Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Üşüyordu... Yavaş yavaş kar yağmaya başlamıştı. Dışarıdaki soğuk içeri kadar girmiş, yüzlere yerleşmişti. Fırtına öncesi sessizliğin tam tersi, fırtına sonrası bir sessizlik yaşanıyordu. Hiç beklenmedik bir anda esen rüzgâr şiddetini artırmış, kıyıda köşede ne kadar kırıntı varsa getirip ortaya sermişti. Her kırıntı denizden kopup kıyıya vuran dev dalga gibi suratlara çarpmaya başlamıştı. Ele alınan her kırıntı, dökülen her cümlede kocaman bir yüke dönüşmüştü, ortak yaşam sonucu ortaya çıkan bu yükü nedense kimse sırtına alıp taşımaya yanaşmıyordu. Sessiz yaşamların ardında ne çok çığlıklar atılıyormuş meğer. Gözlerden fışkıran volkan bağrında ne çok lavları biriktirmiş meğer. Bakışlara yerleşmiş nefretin her sattı açığa çıkmaya başlamıştı. Meğer ne çok kelime birikmiş taş yüreklerde. Meğer bir yüz ne çok yüze maske olmuştu, kocaman sözcükler kapanmak bilmeyen ağızda dönüp duruyor, dökülen her kelime taş darbeleri gibi can yakıyordu… Sustu. Düşünüyordu... Uğruna savaştığınız bir hayatınız yoksa uğruna öleceğiniz bir yaşamınız da olmamış demektir. Anlamı ve değeri olmayan böyle bir yaşama anlamlar yüklemek hiç de doğru sayılmazdı. İnsanın hayalleri olmayınca peşinden gidecek izleri de olmuyor. Sıradanlıklar içinde bir yaşama adım atınca sessizce söyleyecek tek bir şey kalıyor. “Hayat devam ediyor işte. Her şeye rağmen hayat devam ediyor.” Bunu tekrarlayıp derin nefesler çekmenin vakti değildi. Geleceğe dair ipucu vermeyen derin iç geçirişlerin sebebini bulmak gerekiyordu. Anladım ki insan kendi yaşamına sahip çıkamadığında birisi onun yaşamını sahiplenip yaşamaya başlıyor ve bitirip boş paketi önüne atıveriyor. Arada bir göğüste biriken taşlaşmış kelimeleri söküp atmak gerekiyor. Suskunluğa sebep o ağır kelimeleri… Bir kar tanesi kadar ömrün bir varmış bir yok muşlarındaki boşlukların neyle dolacağını bilmek gerekir… Sustu. Seyrediyordu... Kar hala yağıyordu. Yağmuru taşımaktan yorulmuş bulutlar fırtınanın sonunda içinde ne varsa boşaltmaya başlamıştı. Sağanak halinde yanaklarından aşağı süzülen damlalara müdahale etmeye niyeti yoktu. Onca fırtınadan sonra deniz suyu kıyıya çarpa çarpa sakinleşmişti. Fırtına dinmesine rağmen dalgalar kıyıya köpük taşımaya devam ediyordu. Kızgın ağızdan çıkan lavları söndürmeye kocaman deniz suyu anca yetmişti. Deniz de bulutlar gibi sakinleşmeye başlamıştı. Dalgalar kararsızca önce çekiliyor sonra ayağı soğuk suya değen bir çocuk gibi aniden geri dönerek kıyı ile buluşmasının tadını çıkarıyordu. Bir kaç tekne iple kıyıya bağlı. Teknelerden biri az önceki fırtınada yara almış. Teknenin görüntüsü de aynı sakin ama kararsız deniz dalgası gibi belirsiz, biraz gidiyor, duruyor, ardına bakıyor sonra geri dönüyor. Sanki iki arada kalmış gibi. Sanki alacağı her iki karardan da korkuyor gibi. Kazanacaklarının ya da kaybedeceklerinin muhasebesini yapıyor gibi. Artık beklemenin bir anlamı yok. Artık karar verme zamanı gelmişti. İpinden kurtulup denizleri görecek, okyanuslara doğru yol alacaktı. Kalıp çürümek yerine aldığı yarayı sarmaya başlayacaktı. Sustu. Son nokta... Dönüm noktası! Başlangıçlar hükümdarı… Etrafına bir kez daha dikkatli baktı. Bavulunu açtı. Dolaptan geçmişini çıkardı, hepsine tek tek baktı. Yaşanmışlıklarına dokundu, Hatırlayamadıklarını hatırlamaya, unuttuklarını anımsamaya çalıştı. Buğulu camdaki izleri eliyle siler gibi bütün geçmişini hiç tereddüt etmeden bir anda sildi. Taşlaşmış kelimelerin hepsini söküp attı. Kangren olmuş sözcükleri kesti. Toparlayamadığı, söylediği halde bir türlü bitmek bilmeyen bütün cümlelerini tamamlayıverdi. Bir anda çözülmeye başladı. Sıcağa teslim olmuş kar tanesi gibi hissetti kendini. Sonra etrafına ve yatağın üzerine koyduğu bavuluna dikkatlice bakmaya başladı, Bavul aldı içine yerleştirdiği bütün geçmişini tek tek boşalttı, bavulu aldığı yere geri koydu. Hiçbir şey almadan odadan çıktı, yürüdü, kapıyı açtı, dışarı çıktı ve kapıyı kapattı. Geceye yaslanarak, sokak lambasının aydınlattığı yolda yürümeye başladı. Adsız
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Adsız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |