Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı |
|
||||||||||
|
Gelin şunun adını koyalım. SAVAŞ Evet bu olay ne iki farklı kutupda ki siyasi partilerin oy avcılığıdır. Ne de bir metre karelik bez parçasından ibaret türbandır. Ne de demokrasinin yok olmasından duyulan endişedir. Bu düpedüz savaştır, hem öyle “soğuk savaş” türünden de değil, bildiğimiz! Düpedüz ılık, ılımlı, ateşli bir savaştır bunun adı. Peki adını koyduğumuz bu savaşın tarafları kimlerdir? Ha işte zurnanın “zırt” diye zortladığı yer burası, çünkü bizim ülkemizde her türlü kavram ve anlamların içi car çabuk boşaltıldığı için, bu savaşın taraflarının kimlikleri bazı çekirdek grupları saymazsak (ki saymamamız lazım) pek öyle belli değildir. Bu belirsizliğin arasında benim seçebildiğim 2 çekirdek grup: 1. Kendisi gibi düşünenlerin yanı sıra, düşünmeyenlerinde ya 1400 yıl öncesi gibi yaşamalarını yada bu topraklardan bir şekilde gitmelerini isteyen dinsel yobazlardır 2. 1400 yıl öncesi gibi yaşamak istemediği gibi 1400 yıl öncesi yaşamak isteyenlerin bu isteklerinden vaz geçmelerini olmadı bu topraklardan bir şekilde gitmelerini isteyen güncel yobazlardır. Her iki grup benim nazarımda “yobazdır.” Neden yobazdır? a) Çünkü her iki grubunda kendisi gibi düşünmeyene karşı hoşgörü duyguları olmadığı için yobazlardır... b) Bırakın az biraz empatiyi bu empatiyi yapacak beyin kıvrımlarından! Yoksun olarak adeta hayata “merabaaa televole” dedikleri için yobazlardır. Dediğim gibi bunların sayıları çok azdır, fakat ellerindeki silahlar öylesine güçlüdür ki ülke insanının geri kalanını adeta bir kukla gibi oynatmayı başarırlar. Bu grupların silahları nelerdir? 1.grubun silahı: Din ve korku 2.grubun silahı: Din ve korku Dinsel yobazlar: Dinin üzerinden insaoğlunun en zayıf noktası olan korkuyu kullanarak amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadır. Bu korku bazen “Allah’ın, Peygamberin emirleri” adı altında pompalanır, bazense “Allah sevgisi” adı altında çeşitli türlerde korkular pazarlanır. Bence şimdi burada en güzel soru: “ama, neden?” sorusudur. Sahi bu dinsel yobaz insanlar neden 1400 yıl öncesinde yaşamak, dahası “yok ağam paşam ben almayayım” diyerek yaşamak istemediğini yüksek perdeden söyleyen insanların da 1400 yıl öncesi gibi yaşatmak istiyorlar? El cevap: Herkes için, en iyi yaşam tarzının bu olduğuna inandıkları için. Güncel yobazlar ise: Kadının 1400 yıl öncesinde ki sosyal statatüsüne geri dönmesinden tutun, şerri rejimlerin kanlı yasalarına varıncaya dek insanoğlunun varolmasından itibaren hayatında yer alan “Yaşamsal alanına müdahale yahut tecavüze uğraması”korkusunu pompalamaktadır. Yine buradaki doğru soru “neden” sorusudur. El cevap: Herkes için, en iyi yaşam tarzının bu olduğuna inandıkları için. Eeee şimdi okurun tezcanlı olanının: “Demirhan efendi, Demirhan efendi bu iş bu kadar basitse? Ve olay sadece bu iki radikal grubun (sizin deyiminizle yobazların) çatışmasıysa? Bunca aklı başındaki insanlarımız, neden bu olayları bitirmiyor? Yoksa siz kendinizi pek bi akıllımı zannediyorsunuz da, bizim haberimiz yok?” dediğini farz ederek devam edelim. En başta dediğim gibi bu savaşın taraflarının kimlikleri sadece iki çekirdek grubunun dışında bulanıktır. Ezici çoğunluğunun inandığı dininin, tartışılmasının mümkün olmadığı kutsal kitabında insanoğlunun yaradılışını: “And olsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra da onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Ve sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir." (Muminun Suresi, 12-16 ayetler.) olarak anlatıldığı bir ülkenin insanlarını düşünün ve sonra kendinize bu bir avuç yobazın, sizin deyiminizle (bir avuç radikalin) nasıl oluyorda bu ülkenin aklı başında insanlarını adeta birer kukla misali oynatıyor? Sorusunu yöneltin Gelin isterseniz bu sefer el cevabı, Uganda da İsveç büyükelçiliğinin önünde yağda kızartılmış çöl faresinin, çiftini, 25 Uganda Şilingine satan Friedrich Nietzsche isimli Uganda köylüsünden alalım. İyi günler bay Nietzsche, efendim ben sizi Almanya dan arıyorum...bilmem hatırlarmısınız geçen hafta bir yazım için, sizden yorum rica etmiştim!??.. hatırladınızmı?..... Çok saolun sizi sormalı?.. Sayın okur, Nietzsche bey cevabı kese kağıdına yazmış arıyormuş az bekleteceğim sizi.................................... Evet duyuyorum..Siz söyleyin ben not ediyorum; Bence sizin ülkenin insanları, iki arada bir derede kalmışlar. “Çağdaş olalım” derken karşısına 1400 yıllık bir “DİN” olgusu çıkıyor. “Dindar olalım” derken yine karşısına milyon yıl! Yaşında insanoğlu çıkıyor. Kısaca anlatırsam “insanoğlu tuttu tanrıyı yarattı, ve sonra tanrı öldü..” Mısmıl olunuz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Demirhan Ocak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |