..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Nehir A.




13 Mayıs 2002
İstanbul'da Bir Bahar Masalı, Mutlu Aşk ve Eski Fotoğraflar.  
Nehir A.
Canın yanacak yanmasına ama hiçbir şey değişmeyecek. Ağır ağır döneceksin masanın başına. Çekirdeklerini ayıkladığım zeytinleri çatalın ucuna takıp uzatacağım sana. O zaman çarpışacak bakışlarımız. Gözlerinin yeşiline alabildiğine derin, olabildiğine sevg


:BECH:
Rüyamda kaybettiğim babama, içimi titreten I. ‘a, diğer yarım E.’ye ve çok sevdiğim S.’ye...


“Aşk varsa, hayal kur...”



Bir sabah uyanıp baharın geldiğini fark edeceksin. Gözlerini ürkek ürkek açarken güne, perdenin arasından güneş sana göz kırpacak. Daha uyumak istemene karşın doğa, toprak kokusu zorla kaldıracak seni yataktan. İsteksizce yüzünü yıkayıp salona doğru ilerlerken sıcak ekmek kokusu, çaydanlığın sesi –tıkır tıkır- şaşırtacak seni, hatta ürpereceksin. Darmadağın saçlarının altında, kafanda neler olduğunu çözmeye çalışırken, gölgem sessizce geçecek önünden salona doğru. Elimde ince belli iki bardakta çay, yumurta, zeytin, peynir... Şaşkın, öylece kaskatı kesilip dururken köşede, “Günaydın,” deyişime bile cevap veremeyeceksin. Rüya, gerçek, ben, sen, ayaklarına dolaşan yaşlı bir kedi, dışarıdan gelen kuş sesi, her şey, her ses birbirine karışacak umarsızca. “Hadi,” diyeceğim sana, “Ne bakıyorsun öyle, acıkmadın mı?”

Televizyona ilişince gözün, günün Pazar olduğunu anlayacaksın. Daha sonra eşyaların farklı olduğunu... Kırmızı koltukları, tavandaki spot ışıkları, kocaman televizyonu ,duvardaki yağlı boya tabloları... Dayanamayacaksın. Evet, kendini tutamayıp senin için hazırlandığı belli olan nahif kahvaltı masasından fırlayıp deli gibi başlayacaksın evi gezmeye. Küçük, özenle döşenmiş oturma odasını fark edeceksin önce, aslında hiçbir iş için kullanmadığın. Sonra diğer odada kocaman bir bilgisayar, raflarda insanın üstüne üstüne gelen kitaplar... Gözün sadece tanıdık tek bir kitaba ilişip kalacak: “Erdemle Kırbaçlanan Kadın- Marquis de Sade”

“N’ oldu, ne dolanıp duruyorsun ortada? Hadi gel bir an önce kahvaltımızı edelim. Daha misafir gelecek!”

“Ne misafiri?!”

“Akşam içtin tabii . Dedim sana öyle erkeklik taslama diye... Hadi, ye bir şeyler. Bak ben sana aspirin vericem, bir şeyciğin kalmayacak.”

İlk kez o zaman fark edeceksin omuzlarıma kadar inen uzun sarı saçlarımı, gülünce gözlerimin yanında beliren ince çizgileri ve evin neredeyse her yanını dolduran ikimizin çeşitli ülkelerde, değişik kentlerde çekilen mutlu fotoğraflarını. Çaresizlik düğümlenecek boğazına. Sesin çıktığınca konuşmaya çalışacaksın.

“Ben annemi aramak istiyorum!” diyeceksin kaybolan küçük bir çocuk gibi...

“Ben konuştum. Gayet iyiler hepsi. Artık sen de yarın ararsın.”

“Ne konuşması, kiminle?!”

“Allah allah, annenle.”

“Peki senin annen nerde?”

“Evdeeee... Sen iyi misin, hasta filan değilsin değil mi?”

“Bilmiyorum, tuhaf bir şey var. Beni bir çimdikler misin?”

“Tabii, seve seve. Gerçi dün gece çok çimdikledim ama fark etmedin tabii! Ama bu kadar çok istiyorsan... Dön bakiyim arkanı.”

Canın yanacak yanmasına ama hiçbir şey değişmeyecek. Ağır ağır döneceksin masanın başına. Çekirdeklerini ayıkladığım zeytinleri çatalın ucuna takıp uzatacağım sana. O zaman çarpışacak bakışlarımız. Gözlerinin yeşiline alabildiğine derin, olabildiğine sevgiyle bakacağım uzun uzun... İşte o an, ilk kez için rahatlayacak. Tanımadığın hayatın içinde, bildik tek bir şey fark edeceksin; sonuna kadar aşk... Sevgim tüm yabancılığı alıp götürecek içinden.

“Bu sabah, her sabah ki gibi yine seni çok seviyorum. Hadi topla kendini, bak nasıl da bakıyor öyle masum masum! Sen tam çarpıldın valla, yok bundan sonra sana rakı filan. Şşşşııttt, duydun mu?”

“Duydum,” diyeceksin usulca.

“E hadi, sen de söyle beni sevdiğini. Bak hiç söylüyor mu? Sen zaten artık hiç söylemiyorsun, hatta sen artık beni sevmiyorsun. Eskiden uyurken sarılırdın. Ne biliyim, öperek filan uyandırırdın. Şimdi kendi kıçını zor topluyorsun! Bir de bana bak. Sana kahvaltılar hazırlıyorum, akşam çok çok sarılıyorum uyumadan önce. Sense kaçıyorsun. Hem ne biçim uyuyorsun sen? Vampir misin nesin, dikiyorsun tavana gözlerini böyleee!”

“İyi de uyurken nasıl sarılabilirim sana?”

“Bilinçaltın böyle zamanlarda ortaya çıkıyor zaten!”

“Ya ne bilinçaltı, adı üstünde uyku işte.”

Son cümleyle birlikte her şey öyle tanıdık, öylesine yakın gelecek ki, rahat bir nefes alacaksın. Yanlızca zaman korkutacak seni. “Süreçler” arasında gide gele bir çıkar yol bulmaya çalışacak ve başlayacaksın sorular sormaya...

“Söylesene, biz kaç yıldır birlikteyiz?”

“Ne o, onu da mı unuttun?”

“Canım, misal işte, hele bir söyle sen...”

“Beş yıldır... Eeee, n’olmuş?”

“Daha beni tanıyamadın mı?”

“Tanıdım, tanımaz mıyım. En azından sevgini belli etme konusunda beni ve soslu patlıcanı ayırmadığını bilecek kadar...”

Tamamen rahatlayacaksın. Sen ve ben karşı karşıyayız. Ya diğerleri?

Sofradan kalkma vakti gelecek ve o an aklına düşecek kendine aynada bakıp sende nelerin değiştiğini görmek ve ilk kez o zaman bu kargaşa hoşuna gidecek. Yüzünde, bedeninde birkaç tel beyaz saç dışında her şeyin aynı olduğunu görüp sevinçle koşacaksın yanıma...

“Ben hiç değişmedim di mi? Hep aynıyım, hiç yaşlanmadım!”

“Ne demek yani, ben yaşlandım mı?”

“Şimdi git daha gencini bul dersin...”

“Ağzımdan lafı aldın aşkım. Bul tabii, yakışır sana.”

“Dün de daha az konuşanı bul demiştin!”

“Yooo, demedim. Sen beni biriyle karıştırdın galiba!”

“Pardon, ama yıllar önce demiştin!”

“Demişimdir, yine bir bok atmışsındır bana, ben de demişimdir tabii.”

“Hani size gelmiştim, sonra deniz kıyısında çay içmiştik. Hatta bir gün önce de Yıldız Parkı’ndaydık, hatırladın mı?”

“Nerden aklına geldi şimdi bunlar. Ben unutmuşum valla.”

“Geldi işte, ne biliyim, daha dün gibi...”

“Benimle zamanın nasıl geçtiğini anlamadın di mi? Öyle muhteşemim ki! Öp bakiyim beni...”

Kapının ısrarlı çalışı bozacak bildik öpüşlerin tadını. Bir anda en yakın dostlarımız en tanıdık halleriyle dolduracaklar salonu. Tek tek inceleyeceksin yüzlerini, sözcüklerini, bakışlarını. İlk kez mutlu olduğunu hissedeceksin sonra... Bilmediğin ayrıntıları belli etmemeye çalışarak az konuşup, genellikle senin için olmasa da diğerleri için “geçmiş” sayılacak zamanlardan bahsedeceksin. Birlikte izlediğimiz filmlerden, gittiğimiz yerlerden ve paylaşılan onca güzellikten. İçlerinden biri dayanamayıp soracak:

“Ne o, nostalji günün galiba. Oğlum sende de ne hafıza varmış be. Sahi, kaç yıl oldu o meyhaneye gitmeyeli?”

Sohbetler tükenip herkes evlere gidince, darmadağınık evin ortasında yine baş başa kalacağız.

“Yardım edeyim mi?”

“Neye?”

“Evi toparlamana...”

“Yani benim toplayacağım kesin, sen de katılımcısın öyle mi? Sen otur, başka ihsan istemem. Ben toplarım çabucak. Sahi, sen bugün televizyonunla hiç sevişmedim di mi, al sana fırsat!”

“Emin misin? Kızma ama sonra...”

“Kızmam aşkım... Korkma, bir süre seni dövmemeye karar verdim!!”

Defalarca elimde tabaklar, bardaklar önünden geçeceğim ve sen beni izleyeceksin gözlerini ayırmadan. Gece bastırınca, elimde sigaram yarı yorgun yarı uykulu kıvrılacağım yanına koltukta. Birlikte bir filmin sonunu getiremeyecek kadar uykulu defalarca sarılıp öpeceğim seni. Uzun saçlarımı okşayacaksın, sırtımı kaşıtacağım sana ve yatma vakti geldiğinde her zaman ki gibi senden önce gidip ilişeceğim duvar tarafına. Sonra sen yatağa geldiğinde sana dönüp yüzümü, mırıldanmaya başlayacağım usul usul...

“Bana yalan söyle.”

“Nasıl yani?”

“Bana sabaha kadar beni öpeceğini söyle.”

İlk kez o belirsiz zamanın hükmettiği gecede sözlerin yalan olmayacak.

“Seni sabaha kadar öpeceğim...”

Ve birleştiğinde dudaklarımız yepyeni bir gece, yepyeni bir rüya, yepyeni umutlar, yanlızlıklar, özlemler, mutluluklar, acılar ama eski bir aşk belirecek üstümüze.

Gece bitecek; uyanacaksın. Yatakta yanlızsın. Eşyalar, odalar, yüzün, her şey bıraktığın gibi. Aceleyle evden çıkacaksın işe yetişmek için ve telaşla beni arayacaksın:

“Çok tuhaf bir rüya gördüm...”

“Ben de seni gördüm rüyamda ama artık rüyalarımı sana anlatmayacağım. Hiçbirinin gerçek olabileceğine inanmıyorsun...” diyeceğim sitemle.

Gece bitecek; uyanacaksın. Yanında uyuyor olacağım, uzun saçlarım yastıkta darmadağın. Kıpırtınla uyanacağım...

“Çabuk buraya gel!” diye bağıracağım sana... “Kahvaltı etmeden bir yere gidemezsin!”

Gerçek, sen, ben, rüya, gece, eşyalar, fotoğraflar, yaşlı kedi, bugün, yarın, zaman, mekan...

Kayboldun....



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın fantastik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Son

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ve... Veya...
Uzaktan Gelen (Birinci Bölüm)
Oyunbozan

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Küçük Sırlar [Deneme]


Nehir A. kimdir?

yazdıklarım umutlarım, dünüm, bugünüm, yarınım, hayallerim, gördüğüm rüyalarım, pişmanlıklarım, yalanlarım, gerçeklerim, inandılarım, yoksaydıklarım, aşklarım ve kaçışlarım. . .

Etkilendiği Yazarlar:
marquis de sade, küçük iskender, murathan mungan,leyla erbil, salinger, erhan bener, tomris uyar, willliam borrughs, charles bukowski...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nehir A., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.