Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Haliç' in o, kıvrıla kıvrıla uzanan maviliğinden başlayarak anlatmak istiyorum; hafızama kaydettiğim o enfes görüntüleri. Bir koy ! Bir koy ki masmavi... O masmaviliğe karışıp, akasım geliyor köprülerin altından nazlı nazlı... Tıpkı Haliç gibi. Önce Boğaz'a, sonra Marmara' ya, sonra... Sonra o, uçsuz bucaksız açık denizlere; Altın Boynuzun o ışıl ışıl mavisini taşımak istiyorum. Özgürlüğümü o açık denizlere emanet bırakıp, geri dönmek istiyorum sonra, usul usul... Ve geri dönüp, Haliç' in sükunetine hapsetmek istiyorum kendimi tekrar. O sükunet ki... Arafa dönüşüyor Piyer Loti o sükunetle. Az aşağıda Ebu Eyyup El Ensari Hazretlerinin türbesi, türbenin yanında padişahların asırlarca kılıç kuşandığı Eyüp Sultan Camisi ve o cami ile iç içe geçmiş kabirler, türbeler, lahitler... Ve serviler... Mezarları ve camiyi çevreleyip, mekana uhrevi bir hava katan serviler. O uhrevilik ki... Ta yukarılara kadar yükseliyor aşağının o uhrevi havası. O parlak güneşi gölgeleyen ağaçların arasından ara ara esen rüzgar; alıp dağıtıyor o uhrevi havayı Piyer Loti' nin üzerinden bir an için. Sonra... Sonra o rüzgar; neşeli konuşmaları ve şen kahkahaları bir masadan alıp, öteki masalara bulaştırıyor yavaş yavaş. Koca koca tepsilerle çay taşıyor garsonlar masalara. Biri gidip, diğeri geliyor garsonların ama nafile... Yetişemiyorlar bir türlü; o, neşeyle çaylarını yudumlayan konuklara. Kırmızı pötikareli örtülerle bezenmiş masaların üzerleri simitlerden dökülen susamlara ev sahipliği yapıyor bir müddet. Ta ki konuklar kalkıp da bahçenin yerlisi minik kuşlar gelinceye kadar.Kuşlar küçüklükleriyle tezat, öyle çabuk temizliyorlarki hemen önünde durduğum masayı... Hani uzatıyorum da elimi o minik kuşlardan birini avucuma almak için, aynı çabuklukla göğe yükseliyor minik kuş. O minik kuşun yükseldiği göğe bakıyorum, ağaçların iç içe geçmiş dalları arasından. Bir gök ! Bir gök ki masmavi...Tıpkı gözlerimin önünde; iki yeşil kıyının ortasından akıp giden mavi su gibi... İşte o en tepede, oturmuş bir bardak tavşan kanı gibi çayı yudum yudum yudumlarken...Bir tarafta; o, ayağımın dibinden ta aşağılara kadar uzanan gülistan kabirler... Diğer tarafta bütün göz alıcılığıyla nazlı nazlı kıvrılan Haliç ve İstanbul' un silüeti... Hani... Hani, bu iki ayrı mekanın tam da ortasında lamekan kalıyorum bir an.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Münevver Saral, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |