"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Bir de karanlık bir gecede yağan yağmurdan kalma hüzünlerim var. Karanlık hüzünler... Bir zamanlar adının öfke oldugu birazının kızgınlık oldugu ne varsa içimde , şimdilerde hüzün diyorum hepsine. Böyle başlıyor ögrenmeler... Şimdilerde susuyorum.Öfke ve kızgınlıgın getirdigi bütün cümleleri içimde bastırıp. Tüm içime batan dikenleri tek tek toplayıp yokmuş gibi davranıyorum, usul usul kanarken. Adını öfke koydugum gecelerden ögrendigim bu oldu. Çığlık çığlığa ne kadar acıdığını anlatmanın bir anlamı olmadığı. Bir kere kırmaktan korkmuyorsa karşındaki bir kez daha kırmaktan korkmuyordu, hatta bir kez daha... Dokunursan büyüsü bozulur sandığın rüyadan karanlık gecelere yağan yağmurlarla uyanıyordun. Ve yalnızdın... Ne elinin sımsıkı tutulmasına alışıktın nede sımsıkı tutulan elinin aniden bırakılmasına. Sonra bu hikayenin yinelenip durmasına. Kanatları vardı kalbinin uçacak sanırdın, meger yokmuş. Çırpındıkça yorgun düştü bedenin. Çığlıkların sustu. Hikaye yinelenmeye devam etti. Öfke çoştu önce. Sessizligindeki yıldırım düştü gökten...Bi kez daha cümleleştirdin içinden geçenleri,bi kez daha anlamasını diledin... Bu sefer anlattım sanırken kendini, eteklerinde ziller koşarken içindeki çocukla, anladın bi kez daha yanılmışlığını. Cümlelere inanıp kırılışını. Sevginin içinde barındıramadığı özensizligi. İçinde barındıramadığın özensiz sevgiyi... Tüm bunlar olurken hikaye yinelenmeye devam etti. Bi kez daha dedin, bi kez daha anlaşıldığını sandın bi kez daha yanıldın. Bi kez daha tutuldu elin, bi kez daha bırakıldı. Bi kez daha çoktun bi kez daha yok... En son Öfke sustu. Ne kadar canının acıdığının anlatmanın yolu yoktu, zaten anlamıda olmadı hiç bir zaman. Her özensizligin bir bahanesi vardı. Her bahanenin bir açıtmışlığı... Böyle devam ederken hikaye, öfke gitti... Ve hüzün... Hoş mu geldin hüzün... Hüznün ağrısı daha az degildi öfkeden. Daha suskundu, daha yorgun, daha durgun... Cümlelere inanmaktan vazgeçmedi ama kırılırken daha dikti başı. Her şeyi bırakıp gidesi vardı uzak şehirlere ve hiç gidemeyişi. Avaz avaz bağırmak isterken susuşu. Ayrılmak isterken bağlanışı... Tüm bu karmaşalar içinde kendini buldu hüzün... Güçlü degildi karşısındaki kadar. Aldatamazdı aldatılmışlığı kadar... Daha bi sustu. Uzağına düşmeyi diledi hayattan. Bİ gün dedi bi gün inanışındaki zalim kadar zalim olursa bugundür diyecekti sebebi. Bekledi... Etekleri zil çalarken ayağına atılan çelmelerden kurtulmayı, cümlelere inanışının yarım kalmamasını, yağmurun dinmesini, gecenin bitmesini... Bekledi... Hikaye hep aynı yerinden yinelendi. Zaman ilerlerken içindeki dikenleri tek tek toplayıp yokmuş gibi davrandı yeniden. Bekledi... Durgundu... Vazgeçmek üzereyken... İşte bunun adı hüzündür dedi, sustu... Gitmeyi diledi... Sustu...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Zuhal Demirci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |