden.” diye geçirdi içinden. Düğüneviydi heralde... Çünkü sarayı görünce aklına ilk gelenler, haberlere konu olan çok çok zengin insanların düğünleriyle ilgiliydi. Ortaköy... Güzeldi. İnsan huzur bulurdu heralde orada. Ne de olsa köprünün bacağının dibiydi işte. Koskocaman köprüye bayağı yakın hissederdi insan kendini. Anlardı aslında bu dünyada hiçbir şey olmadığını o büyüklüğün altında. Ezilip kendine gelebilirdi. Galata Kulesi vardı sonra. Geceleri ışık yanınca parıldayan leziz güzellik... Gözünü alıyordu insanın ister istemez. Kız Kulesi geldi aklına birden. İstanbul’un simgesi, tarih harikası... Hakkında duydukları... Oraya kapatılan prensesin hikâyesi... “Öyle hayat da çekilmezdi dört yanın İstanbul olsa da bea” dedi. Heralde en iyisi ayağını toprağa basabiliyor olmaktı. Başını eğdi. Oturduğu kaldırımın kenarındaki ezilmiş mine çiçeğine baktı. Gülümsedi. “Çevrende bu kadar güzellik varken sen hep yerinde kalmak zorundasın.” diye geçirdi içinden. Sonra bir de kendisine baktı. Tekrar gülümsedi... Vapur yanaşıyordu. Oturduğu yerden yavaşça kalktı. İskele kapısına doğru yürüdü. İnsanlar inmeye başladılar. Derin bir nefes aldı, boğazını temizledi... - Bi lira! Bi lira! Çocuğunuzu sevindirin. Renkli boyama kitapları bi lira!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nazlı usta, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |