Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Avrupa açısı: Modern endüstri toplumunun sınırsız tüketim arzusunu taşıyan furyanın yakalandığı turbo kapitalizm kıskacından kurtarmasının ilk aşaması modern islam adı ile İslamı revize sürecine zorlamaya kalkışması tek yönlü değerlendirmeli. Bu oluşumu pratiğe yansıtmak isteyenler İslam ümmetinin değişik farklılıklarını ayırımcı tahriklerle tahribatınıda hesaba katarak. Öyle ki, Afrika’dan Asya’ya, Asya’dan Avrupa’ya yer ve zaman’a uygun kendilerini kamufulaj ederek arzularına ulaşmakta ısrarcı oldukları apaçıktır. Avrupa açısından diğer bir boyut ise: Euro-İslam teorisi ile asilmile olmuş müslümanları İslam’ın Avrupa’ya kazanımları olarak görmek istemeleri. Şunu demek istiyoruz. Geleneksel olarak İslami otoriteye inanmayan, hiç değilse sözsel kabulün ötesine geçmemesi için raysonel ideoloji ile doyum noktası denebilecek bir seviyeye kadar donatmak ve böylece salt akli değerlendirmelerin üstünde başka bir kaynağın insan hayatına yön vermesine gerek kalmadığına inandırarak, geçmişin ’’Hırıstıyan kültürü ile aynileştirmek. onu (İslamı), belli bazı ritualler özürlüğünün ötesinde kalan kısmını süreli mahkum etme çabaları ile fert ve toplumu şüphecilikle içiçe bir Avrupa-i müslüman protipi oluşturmak’’ Toplumsal ve siyasi alana talip olan bu hareket özellikle aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya olarak her iki kitleye yönelik faaliyet göstermekten içtinap etmiyor. Sözkonusu akım düşüncelerini modern dünyanın gereklilikleri diye ısrarcılıktan taviz vermek istemiyor. İslam’a salt akli yaklaşımla kuram koymak istemekten çekingen olmadıkları gibi. İlahi mesajların muhatapları olan ilahi şahsiyetleri yalnızca tebliğ görevi ile sınırlandırmak istiyor. Risaleti eylemlerde netleştirme metodunun günümüzde pekte geçerli olmadıklarını. adeta peygamberlerin görevleri ilahi mesajları kitleye sözsel ulaştırmaktan başka bir görev taşımadığını kabul ettirmek için ısrarcı davranmaktadır. Düşüncelerine dayanak bulmak için, aydın ve aynı zamanda bir toplumbilimci olan Ali Şeriati’den esinlenmeyi de ihmal ediyor değiller! Bu konuya en açık örnek; İhsan Eliaçık'ın İslami değerlendirmeleri pozitivistçe yaklaşım olduğu.’’ Ancak yazılarını pozitivizm adıyla önce islamda bir boşluk varmış gibi bir günah yaratarak! Ardından çalışmasını yarattığı göre değerlendirmesi bize bu sözü söyleme hakkı tanıyor. Kaldıki kendisine ait gibi lanse ettiği görüşler islam tarihini birazcık olsun okuyup araştıranlara muamma değildir! Bu tür düşünenler ilahi mesajın önüne geçmek isteyen pozitivizmin ne anlama geldiğini acaba gerçekten biliyorlar mı? Bilmiyor değiller. Ayrıca pozitivist düşünmek yanlış mı? Değil elbette, ancak nere ye kadar? Sınırı nedir? Bu sınırı kim belirler? Pozitivizm düşünmenin hayatımıza olumlu katkıları olamaz mı? Zaten pratik hayattaki bir çok yaklaşımlar pozitivist düşünme biçiminin ürünü değilmi? Bilmeden ret etmenin ne anlamı var? Batının ürettiği kavramları anlamadan/tartışmadan İslami karşılığı ile doku farkılılığı olup olmadığını tespit etmeden, yalnış addetmek ne kadar doğru bir yaklaşım?! Bütün bunlar kendi sahasında farklı bir çalışmayı gerektirir. Bilinen bir hakikat olarak asıl amaç son yüzyılda eylemde kendisini ıspatlayan canlı islam olgusuna alternatif oluşturmak! Medeniyet ve Modernizm: Medeniyet ve Modernizm kavramları genelde anlam kargaşası arasında kendisini yeterince ifade edememiş olarak karşımıza çıksa da, bu sorunun gerçek müsebbibi ve kargaşadan meydana gelen boşluktan kimler neyi nasıl kimin adına ne kazandırmak istemiş? Halklar nezdinde kendisine yeterli alan bulmuş değil. Sözü edilen iki kavramın ortak noktaları aranmış ama uzlaşabilirliliği ve sağlıklı bir zemin olabilirliliği gerçekci bir yaklaşımla irdelenip irdelenmediği de tekrar farklı bir çalışma gerektirir. Bizim değinme zorunluluğu hissetiğimiz bazı noktalar, medeniyet; taşıdığı “Tin“ ve asaleti ile üstünde bina edilegeldiği kültür mirasını, dini ve edebi bağların meydana getirdiği sosyal güzelliği bünyesinde barındırır olmasıdır. Buna karşın modernizm ise; Üstün değerlerle donatılıp Kerim olarak yaratılan insanı sonsuz bir istek ve zevk için tüketen, tükettiği içinde yeniden üretmek zorunda kalan kısırdöngü bir sistemin sıradanlaştırdığı canlı türü olarak görmek ister. Bu sistem neredeyse tüm dünyayı bir ahtapot gibi sarmış ve İlahi nefha taşıyan Ademoğlunu makinaya teslim etmiş. Bu tür insanlar, hayat stili olarak kendisinden başka kimseye sorumluluk hissi taşımayan, karşının hukukunu kendi menfaati ve toplumun değerlerine karşı sorumsuzluk özgürlük anlayışı ile yok etmeye çalışan, egoist anlayışın vazgeçilmez ürünüdür. Müslümanların büyük sorunlarından biri ise; Batı emperyalizmi tarafından içi boşaltılmak istenen islami medeniyetimizin yerine, evrensel kültür diye modernizmin yerleştirilmesi ve tabiiki bununla, yeni dünya düzeni denilen sömürgecilik ve tüketici toplum versiyonunu kalıcı kılma isteklerini yeteri derecede anlayamama ve alternetif olarak islami çözüm üretememe. Öte taraftan kendi öz değerlerine yeniden dönüşte ısrarcı olanlara ise karşının yönelttiği tutarsız itam ve yakıştırmalara aldanma anlayışının yaygınlık dalgasından kurtulamaması. Elbette bu sorununda kendisine ait siyasi ve sosyolojik etkenleri olduğu söylenebilir. Fakat bu konu da bizim bu çalışmamızın dışında kalıyor. Çağın sorunu: „Onlara ayetlerimiz okunurken dediler ki. Duyduk, dilersek biz de buna benzer sözler söyleriz ve bu, eskilerin masallarından başka bir şey de değil“ 8/31 Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde islami hareketlerin yoğunluk kazandığı ve buna paralel olarak toplumların bünyesinde daha önceden ’’nüve kurum’’larda üstenen batı yanlısı aydınların kendini aşmaya çalışan müslüman halkların önüne gizli set diyebileceğimiz bir tavırın özelliklerinden olan „idol“ olma tutkuları ve özislami aydınların bulunmadığı yerlerde, nispeten başarı sağladıkları ancak yeniden kendisi olma iradesinde ki gayret ve fadakarlıkları ile geriye dönüşü olmayan bir rota belirlemeyi başaran islami aydınların aşmaya çalıştıkları sorunda ne yazıkki yine kendisi açısından gizli idolü en büyük engeli olup çıkıyor! Özellikle geçmişte ve bugünde hala devam eden, Müslüman alim ve aydınların (dolaylı/dolaysız) batının aydınlanmasına bilimsel çalışmalarının müsbet katkısı inkar ve reddi tartışma kabul etmeyecek şekilde açık olmuştu, olmaktadır. Nitekim bugün Amerika ve Avrupa üniversitelerinde sayısı bir hayli kabarık rakamlara ulaşan islami kimlikli düşünür ve bilim adamları var. Bu şahsiyetlerin başarıları ne yazık ki medeniyetin hizmetine sunulması gereken buluş ve yenilikleri Modernizme hizmet etmekle övünedursun! Ancak batının aydınlanma çağı aydınları bu yönüyle islam dünyasına etkisi menfi olmuştur. müslüman dünya sonunda modernizme teslim olmuşsa da bu tesilmiyetten önce ciddi manada direnmeyide bilmemiş değildir. Şu an ise bilindiği gibi modern dünyaya tamamen teslim olmuş bir vaziyette de değildir. Azımsanamayacak bir kitle geleneksel (gelenek menfi ve müsbet olarak iki anlamda kullanılabilen bir kavramdır. Menfi boyutu ile değerlendirdiğimizde İslam aleminde kendi içinde sultanlara ve saltanatlarına hizmet için yarışan bir din anlayışının hakim olması için çırpınıp didinen geleneksel saray mollaları. Müsbet boyutu ile kullanıldığında ise batı ve batıcılara karşı özünde kalması için mücadele eden genelde batının tuzaklarına düşmeyen kanaat önderlerinin yönlendirdiği anlayış ve hareketler) ve müspet toplum biçimini yaşatma gayretindedir. Burada eklemeyi uygun gördüğümüz bir konuda şu olmalı ki. İslam dünyasında batı yanlısı entelletüellerin kör taklitlerinin neticesinin getirileri yabancılar için bulunmaz bir fırsat doğurmuştur. Üzücü olan bu tür yalnışlıklar sonuçta modernizm sürecinin islam alemindeki ateşleyici rolünü üstlenmiştir. Özellikle osmanlı ’’Jöntürkler’’i yadsınacak derecede başı çekmiştir. Bunun yanı sıra İran ve Mısır da aynı süreci yaşamıyor değildi. Tradisyonal/geleneksel islam dünyası kendi asli değerlerini, kutsal kavramlarını, kendisini dışlayan modern dünyaya bırakırken, batının dayatmasından önce kendi içindeki batı yanlılarının azımsanamayacak sayısı ve özverili çalışmaları ile kucaklaşan bir çok düşünür, modernizmi insanlığın sapmasından ziyade kurtarıcısı olarak kabul etmelerinden kaynaklanmıştı. Siyasi boyut ve Sömürüye hizmet Yeni İslamcılık denilen modelin bir anlamda ’’ılımlı islam’’ diye telafuz edilen ve özellikle batı siyasi erkinin islam dünaysına sunmak istediği ve öteki adı modern islam olarak topluma algılandırılmak istenen model miydi? Modern islam bize göre batılılaşmış islamdır. Batılılaşmış islam derken batının çıkar ve menfaatlerine destek olan, siyasallığını yitirmiş, dünün saltanatlarının yaslandığı koltuk islamı bir anlamda! Modern islamın öteki adı günümüz siyasi terminolojisinde Amerikancı islamdır. Özislamın deforme edilmiş versiyonunu batılılara beğendirme, Hırıstiyan dünyasındaki İncil’in kateşizmi, ’’reforme edilen İncil’’ örneği gibi Kuran-i mesajların içeriğinden sıyrılıp modern kavramlar öncülüğünde(Batı pradigması) Kateşizmleştirme hareketidir bir anlamda. Nitekim -ABD ve İngilterenin istekleri doğrultusunda- dıştan böyle bir talebin var olduğu gizlilik olmanın ötesinde resmi istekler haline gelmiştir! Siyasal islamcı çevreler bile dıştan önerilen bu yeniliğe karşı yenik düşüyorlar! Batı'nın dıştan dayatmasınadan ötürü siyasalıkarından ve muhafazakarlıklarından, dahası kalıcı ve değişim kabul etmeyen değerlerin (örnek tesettür)den dahi ödün vermeyi maslahat gereği normal karşılar olmuşlar. Şu anda islam dünyası ’’Evrensel islami hareketler’’ olgusu ile dışarıdan dayatılmak istenen ılımlı (modern) islam dünyası arasında bir anlamda tıkanıklıkve fikri çatışma devresine girmiş, kilitlenmek üzere olan bir süreci yaşıyorsa da siyasal islamın eylemdeki onurluluğunun getirisinden ötürü tercihten öte kararını doğrudan yana koyacaktır. Batılı teorisyenler ve islam dünyasında islam inkılabı ile birlikte hızla ilerleyen Siyasal islam rüzgarına karşı üretilen ılımlı islam aydınlarının, Türkiye kanadı olarak. 1- Ali Bulaç, mensubu olduğu camia’nında fikir öncüsü olarak modernist düşünceye yatkınlığı. 2- İhsan Eliaçık ki, daha ziyade pozitivist düşüncelere öncülükle sorumluluk üstlenmiş. 3- Yalçın Akdoğan. Aynı zamanda AK Partisinin de ılımlı islam projesinin uygulamasındaki teorisyenleridir. Söz konusu zevatların haricinde elbette bilinen bir kısım entellektüellerde sayılabilir. Ancak konumuz açısından birer prototip yeterli olmalı Rasyonalizmi çok ustaca kullanmasını bilen yetenekler olarak; içinde bulundukları yeni ekolle, kendi açılarından İslama yeni bir yorum getiriyorlar. Yeni akımın bu öncülerine göre Siyasal İslamın iflası ilan edilmeli, 'Yeni İslamcılık'ın teorisi (oysa islam teori değil hakikattir) yaratılmalı ve bu dalgada öncülük yapılmalı . Özellikle yeni İslamcılık kavramının ideologlarından olan İhsan Eliaçık ve Ali Bulaç’ın bu alandaki çalışmaları dikatli bir şekilde incelenirse daha sağlıklı tespitler elde edinebileceğimizi bilelim…(devam edecek) Muhammed CAN Frankfurt 02.08.2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |