Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Hasan kaldırımda yürüyor ve bir şeyler düşünüyor. Elindeki su şişesini tepesinden tutup bir öne bir arkaya sallıyor. Kafası düşündüğü şeylerin ağırlığından öne düşmüş, önden gidiyor. Hasan annesini öldürmeyi düşünüyor. Tahtakale’deki hanın izbe, karanlık ve nemli odacıklarından birinde radyo dinleyerek, keçe tabakasından kalıpla hep aynı ayakkabı tabanını kesip çıkararak ve arada sigara ve çay içerek sabahtan akşama çalışmış. Ne yıllardır çalıştığı bu hanın çatısında müthiş bir Haliç manzarası olduğu umurunda ne de her gün bu manzarayı ve hanı görmeye gelen turistler, enteller, öğrenciler… Akşam handan çıkarken, koridorlarda aydınlatma olmadığından yolunu görebilmek için bir gazeteyi tutuşturup meşale niyetine kullanmış ama koridorlar öyle uzun ki çıkışa gelene kadar gazetenin ateşinden eli de nasibini almış, şimdi sızlıyor. Evet, Hasan annesini öldürmeyi düşünüyor. Düşündükçe kafası öne doğru eğiliyor, adımları sıklaşıyor, midesi buruluyor. Hasan annesini neden öldürsün? Annesini nasıl öldüreceğinden önce öldürme fikrini düşünüyor. Karar verdikten sonrası kolay zaten. Tahtakale’den bulunduğu yere yürüyerek gelirken yarım saat boyunca bunu düşünmüş. 45 yıldır, askere gittiği dönem haricinde, sürekli birlikte yaşadığı bu kadın, aciz hayatını simgeliyor. Onu öldürürse kendi zavallı hayatını da öldürmüş olacak. Bir iki saniye içinde her şey bitecek. İşten dönüp eve geldiğinde annesinin daha kapıyı açar açmaz dırdır etmeye başlaması son bulacak. Kapıyı açacak, belki o anda, konuşmasına fırsat vermeden veya birkaç dakika sonra mutfaktan ekmek bıçağını alıp… Sessizce, yüzüne bakmadan ve acı vermeden yapmalı. Konuşmadan. Tertemiz. Sorunsuz. Sonrası önemli değil. Nasıl olsa hayatı değişmiş olacak ve böyle fena bir hayatın değişmesi ancak hayırlı olabilir. - Yakışıklı, kalmak ister misin? Düşünürken bir ses duyuyor. Bu kadın ve erkek sesi Hasan’ın düşüncelerini durduruyor. Sesin geldiği tarafa bakıyor ve neredeyse kendisiyle aynı boyda, fahişeler gibi giyinmiş, ne kadın ne erkek birini görüyor. Baygın baygın ona bakan bu travesti hem cevap bekliyor hem de yoldan geçen diğer müşteri adaylarını süzüyor. Hasan konuşmadan ve başını gene önündeki yola çevirip düşünmeye kaldığı yerden devam ediyor. Tramvay durağına geldiğinde karşıdan karşıya geçip durağa giriyor. Aklında gene aynı fikirler… Bıçak mı kullanmalı? Belki bir iple veya yastıkla yapmalı bu işi. Çok çabuk olmalı. Hiç konuşmadan ve annesine konuşma imkanı vermeden. Konuşursa yapamayacağını biliyor. Gelen tramvaya biniyor. İçerisi kalabalık. Öğrencilerin, ev kadınlarının, kendisi gibi işçilerin, turistlerin, fahişelerin, çocukların nefesleriyle dolmuş tramvayın havası başta ağır geliyor. Kapıya yaslanıp gözlerini kapıyor. Görünmez olmak istiyor. Dağınık saçları, bir haftalık sakalı, pis kıyafetleriyle kapıya yaslanırken insanlara bakıyor, oturacak yerlere… Normalde, boş yerler olsa, en temiz, en düzgün insanların yanına oturmaya gayret eder. Böylece onların temiz ve düzgün yaşamlarına kendi pisliğini bulaştırmış ve öcünü almış olduğunu hisseder ve rahatlar. Bundan mutluluk duyar. Bazen inadına burnunu karıştırırken yanındakinin ona iğrenerek bakması onu rahatlatır. “Senin paran var ve rahatın yerinde ama bak tam dibinde böyle pis ve burnunu karıştıran bir adamla yolculuk ediyorsun ve sen de pis oluyorsun!” diye düşünür. Tramvayda son durak anonsu yapıldığında inmeye hazırlanıyor. Kapı açılınca diğer insanlarla birlikte aydınlıktan karanlığa iniyor. Sadece 10 dakika sonra evde olacak. Ağlayacak mı? Yani kadını öldürdükten sonra? Üzüleceğini düşünüyor. Ama ağlamayabilir. Kalbinin atışı hızlanıyor. Ellerini sıkıyor. Tüm bu düşünceler, annesinin aklındaki görüntüsü. Bıçak. Kendi yüzü. Kendini evinin önünde buluyor. Zili çalıyor. Birkaç saniye sonra kapı açılıyor ve annesi kapıda beliriyor. Selamlaşıp içeri giriyor. Annesi de peşinde salona yöneliyor. Televizyonun karşısına hep oturduğu yere kendini bırakıyor. Annesi boyuna konuşuyor. Ne diyor önemli değil. Hasan annesine bakıyor. “Ne yemek yaptın?” Hasan’ın boktan hayatı aynen devam ediyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ö. K., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |