Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis |
|
||||||||||
|
Ağlar, susarsınız. Kırılır, susarsınız. Canınız yanar, susarsınız. Ve bir gün Susar ve gidersiniz. Arkanıza bile dönüp bakmadan sessizce yol alırsınız buğulu gözlerle. Vazgeçmek, unutmak istersiniz. Kimdendir bu kaçış? Nedendir aslında bilmezsiniz. Giden mi olmuşsunuzdur, kalan mı çözemezsiniz. Kırılırsınız, kırık dökük öylece kalakalırsınız bir başınıza, her kırık içinizde öyle derin yaralar açar ki, kaçarsınız… Kaçtıkça daha da derinleşir yaralarınız, derinliklerinde kaybolursunuz yüreğinizin… Ne zaman sonra fark edersiniz ki buralar en güvenli yerlerdir. Kapatırsınız yüreğinizin kapılarını, mühürlersiniz. Ben… “Ben” dersiniz “kendi kendime yeterim, sararım yaralarımı, kırıkları temizlerim, yaralarda zamanla iyileşir, kimseye ihtiyacım yok benim. Hele ki ona… Hııhh… Ben yoksam o kim ki, ben varsam var o da. İçimdeki bu “aşk” olmasa, bu özlem, hasret olmasa ne anlamı var…” derken büyük konuştuğunuzu anlarsınız. Önceleri umursamaz dolaşırken ortalarda, adım attığınız her yerde izlerden kaçmakta zorlandığınızı fark edersiniz. Şehrin her yerinde adımlarınız, gülüşleriniz, gülüşlerinizden çok kavgalarınız, uzaktan da olsa duyduğunuz melodiler… Gitgide daralırken yaşam sınırlarınız, bir gün fark edersiniz ki adım atacak yeriniz kalmamış. Bir sokaktan kaçarken öbüründe yakalanmışsınız. Bir melodi diğerini çoktan yakalamış… Susarsınız… En ağır geleni de bu olsa gerek. Çünkü kaçarsınız. Susmak da kaçmak gibidir aslında, ama ağırlığını taşımak zordur. Sustukça içinizdeki isyanlar büyür. Fırtınaları dinmez bir türlü yüreğinizin, oradan oraya savrulursunuz. Gizli bir mavinin derinliklerinde bulduğunuzda kendinizi artık çok geçtir. Çabalamaktan vazgeçer, yenilgiyi kabul edersiniz. Bu da yetmez… Anlarsınız ki kabullenmekte yetmeyecektir. Aynı şehirde aynı havayı solurken, aynı sokaklarda ayak izlerinizi bırakarak peşi sıra yürüyemez… Aynı gökyüzüne bakıp, aynı mehtabı izleyip, aynı yıldızlara bakıp… Off. Gitmelisiniz bu şehirden. Gidersiniz… Aylarca başka başka şehirlerde nefes almaya çalışırsınız. Kaçar… Gidebileceğiniz, yaşayabileceğinizi sandığınız şehirler bulursunuz. Olmaz, kaçtıkça daha çok yakalanırsınız. Ne zaman yüzünüzü çevirseniz gökyüzüne aynı gökyüzü, aynı yıldızlar, ay… Ay yerinde sabit. Volkanik patlamalarına esir olduğunuz zamanlar, nice yaşlar yetmez alevlerini söndürmeye gönlünüzün. İçinizde yeşeren ne varsa bir bir yanar, ama izleri yangınından daha da acıtır canınızı… Yine susarsınız… Yine de susarsınız. Yakalandıkça suskunluğunuz büyür içinizde. Sustukça sancınız artar. Geçer sanırsınız, kurtulurum sanırsınız bu ızdıraptan. Yoksa kıyacaksınızdır canınıza o olacaktır. Bunu yapmazsınız bilirim yapamazsınız ama içinizdeki sızının da yaptığı bundan farksızdır. Diri diri gömmediniz mi kendinizi o toprağa. Selâsı okunmadı mı şehrin en büyük camiinde. Cenazenizi kaldırmaya gelen bile olmadı, musalla taşında öylece yatarken. Bir hoca, etraftan tanımadık yüzler. Arada gözleri yaşlı dolaşırken yolda karşılaştıklarınıza benzeyen ama bilmediğiniz, hiç görmediğiniz o yüzler. Allah rızası için gelenler, hepsi hepsi birkaç kişi işte. Üzerinize atılırken toprağınız sizden başka ağlayan yoktur, kimsesizler mezarlığına defnederlerken… Mezar taşında adı yok, doğum tarihi bile belli değil. Şaibeli bir ölüm sizinkisi… Faili meçhul bir cinayet… Dönersiniz… O şehre yeniden dönersiniz. Gücünüz mü kalmamıştır, sahi nedir sebebi bilemezsiniz ama dönersiniz. Şaibeli de olsa ölümü, toprağa verdiğinizi sandığınız o beden sancılarıyla yeniden canlanır… Kaçmakla olmayacağını anlarsınız sonunda. Nereye giderse gitsin, insan kendini bırakamıyorsa ayrıldığı yerde, aklı da düşünceleri de onunla geliyorsa ne yazık ki çözümü olmaz kaçmanın anlarsınız… Bununla, bu sancıyla yaşamayı öğreneceksinizdir. İçe dönük yaşamak yerine, hayata başka bir pencereden de bakabilmeyi öğrenecek. Bunu da denersiniz. Yeni bir iş, yeni bir çevre, yeni insanlar, kurslar, sosyallik adına yapılabilinecek ne varsa. Tamamen kontrollü bir hayat. İnsanlara yaklaşımlar mesafeli, ama dost sohbetlerine katılacak kadar yakın. İstemeseniz de üzerinize üzerinize gelen aşk adımları… Bu da mı işe yaramıyor ne? Ne yöne baksanız aşk dolu sözler, ille de aşk... Hüznün gözlerinizdeki yansımasını, farklı farklı değerlendirenler… İçiniz yanarken, mutsuzluğunuzu anlamayacak kadar kör gözler. İnsanlar aşka bu kadar mı susamış? Ya da bu kadar mı basit bu duygu? İlk gün hoşlanıp, ikinci gün sevip, üçüncü gün aşkından ölenler ne kadar da hafife aldılar hislerinizi. Sizi anlayamayacak kadar bencillerdir. Tekrar denemek istersiniz, hayata ve aşka tekrar merhaba demek. Birini sevebilirsiniz yeniden. Sahi sevebilir misiniz gerçekten? O kadar büyüktür ki bu duygu içinizde, değmeyecek biri uğruna harcadıklarınızı düşününce bir başkasına o şansı vermemek ne büyük hatadır. Denersiniz bir şans verebilmeyi, bunun için önce dinlersiniz… Önce onları dinlersiniz. Birini sevebilme ihtimaliniz var mıydı? Olmalıydı… Konuşmalarına, kendilerini anlatmalarına fırsat verirsiniz. Başkasından duymaya hazır olmadığınızı bile bile o sevgi, aşk sözcüklerinin kulaklarınızdan kalbinize inebilme ihtimaline karşılık sessizce dinlersiniz. Öyle bir duvar örmüşsünüzdür ki kendinize, değil kulaklarınızdan kalbinize inmesine izin vermek, gözleriz başkasını bile görmüyordur anlamazsınız. Her geleni onun yerine koymaya çalışırsınız… Ne büyük hata… Her şeye rağmen inanmak istersiniz, olmaz. Yine olmaz… Yapmacık aşklarıyla kumdan heykeller gibi karşınızdadırlar. İlk rüzgarda ve tek dalga da yerle bir olurlar teker teker. Ve yeniden susarsınız. Suskunluğunuz başkalarının öfke sebebi olur. Kendilerini korumanın yolunu sessizliğinizde ararlar. Gözleri aşkla bakan kimseyi göremezsiniz. Sevdiğini söylerken yüzü kızaran, gözleri parlayan, avuçları terleyen… Yüreğinin kuşları insanı ele verir. Bu insanlar aç kalınca o kuşları vurup yiyenlerdendir belki de kimbilir. İşte hazin son… Susmak yegane çare. Sustukça içinizdeki ses daha da yükselir, çığlıklarını duyduğunuzda da yağmurlara bırakırsınız kendinizi. Bilinçsizce yürürsünüz şehrin ıslak sokaklarında. Hangisidir sizi sırılsıklam yapan bilemezsiniz. Yollar hep aynı, ayaklarınız hep aynı yöne gider. İçiniz de öyle her şeye rağmen fütursuzca ona akar. “O”na hissettiğiniz şeyin adını koymakta hâlâ zorlansanız da, aylar sonra “O”nu birlikte yürüdüğünüz yollardan birinde, tek başına yürürken gördüğünüzde hissettiğiniz şeyin “ACI”dan başka bir şey olmadığını anlarsınız. Gururunuz baskındır, yılların gurursuzluğuna inat. Vazgeçtiğiniz sevgisi değildir, siz “O”ndan vazgeçmişsinizdir… “O”nu yokluğunda sevmek daha az acı verir… “Sevmek” seviyor mu diye sormazsınız bile, seviyordur, sevmiştir elbette… Bazen sadece sevmek de yetmez, sevmeyi de bilmek gerek anlarsınız… “O“ yokken bile hâlâ sevebilmek… Canınız yansa da, “O” çoktan başka limanlara demirlese de sizinleyken bile, laftan anlamaz işte o gönül, seversiniz yine de, hak etmediğini bilseniz bile… İçinizdeki o yemyeşil bahçe darmadağın olmuştur, sanki yırtıcı sürülerce yağmalanmıştır. Ne filizler kalmıştır yerlerinde, ne kelebekler, ne de kuşlar… Kurak, bir çöl misali… Dolup dolup taşan yaşlarla sularsınız gönlünüzün kuraklıktan çatlamış topraklarını. Size kalan koca bir hüzün, birkaç damla gözyaşı, kırık bir kalp… Bir daha sevemeyecek, güvenemeyecek, yorgun… Kapanmayacak bir yara ve mühürlü bir yürek… Yine de susarsınız ya işte… 24.09.2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Dilek Şengel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |