"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
Kürt aydınların kendi kadim geçmişini metodik eleştiri süzgecinden geçirmeden onun ontolojik açılımına ulaşmadan, elde edilen değerlerin bugüne kadar oluşturdukları ve kült haline gelmişliğini, özsel ve manipüle edilmemiş ilahi bilgi kaynaklarına sunup rafine etmeden, oluşturmak istedikleri Sosyo-kültürel ve siyasal hareketlilik, onlara modern dünyanın ilmi ve siyasi perspektifinde üstlenmek istedikleri tarihi misyona engel olacaktır. Kur-an öğretilerine kendini muhatap alan kişioğlu için o andan itibaren, geçmiş jenerasyona ait mitlerden arınmayı önem ve özenle salık verirken, yine aynı önem ve özenle geçişin doğru değerlerine aşinalığı da zorunlu kılar. Kürt İslamcı aydınların geçmişe dönük Biraderlik sloganlarıyla Kürt halkının geleceğini başkaların değerlerine endeksleme gibi bir vebali taşımayı iftihar olarak taşıma lüksünde görüyor değillerdir! Rüştüne ermişlerin genetik ayniyete rağmen, Evebeyn’lerin mahiyetinde sosyal, dini, ekonomik sair gerçekliğinde vesayet ile yürütme olgusunun kınanmışlığı Dinsel vurgularla betimlendiği halde, Kürtlerin sosyal statülerinin başkalarının belirleyeceği kıstaslarla düzenlenmesi tabii doğallıktan çok uzak duruyor. 20. yüzyılda oluşturulan Türk ulusunun şekillenme kurgusundaki Demokratik oluşum senaryosu, kendini dayandırdığı bürokrasi ile onu himaye eden militarist gücün dayatması ile şekillenen, Türk milliyetçiliğinden ziyade, paradigmasındaki eksikliklerden yerini faşizme bırakmıştı. Oysa Batıdaki Demokrasi ve faşizm anlayışı ile Türkiyede ki demokrasi ve faşizm anlayışı farklı tanımlamalıydı. Batıda Demokrasi anlayışı kendine has paradigmasını dıştan beslenmeyen entelektüel ve avamın bileşimi ile anlam bulurken, Türk demokrasi anlayışı Batı terimlerinin teorik algısından öteye geçememiştir. Burada Kürtlerin farklı bir sınıf olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Kürtlerde hala Binlerce yıllık kültürün otantik ruhun nefesi ile soluyan hayat var. Böylesi bir hayatın tabii yapısında ise Feodalizmin baskınlığını görmek zor olmayacak. Geçmiş Kürt kültünde ki “birey, Toplum, sınıf, egemenlik ve bu olgunun nihai hedefi ile günümüzdeki hedef tanımlanırken bu gerçekliği görmezlikten gelmek sorunu mutasyonlaştırır.” Böylece ulus devlet kavramı tarihsel diyalektik açısından zorunluluk olarak kendini his ettirmeyi başardığında sözü edilen tarihsel diyalektikte yeri olmayan Kürtlerin bu aşamayı olgunlaştırmadan modern dünya ile sağlıklı ilişkilerde bulunmak için nasıl entegre olacağı sorununu doğurur. Bunun içindir ki Kürdistan gerçekliğini Ortadoğu da sağlıklı anlamak, İslam ile bölgedeki İslam kültüründen etkilenen yerel dış yönetimler ayrı değerlendirmeli. Yerel dış yönetimlerden önyargılarını kaldırmayı beklemeden, Kürt aydınları otantik geçmişinden sağlıklı analizler üretme sorumluluğunu üstlenmeli. Bir balkan imparatorluğu olan Osmanlıdan kalma, duygusal söylemden öteye geçmeyen sözsel Din kardeşliği veya ümmet telalığı, pratikte Kürt toplumuna bedel ödemekten öteye hiçbir dönem getiri sağlamadı. 20. yüzyılda Kürt ulusal mücadelelerinde bulunan hareketler haklı olarak Kürtlerin İslam dinini kabulünden sonra ağır bedeller ödediklerini söylemleştirdi… Oysa vicdan ve hür akıl ekseninden çıkılmadan tarihi diyalektiğe inilseydi, söz konusu İslami akide ve anlayışın bu anlayışın getirdiği uygulamaların, Arap Türk ve Fars egemen yönetimlerin dini istismardan kaynaklandığı birlilerdi! Osmanlı saray gücü egemenliği altındaki İslami halkları yarı dini sistemle yönetirken balkanlar ve Avrupa’nın hâkim bölgelerinde tamamen İslam dışı sistem geliştirmişti. Çünkü Osmanlı İslamının fıkhi ve hukuki bilgi kaynağı geriye doğru Selçuklu, Abbasi ve Emevilere dayandırırken, orta Asya steplerinden otağını kaldırdığında yanında taşıdığı güç felsefesini heybesine almayı ihmal etmemiş, gittiği coğrafyanın kadim medeniyet kültürünü imha inkar etmeden önce kendine has inancını İslam’la harmonileştirip, saltanat İslamının halkasına bağlamasının ateşli savunuculuğunu ispatlıyordu. Osmanlı bunları yaşayıp yaşatırken; Batı dünyası “eski Helen dünyasının her bir köşesinden davet edilen bilim adamlarıyla birlikte Yunan biliminde en önemli”(1) Filozoflar yetiştirmesine üs olmuş Tigranakert’in(2) ürettiği felsefeyle geleceğini şekillendiriyordu. Osmanlı tarihi konusunda gerçekçi yaklaşımları fark etmeksizin bir kenara bırakarak, günümüzdeki resmi ideolojinin paralelinde bir Osmanlı İslam portresi çizmekte ısrarla direnenlerin, Osmanlı İslamından her zaman dünyayı kurtaran ‘öncü güç İslamı’ formülleri üretilmiş. Bütün bu olan bitenlere karşı Kürt Entelektüellerin tavrıları nasıldı? İslam coğrafyasında kardeşlik ilkesi hiçbir zaman zemin bulmadı bu konuda en açık örnek Afrika’dan Asya’ya kadar uzanan İslamlaşmış belgelerin istismar amaçlı istilasıdır! Kürt sorununda söz hakkı bulunan İslamcı bir Kürt aydının; “Bizim Kürt meselesini çözmek için, başkalarından bir model almamıza gerek yok, 1300 yıllık İslâm tarihi yaşanmış bir model olarak önümüzde duruyor zaten! Buradan bir model çıkartabiliriz.”Şeklindeki açıklaması, kedilerine mevcut Türkî Cumhuriyetlerin varlığı ile onlarca Arabî kavimlerin oluşturduğu farklı devletlerin 1300 yıllık tarihi süreçleri ile ne kadar bağdaşabileceği dir? Böylece: 1-Ümmet 2- Ulus 3-Medeniyet Sair kavramlar, Kutsallar ekseninde yeniden tanımlamaya ihtiyaç duyar hale gelmiş olamaz mı? Yüzlerce yıl önce feodal/otantik ruhların üflediği vehimlerle yapılmış tanımların getirdiği olumsuz sonuçların kaçınılmaz değişim zamanını görmeli değimliyiz? Dipnot ve açıklamalar: 1-Andrew Collins Meleklerin küllerinden /Avesta yay- s.239 2-Tirganakert: Bu Şehir Roma lejyonlarınca General Lucollos öncülüğünde MS. 69 yılında talan edilmiş nitekim II. Halife İslam ordusunca Kürdistan istilasında şehir sönük bir halde yaşam mücadelesi variyordu. Kalıntıları Siirt yöresinde gün yüzüne çıkartılmayı bekliyor. Üstad Şeraiti’nin; "Yunan medeniyetini de hicret eden KÜRTLER’in kurduğu bir medeniyettir. Kürtlerin Yunana gitmeleri ile başlamıştır. Hepsinden önemlisi ve açıkçası "Çağdaş Amerikan Medeniyetidir": "Çok ilginçtir, hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede Beynen Nehreyn'den Batı söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha önce dediğimiz gibi "Yunan medeniyetinin kaynağı KÜRTLERE dayanır. Kürtler iki nehir arasında yaşamaktadır. Mezopotamya, dünyanın kültür, medeniyet ve felsefenin merkezidir. Riyazi bilimlerin ilk gelişme gösterdiği yer bu iki nehir arası bölgedir.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |