"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
…‘bazen her şeyi sadece Sezen Aksu bilir’ dedi kadın. Usulca yükseltti müziğin sesini… başka türü bir kırgınlık, ümitsizlikle dağlanmış bir kalbin vahameti sindi odaya. Balkon kapısının aralığından hafifçe esti rüzgar perdeleri havalandırarak. Yine de uçurtma bayramlarını bekleyen solgun yüzlü çocuklar gibi şendi odadaki bütün resimler. Ayna, paslanmaya yüz tutan bir aşkın ağırlığına dayanamayacak kadar çok mutsuz kadın yüzü görmüştü. Uçan fillerin hayalleriyle büyümüştü kadın. Adam çalılardan atlara binmişti. Sevimli bir yavru kedinin yüzünde bulmuşlardı birbirlerini. Mavi ve kırmızıya boyanmış eski bir kayıkla rakının verdiği gamsızlığa doğru yola çıkmışlardı aynı günün gecesi. Kadın odaya pusu kurmuş lal çığlıkların inadına konuştu: - İçimi kanatmak için tırnaklarımı kalbime batırıp, bir elmasın tiz seslerle parçaladığı cam bir hayat geride bıraktığın. Oysa güzel düşlerime saklayacaktım seni, nisan yağmurundan sonra gökkuşaklarımın altına uzanacaktık, kağıtlara hayaller çizip gül saksılarına gömecektik. Sonra büyük, affı zor günahlarımı anlatacaktım sana… Bazen ancak bir kertenkele kadar cesur olabilir erkek dediğin kişiler. Büyük cümlelere ya sağır olurlar yada cevap veremeyecek kadar korkak ve aciz… - Uzun geçse de gece sağ sağlim çıkabilirim sabaha. Üzerini örttüğüm üşümelerim, ısmarlama gülmelerim, yedeği daima ‘hazır ol’da bekleyen itaatkâr ihanetlerimin tanığıdır belki… Her kadının iç sesi ayrı bir hikayenin ilk can atışlarını büyütür monologlarında. - Sen, bir kadeh ucuz şarapsın, - Sen, bütün güzel masallarının kötü adamısın, - Sen, kendimi uçurumdan aşağı attığım ve hızla yere çakıldığım rüyalarımsın, - Sen, yazmaktan vazgeçtiğim hikayelerimsin. Adam kadının can çekişmelerini gördükçe kızdı Tanrıya. Çünkü insan eli değmemiş bir çaresizlikti bu. Çıkmaz bir sokakta kapana kısılmaktı. Adam bir bardak çayın deminde kaybolmak istedi. Adamın onuru bir küp şeker gibi eriyip yok oldu kadının karşısında. Yine de konuşmadı, yine de sustu, yine de söküp attı artık bir paçavraya dönen kalbini. Kadın uslanmaz bir katildir böyle gecelerde. Kana, ölüme doymaz, sözleri ardı ardına ekleyerek başka kurbanlar arar kendine… - Sen, sevdiğim filmlerin beni en çok acıtan sahnelerisin, - Sen, bildiğim bütün büyük hayallersin, - Hatırlamaktan korktuğum geçmişimsin, vişneli dondurmamsın, Siya Wan’sın… Adam burnuna çalınan fesleğen kokusuyla irkildi. Kadın gözyaşlarını sildi. Adam günahının affedilmeyeceğini biliyordu, kadın yeni bir günahın eşiğinde durduğunu… Kapı kapandı, kadın eşikte kaldı, adam dışarıda…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çiğdem Güvendi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |