Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Gazze katliamından ötürü İsrail’i adeta tek vücud hailnde protesto edip, Davos dönüşünde de Erdoğan’ı ikinci Fatih statüsüne yükseltenler, 1950’li yıllarda kardeş ülkeler arasındaki sınırlara döşenmiş mayınların temizlenmesi konusunda şayet aynı hassasiyeti gösteremiyorlarsa, dolaylı/dolaysız AKP’nin politikalarına destek olduklarını, değilse bu tür şaia’lara açık kapı bırakıyorlar demektir. Yukarıda yazılanların askıda kalmasını bizde isteriz. Şu halde İslamcıların AKP’nin İsrail’le ilişkilerinde karşı atakta bulunmamalarının geçerli sebeplerini İslami ölçüler içinde açıklamalarını bekleme hakkına sahip değilmiyiz? Laiklik ve Batı yanlısı olmakla övünen Türkan Saylan’ı İslam karşıtı olarak eleştirmek, elbette var olan hakikatin izarıydı. Ancak Saylan kadar kendi felsefelerine sadakatle hizmet edemeyen, etmek istemeyen İslamcıların ne gibi geçerli sebepleri olabilir? 1979’da gerçekleşen İslam devrimi ile birlikte islam dünyasının yeni bir sürece girdiğini hemen herkes kabul etti. Nitekim bu devrime sevinenler olduğu gibi, onu kendileri için Azrail gören çeşitli rejim ve iktidar mensuplarıda oldu... Amerika'nın Ortadoğu'daki varlığına İran coğrafyasında ölümcül darbe vuran siyasal islam devrimi, bir sembol olarak bölge ülkelerine ilham kaynağı oldu. Öyle ki, Türkiyeli müslümanlar olarak devrimi kendi özdeğerimiz olarak kabul edip, devrimin öncülerini bizden biri olarak görmeyi ihmal etmedik. Akabinde İsrail’i dize getiren bölgenin öncü vurucu kuvveti olan Hizbullah'ın zaferlerini göğsümüzü kabartarak, gıpta ile izler olduk. Dünyanın 4. Askeri gücü olmakla övünen İsrail’i, bir avuçla tarif edilen Hizbullah’ın kazandığı zaferleri, İsrail, ABD ve dünya ya sunmanın gururunu, İslam adına sünnüler ve şiiler olarak birlikte tattık. Emperyalizmle işbirliği içinde olanlar, sünnü geçinen ama gerçekte ne sünnü, ne şii, ne de İslamcıdır. İslam devrimden önce İran’daki Şahlık rejimi de, kendisini şii olarak lanse etmişti. Sünnü bir hareket olarak, ümmet'i İsrail’e karşı müdafa eden HAMAS’la ne kadar gurur duyuyorsak, şii’lerden olduğunu iddia eden geçmişin Şah ve Şahcı rejimine de o kadar kin ve nefret beslememizin gerekçesini iyi anlamamız gerekmez mi? Bağımsızlık ve hürriyetin gerekliliği olan onurlu duruş ve bu duruşu sergileyen ister sünnü, ister şii olsun herzaman iftihar ettik, gurur duyduk, onları her zaman destekledik. Seyyid Kutup ve Hasan el-Benna’a olan teveccühümüz de bundan dolayıdır. Aile fertlerinde dahi var olan farklı düşünceleri insan olmanın özelliklerine bağlıyabiliyorsak, İslami kelam ve fıkıh yöntem farklılıklarını, hiçbir zaman emperyalistlerin kullanabileceği siyasi argüman olmasına müsaade edilmemesi gerektiğini göremeyenler, nasıl İslam dünyasının sesi olabilir ki? Şimdi gelelim Milli görüş camiasına. Bu camia, Türkiye’li İslamcıların geçmiş tarihinde olumlu/olumsuz önemli bir yere sahip. Sorun başarısızlıkla sonuçlanan Irak’ın, İran’a saldırı sonrası, yani 90'lı yıllardan bu yana, İslami ülkelerde geliştirilen komplo teorilerinin en meşhuru, Amerika'nın toplum mühendisliği ile yapacaklarına muhalefet etmeyecek, dahası ses bile çıkartmayacak iktidarları başa geçirmesi veya var olan dikta rejimleri daha bir muhkemleştirmek ile siyasal İslam’ın bölgeye yayılmasına engel olmasından başlıyor. 28 Şubat süreci ile Erbakan’ın ‘’54. Hükümeti’’nin alaşağı edilmesi de buna bağlıydı. Milli görüş iktidarına son vererek aynı hareketin içinden tekrar Türkiye'ye sunulan AKP, Irak’ta sünnü-şia, milyonlarca mazlum insanın öldürüldüğü, ABD’nin Irak’ı işgal etmeye başlaması, AKP'nin iktidarda olması ve bütün olanlara ‘körebe’ oyunu ile ilgilenmesi, ne ile açıklanabilir di? Aradan geçen süre, Amerika ve Siyonist İsrail rejimi’nin işgal ettikleri bölgelerden yenilgileri tatması, tüm dikkatleri İran ve şii-sünnü birlikteliğini bölmeye çalışıyor. Oyunun ilk figüranlarından olan Diktatör Mısır rejimi, vahabi zihniyetli Suudi krallığı ve Siyonizm’in sunduğu saltanatın zevk-u sefası içindeki Ürdün, bu oyundaki yerini baştan itibaren almıştı. Son figüran olarak, sıra Türkiye'ye mi geldi? Peki Türkiye'yi bu oyuna katmanın en uygun formülü ne olmalı? Bunun için en müsait yöntem halihazırda ki, kuru-sıkı milliyetçilik damarların kabartılması ve Osmanlı saltanat devlet geleneğinin oluşturduğu uysal sünnü anlayışının devreye sokulması. Osmanlı geleneğinin içi boşaltılmış sloganlarıyla şii-sünnü birliğini hazzetmeyen, emperyalizmle işbirliği yapanların sundukları yeni siyasi akımlar mı? Bu konuda geçmişte anti-komünist geçmişiyle övünen İslamcı yazar, cemaat ve kanaat önderleri, 90’lı yıllardan sonra kendilerini içsel muhasebeye tabi tutmaları ve tezkiye etmeleri ile geçmiş süreçteki mücadelelerin esasında kime ve ne adına hizmet ettiklerinin kritiğini dahi yapamamanın verdiği eziklik! Aynı cenahın genlerine işlemiş yeni hizmet anlayışı ile ne denli hazır olduklarını görebiliyormu yuz? İslam dünyasındaki sünni saltanat ideolojisinin mimarlarının köklü geçmişi, Emevi handeanlığı ile başlar. İslamı saltanatla özdeştirebilmenin mutluluğunu tatmış olmalılar ki, sözkonusu devlet geleneği, İslami iktidarın adeta babadan oğula geçişi ve ölene kadar devletin yegane sahibi olma hakkı ile dini kendi tekellerine almanın yollarını başarmışlardı. Öyle ki, İslam ümmeti’nin ilim pınarları olan ‘’masum İmamlar’’ın masumiyetleri eleştirilirken saltanat halifelerine düzmece övgülerle geliştirilen masumiyet, ‘’mutlak masumiyet’’ statüsüne dek yükseltildiğini ne yazık ki, göremez olduk. İslam dünyasında, vahdetin önündeki engeller konusunda mezhepsel yazılar çıktıkça, bu konunun neden gündeme getirildiği konusunda endişe eden İslam dünyasının, farkında olmak zorunda olduğu özellikler. Bu cümleden; ‘’Türkiyede Milli görüş camiası’’ Numan Kurtulmuş’la yeni bir vizyon oluşturmak istiyor. Kurtulmuş, camia içine yuvalanmış bazı şahısların, (oluşumu asıl hedefinden saptırma rolünü üstlenmişleri) diskalifiye etme çıkarımını herhalde yapmıştır. Amerika ve Siyonist rejimin Ortadoğu’daki tahakkümü sona ermeye yaklaşmışken, İslami vahdet bilinciyle davranma zorunluluğu taşıyan Saadet’i potansiyel suçlu ilan etmek, elbette art niyetin ürünü olarak açıklanmalı. Kimi İslamcı yazarların kelam veya ilmi statü perdesine bürünerek siyasal İslam’ın kaynağı olan İmamiye ekolüne karşı insafa sığmayacak eleştirileri ilmi araştırmaların ötesinde farklı çağrışımları barındırdığı ayan beyan görülmekte. SP’nin içindeki bilinçli tahrikçileri, SP camiası tarafından bütünsel olarak destekleniyor intibaını almıyoruz. Saadet Partisinin (siz buna Milli görüş deyin farketmez); yeni lideri Numan Kurtulmuş’la yeni bir siyasi strateji belirlemesi gerekirken, resmi yayın organı statüsündeki gazetenin bazı yazarları Erbakan’ın, İran’a yaptığı ziyaretten sonra Formüla-1 yarışı hızında şii karşıtı yazıların yazması, sağlıklı düşünen akıllarda ciddi sorular da doğuruyor. Bunlar: 1- Acaba ‘’Milli görüş’’ kurulduğu günden, bugüne kadar var olan gizli güçlerden dolayı mı başarıya ulaşamadı? 2-‘’Cemaat’’ diye bilinen cenahın sızmaları, Saadet Partisinede mi müptela oldu? 3- ‘’Özgür KUDÜS’’ ve ‘’vahdet’’ deyimleri pratiğe yansımaya başlamanın arefesine gelince, camia’nın iç dünyasında ki, karekterin dışa yansıması mı oldu? ... ... Bu ve benzeri soruların cevabını, zamanla birlikte, Numan Kurtulmuş’un takınacağı tavırlar ve belirleyeceği stratejiler gösterecek diye iyi niyetimizi koruyarak. Özlem duyduğumuz vahdet’e doğru yol almanın zorluklarını, hep birlikte yüklenmekten geçtiğini de hatırlatmadan geçmeyelim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |