Gerçek bir sevgide diğer insanın iyiliğini istersin. Romantik sevgide diğer insanı istersin. -Margaret Anderson |
|
||||||||||
|
Resmen hakaret silsilesi eşliğinde geçen bir iş görüşmesinden sonra, hayatı ve insanları sorgulamanın elbette ki şu an kendimi iyi hissetmeme bir yardımının dokunacağını sanmıyorum. Lakin kendimi alamıyorum sorulardan… Şimdi sorarım size? Hangi devirde yaşıyoruz? Zihniyet hala şu kendimizi bir türlü kurtaramadığımız hilafet zihniyeti. Günümüz şartlarının buna uygun olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki şartlar bu durumu desteklese dahi ben bir erkek egemenliğinde hayatını idame ettirecek bir kız hiç değilim. Kadın evde oturmalı, koca ona bakmalı; kadınları eksik etek, yarım akıl diye adlandıran, evde oturmasından yana olan kesim nasılsa prim yapabiliyor bu devirde ve git gide çoğalıyorlar ne yazık ki. Bağnaz düşünce yapısına sahip insanlar kendilerini muhafazakâr kesim gibi değerlendiriyor, hatta aşırı milliyetçi bile olduklarını söyleyebiliyorlar. Aslında onlar da bilmiyorlar ne olduklarını ya neyse. Bunlar derin mevzular ve benim durumumla çok da ilgisi yok. Sadece konuşmalarda geçen birkaç cümle bu düşüncelerin belirmesine neden oldu zihnimde o kadar. Bir iş görüşmesinde şayet size sözlü bir saldırı söz konusuysa bu bilinçli olsun ya da olmasın hiç fark etmez, ne insanların maneviyatını sorgulamak, ne geçmişte yaptıkları işlerin olası başarısızlıklarını (öyle olsun, olmasın) yüzüne vurmak ne de bazı hakaret içerikli cümlelerle onun sabrını ve sınırlarını zorlamak, bir işverenin ne kadar başarılı olduğunun ya da insan sarrafı olduğunun veya yılların tecrübesinin konuştuğunun bir göstergesi değildir hiçbir zaman. Saygı ve terbiye sınırlarını bilmeyen bir işverenin çalışma hayatındaki başarısından da şüphe ederim ben. Çünkü bu davranış eğilimine giren insanlar çoğunlukla başarısı düşük, kendine güveni eksik ve toplumca da çok fazla saygı görmeyen insanlardır. Egolarını da böyle iş başvurusuna gelen, hayata yeni başlayacak insanlar üzerinde tatmin etmeye çalışırlar ki bu da zaten onların kişilik bozukluklarının temelini oluşturuyor. Bu şartlar altında yapmış olduğunuz görüşme esnasında ister istemez gerilen sinirleriniz ve kırılan gurur ve hayallerinizin peşine düşüp kendinizi savunmanız “dil uzunluğu” ve “terbiyesizlik” olarak değerlendiriliyor ve sayısız hakaretlere bir yenisi daha eklenerek sizinle konuşulmaya devam ediliyorsa biz gençlerin neden hayal kırıklıklarının çok olduğu ve intihar eğilimi yüksek bireyler olduğumuzu çok da sorgulamamak gerek. Çünkü kendimizi gösterme şansından yoksunuz. İş görüşmelerindeki klasik ve sinir bozucu bazı soruların, bir zaman sonra bireylerin, özellikle de biz gençler üzerinde nasıl bir etki yarattığını, gerçekleşme olasılığı olan ancak sayın işveren ve insan kaynakları yetkililerinin bazı tutum ve davranışlar nedeniyle hayal olmaktan öteye geçemediğini bu insanlar biliyorlar mı? Yoksa bunlar da denenmenin gizli bir parçaları mı? Kaldı ki, “bu işi ne yapacaksın?..” “olup olabileceğin bu, bu kadar…” “burada ilerleme şansın yok” türünden, hatta daha da ileri gidilerek “otur evde! çalışıp da n’apacaksın..??” cümleleri eleman arayan işyerlerinin ne kadar işine yarıyor çok merak ediyorum. Bu cümleler bizim için bir denenme kriteri olmamalı. Madem bu işlerden bir şey olunmuyor sizler ne diye bu işleri yapıyorsunuz? Hadi tamam biz sizin gibi davranıp sorgulamayalım tercihlerinizi. Peki neden eleman arıyorsun be kardeşim. Siz asıl bu sorunun cevabını verin. Eleman arıyoruz yoluyla, İnsanlara hakaret ederek egolarınızı mı tatmin etmeye çalışıyorsunuz? Yoksa bir zamanlar size yapılan aynı tür davranışların intikamını bizim gibi işe ihtiyacı olan ya da hayata tutunmaya çabalayan gençlerden mi çıkarıyorsunuz? Sizin çabanız hayallerimizi kırmak, bizi örseleyip körleştirmek olmamalı. Çabanız, eğer gelişmiş ve zengin bir toplum hayal ediyorsanız biz gençleri teşvik etmek, sizin yaşadıklarınızı bizim yaşamamızı engellemek olmalı. Hayattan, yaşamdan ya da bir zamanlar size zorluk çıkararak durumunuzu etkileyenlerden intikam alma yolu olarak biz gençleri görmeyin. Hayatı kendiniz için kolaylaştıramadıysanız, bunu başkaları için yapın. Bunu yapamıyor musunuz? Öyleyse başkalarının hayatını zorlaştırmayın, çabanız bu yönde olmasın. Biraz ağır olacak belki ama belirtmeden de geçemeyeceğim. Bazı işyerlerinin iş yapmak ve yaptırmak yerine insanların dinsel durumlarını sorgulamaları, hadsizce maneviyatlarını ölçmeye kalkmaları artık çok canımı sıkıyor. İlla ki bir şeyleri bu açıdan sorgulamak mı istiyorsunuz, maneviyatları ve işlerin caizliğini mi tartışmak istiyorsunuz, madem öyle bırakın şu an yaptığınız işleri gidin Diyanet’e başvurun. Atasınlar sizi bir camii ya da başka bir dinsel kuruluşa orada yapın bu işleri, orada verin vaazları. İş görüşmelerinde insanların dinsel bütünlüğünü yargılamayın, bunu da bir kriter olarak görmeyin. Ve unutmayın bu devirde parayla imanın kimde olduğu belli olmaz. Bu konuyu artık bir sorunmuş gibi topluma empoze etmekten, ve bundan prim yapmaya çalışmaktan vazgeçin. Biz gençler sizlerin bu oyununa gelmeyeceğiz… 4 EYLÜL 2007
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Dilek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |