Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
yanımdan geçen insanlar oynadığım filmin sıradan sokak oyuncuları, gözlerim filmin kameramanları.. ışık sistemi tanrı' nın.. hava durumu içimi yansıtıyor.. koşullar uygun, diyorum.. gri havaları seven insanın hikayesiyse bu, doğru bir gün.. ağır çekim sahnesi gereği adımlarımı yavaş yavaş atıyorum.. yere bastığımı hissedercesine.. o an filden çıkıp filmi yaşıyorum adeta.. Yüzüme düşen yağmur damlaları vücudumu tane tane serinletiyor.. yürümek hiç bitmesin istiyorum.. hava iyice grileşiyor.. soğuk bir akşamüstü edasına bürünmüş, kimileri için ürkütücü bana göreyse paha biçilmez güzellikte.. otobüs durağına yöneliyorum.. yöneldiğim yol bambaşka bir yol, başımı kaldırınca anlıyorum.. her yer yıkıntı.. otobüs durağı orada ama harabeler arasında çığlık atıyor sanki.. uzaktan gelen yankılı çığlık seslerini üstüme geçirdiğim umursamaz tavrımın cebine atıyorum.. sokağı kaplayan dökülmüş yaprakların altında saklambaç oynayan çocuk gibi muzur bir biçimde gizlenmiş harabe arasında cila gibi parça parça parlayan ve oraya ait olmadığı apaçık belli olan yeni yapılmış asfalt kafamı iyiden iyiye karıştırıyor.. umursamaz tavrımı üstümden çıkarmamın iyi olacağını söylüyor hislerim.. ama çıkarırsam savunmazsız kalacağım sanki, üşütecek bu kendinden bihaber binalar.. kararsızlığımla yan yana yürürken farkında olmadan otobüs durağına gelmişim.. ne durak ama! sadece iki tahta parçasından ibaret.. belki de ben otobüs durağına gittiğim için aklımda bu şekilde kaldı ve otomatik olarak oraya durak dedim. çürümüş iki tahta parçası arasındaki beş adımlık bir yer nasıl durak olabilir ki? O kadar sessiz ki rüzgarın en ince sesine kadar duyabiliyorum.. gizli gizli kızıyor sanki, "burada ne işin var" dercesine.. umursamaz tavrım hala üstümde, bu nedenle sırtımı dönüyorum rüzgara.. yaprakların savrulmasıyla cila gibi parlayan yeni asfaltın üstünde çıkardıkları hışırtımsı sesler.. Burası neresi ve herkes nerede?! Biraz daha ilerliyorum.. yol bitiminde kırık dökük ama tüm ihtişamıyla karşımda duran büyük bir ev.. o kadar büyük ki diğer harabeler yanında maket gibi kalıyor.. istemdışı eve doğru yürüyorum.. o an aklıma izlediğim gerilim filmleri geliyor.. filmin kahramanı ısrarla gitme denildiği halde ürkütücü eve gitmekte inat eder.. bu sahneleri izlerken, "manyak mısın? niye gidiyorsun?" diyerek azarladığımı anımsadım.. Gerçekten merak böyle bir şeymiş demek ki, demekten alıkoyamıyorum kendimi.. hava soğuyor hala umursamaz tavrım benimle fakat bu sefer daha yalancı haliyle.. kararsızlığımı yolun yarısında terkettim.. kar havası var.. gökyüzü gri, sarı, mor karışımı garip bir renk ahengi içinde.. başımı havaya kaldırıp gökyüzünün gözlerime şahit ettiği o ahengi kayıtsız bir hayranlıkla izliyorum.. uzaktan, çok uzaktan taneler geliyor gökyüzünden irili ufaklı.. kar olmalı, diyorum.. avucumu açıyorum.. her tanenin erirken içimi serinletmesini istiyorum.. gittikce yaklaşıyor taneler.. bir tanesi avucumun içine geldi bile! pamuk gibi.. erimiyor bir türlü.. erimesi için dua ediyorum.. serinlemek istiyorum.. Büyük evden garip sesler geliyor. bir an için pamuk karı bırakıp o dev harabeye koşuyorum.. kapıyı açtığımda yerdeki taşların bir tanesinin bile düzgün olmaması şaşırtmıyor.. büyük evin büyük girişi.. kocaman bir malikane burası.. eşya yok.. sadece asırlardır ayakta kalmanın getirdiği yorgunluklar göz altı çizgileri gibi bir bir sayılıyor.. Ambulans gibi siren gibi garip sesler duyuyorum sanki.. üst kata çıkıyorum hızlı adımlarla.. kimse yok. Hiçkimse! çatı kata gidiyorum.. neden bilmiyorum evin her noktası ezberimdeymişcesine.. sanki bu evde yaşamışım yıllarca.. öyle tanıdık bir kokusu var.. çatı katındaki küçük balkona gitmek istiyorum.. evet orada bir balkon var.. ne tuhaftır ki görmesem de biliyorum. belki tepeden görebilirsem neler olduğunu anlarım.. balkona çıkıyorum.. kar hala yağıyor.. mor mosmor bir kar bu.. hayal bile edemeyeceğim tarifsiz güzel bir renkte.. tam ileriye bakacakken zayıf balkon ağırlığımı kaldıramıyor ve büyük bir gürültüyle balkonla aşağı düşüyorum.. karlar o an birden asılı kalıyor havada, düşüşüm yavaşlıyor.. nefes alamıyorum.. aynı bir film gibi.. Uzun bir karanlık... Bir hastanede uyanıyorum.. sanırım düştüğüm balkondan birileri beni bulup buraya getirmişti.. hemşire giriyor içeri.. beni görünce alelacele birilerini çağırıyor.. koşup geliyor herkes.. yüzlerini seçemiyor gözlerim.. gözkapaklarımın üstünde tuğla yığını var sanki, açmakta zorlanıyorum.. Vücudum.. onu hissetmiyorum.. Felç mi oldum yoksa?! Beyaz gömlekli biri geliyor.. birşeylere bakıyor.. gözlerimi açıyor.. anlamıyorum.. garip cihazlar var sinirleri bozan sesler çıkaran.. "Burayı sevmedim, pamuk ve mor karın olduğu yere dönmek istiyorum artık" demeye çalışıyorum anlaşılmaz bir ses tonuyla.. beni anlamadıkları belli oluyor.. telaşla soruyorlar.. "Efendim? Söyle canım? Kendini çok yorma tamam mı? Oh tanrım sana şükürler olsun! Nasıl hissediyorsun? " Hissetmiyorum! diye bağırmayı o kadar çok isterdim ki mecalim olsa.. "Geçmiş olsun.. komadan çıktı." hemşireye dönüp, yoğun bakım bölümüne alabiliriz.. ve diğerlerine.. "hastayı fazla yormayın".. Israrla, koma mı? Ne koması? Komada değildim! diye haykırmaya zorladım kendimi.. Güya 1 haftadır komadaymışım bana bir araba çarpmış.. yaşamam mucizeymiş.. Bu çok saçma! arabanın çarptığını hatırlamıyorum! araba çarpsa bir nebze olsun hatırlardım! hem yola bile çıkmadım! hepsi saçmalık!! Pamuk ve mor karın yağdığı o yerde o koca evdeki küçük balkondan düştüğümü anlatmaya çalışsam da kimse anlamadı.. halbuki herşey bundan ibaretti... Sanırım gerçeklerin beni etkilemesinden korktukları için araba çarpması yalanını uydurdular.. hıh çocuk gibiler.. Uyumak istiyorum.. belki pamuk ve mor kar'ı yeniden rüyamda bile olsa görebilirim. Pamuk ve mor kar'ın olduğu yere gitmek için tüm inancımla dua ettim ve derin olmasını umduğum bir uykuya daldım.. Dalarken yüzümde alaycı bir tebessüm ve "Araba çarpmış.. 1 haftadır komadaymışım..hıh saçmalığa bak" mırıldanmaları...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © static monaLisa, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |