..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Pek çok doktorun yardımı ile ölüyorum. -Büyük İskender
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler > Serap Demirtürk Özaltun - SERAP HOCA




15 Mart 2010
Yazılarım - 3  
Serap Demirtürk Özaltun - SERAP HOCA
Eskiden beri sormayı sevmezdi, anlatılırsa dinlerdi.


:ABEJ:
Bir Ana ve Bir Adam

'Hazanlarda savrulan yaprak misali savruldum gittim, bilemedim nereydi yerim,' dedi kendi kendine... Bedeninde yorgun düştü bu yürek de diyemedi kimselere,sessizliğine sarıldı. Batan günün ardından kızıl gözyaşları doldu avuçlar,güldü sessizce hayatın bu cilvesine. 'Neden' dese, kim verecek ona cevabını.' Hayat bu,' deyip sustu iç çekerek ve garın sessizliğinde ağır ağır ilerledi kimsesizliğinin burukluğuyla.
Bir valizi bile yoktu elinde, öylece dalmış gidiyordu. Niye burda olduğunu da bilmiyordu. Karşıda duvarın yanında bir yaşlı yüzle göz göze geldi. Aldı gitti o gözler onu, annesinin yanına, çocukluğuna götürdü. Sadece kendi yalnız olsaydı, sadece yağmurlar onun gözlerinde yaşasaydı. Bu yaşlı gözler, bu bükük boyun ağlamamalıydı... Sessizce yanına gitti...Sormak istedi yüreğinden taşan ağıdın nedenini, soramadı. Eskiden beri sormayı sevmezdi, anlatılırsa dinlerdi. Yanına oturdu, geçen trenin rüzgarı saçlarını savurdu. Yaşlı kadın, derin bir iç çekti; 'demek ki acı,sadece bana yuva yapmamış' dedi adam, kendi kendine. Kalktı, iki çay aldı; birini ona uzattı içindeki tereddütle. 'Acaba alacak mıydı', sıcacık bir gülümseme ile çaya uzanan eller, sanki yüreğini de sarmıştı. Bir süre sessiz kalakaldılar...İlk konuşan,yaşlı kadın oldu:
_Oğlumu buradan yolcu etmiştik...Buradan da karşıladık.
_Ne mutlu, dedi adam elinde olmadan, bilmeden. Oysa onun gözleri yeniden bulut olmuştu, çayı tutan elleri titriyordu.
_Zormuş hayat evladım, zormuş, dedi sesi titreyerek. Zormuş...
Ağlıyor mu diye yüzüne baktı gizlice, hayır...yüzünde acı ile yoğrulmuş vakur bir eda vardı.
_Gidenler, dönüşlerinin nasıl olacağını bilselerdi belki de daha akıllı harcarlardı zamanlarını,dedi sessizce.
Belli ki, dönüşü beklenen bir dönüş değildi oğlunun. Soramadı. Biten çay bardağını aldı, 'kaç trenini bekliyorsunuz,' dedi. Kadın bir şey demedi, kalktı; çay için teşekkür etti sanki ya da ona öyle geldi. O ilerlerken aklında binlerce soru ile kalakaldı. Bir an onun oturduğu sıraya takıldı gözleri, bir resim vardı orada; solmuş, adeta ıslak bir resim. Dikkatle baktığında bir asker resmi gördü, gülen bir çift göz... Arkasında “Canım Anam, asker oldu oğlun, gururun...” yazıyordu.
Aklından geçen sorulara cevap bulmak ister gibi, koştu ardından, “Anacığım, bu resim sizin mi? ” dedi. Kadın, adamın elindeki resme baktı, “Yok yavrum, ben onu vatana teslim ettim. Benim oğlum, artık vatanın bağrında. Resim ne ki! ” dedi gururla ve sessizce ilerledi...Adam, gereksiz acıları yüreğimde büyüttüğü için kendinden utanıp onu gönlünde büyütürken, verecek cevap bulamamanın ezikliği ile kalakaldı...



26.12.2004/ Serap Hoca

--------------------------

Bir Küçücük Kır Çiçeği

Serin bir yaz gecesi, duyduğu huzursuzlukla uyandı. Sırılsıklamdı, nedendi bu ter, nedendi bu huzursuzluk... Sessizce kalkıp camın önünde sallanan tülü sonuna kadar açtı. Günün ilk ışıkları odaya doldu. Karşı dairenin camı ile burun buruna geldi, kızdı kendince neden bir üst katta değilim, neden göğü göremiyorum diye. Döndü ve isteksizce durdu. Ne yapmak istiyordu; yüzünü mü yıkasaydı, çay suyu mu koysaydı? Hiç birini istemedi canı. Ayakları onu kütüphaneye götürdü, çekmeceyi açtı. Neler yoktu ki...
Küçük bir çocukken o kocaman bahçenin kiremit renkli evinden sevinçle çıkar, koşarak merdivenleri iner, hatta son üç basamakta hoplardı. “Aman kızım, dikkat et! ” diyen annesini duymazdı bile. Tavukların yumurtalarını gizlice alırken; yardımcıları Hasan Emmi, nasıl da kızar, kovalardı...Ağaçların tepelerinden çağlaları hem yer hem toplardı. Hatta bir gün babaannesine gittiğini bilmeyen annesi, onu kuyuya düştü sanıp da nasıl ağıtlar yakmıştı kuyunun başında. Şimdi ise sadece elinde şeftali ve kayısı ağaçları arasına babasının kurduğu salıncakta çekilen resmi kalmıştı...Kenarları yırtık, solgun bir resim...Ne o kiremit renkli ev vardı şimdi, ne mutfakla oturma odası arasındaki gizli kapı, ne sofadaki aynalı konsol, ne de annesinin saçlarının diplerini kazır gibi yıkandığı hamamlık...Yok, hiç biri yok, kimse yok. Yaşananlar gerçek miydi? Eşiğin altına yatıp saklandığında onu arayıp bulamayan ağabeyinin gecenin karanlığında eşik diye onun sırtına basıp korktuğu yalan mıydı, annesinin sofadaki dolaba sakladığı misafir lokumlarını gizli gizli yemeleri ve komşular geldiğinde lokum getirmesini isteyen annesine mahcup bakışları yalan mıydı? Bu resim gerçekti. Solgun ama inatla yaşayan. Geçmişle geleceğe köprü olan bu resim gerçekti. Resmi aldı, vitrinin önündeki çerçevenin yanına koydu. Yüzünü yıkadı, gözyaşları mı karışmıştı suya, bilemedi. Elindeki çakmakla hem sigarasını hem çayın altını yaktı. Sessizlik.,buruk yapıyor yürekleri.
Ne yapacaktı bugün? Uzun süre olmuştu ki izin kullanmıyordu. Hayat, sanki hep çalışmaktı. Bir an durdu, kimi arayım dedi kendince. Sevilenler ya toprak üstünde karınca misali koşturuyordu ya da toprak altında sonsuz uykudaydı. Sevda türküleri takıldı diline bir bir nedensizce. Unutulanlar, unutanlar... Yaşam, bir kırbaç almış eline sallamıştı. Kaçabilen sadece kaçtığı ile kalmıştı, çünkü kurtulmak imkansızdı. Bu darbeyi atlatan, nasıl olsa bir başka darbede yıkılıyordu. Düştükçe kalkmıştı yeni bir güçle.Yittikçe umutları, tükenmemişti içindeki kıvılcım.
Annesinden sonra babasını da kaybedip kalınca bir başına şu kocaman dünyada tek dost bildiği,ışığım dediği arkadaşı onunla uzun uzun konuşmuştu. Onu ne çok sevdiğini anlatmıştı saatlerce. Oysa o, hep ağlıyordu. Yapayalnızım diyordu da başka kelime bilmiyordu. “Sen gülmelisin; seni büyüten insanlar, mutlaka bunu hissederler. Hayatın billur bir su gibi akmasını istiyorsan, yoluna çıkan otları sen kendi ellerinle toplayıp yolunu temizlemelisin. Ancak böyle beni de huzurlu edersin.” demişti. Uzandı, kütüphaneden ince bir kitap aldı, bir şiir kitabıydı bu. İlk sayfasında gönüldaşının “Seni hep mutlu görmek istiyorum ve seni çok seviyorum.” yazısı vardı. Söyledikleri, yazdıkları hep ona güç vermek içindi. Ayağa kalkarken kitabın içinden bir şey düştü. Bu, kurumuş bir küçücük kır çiçeği idi. Görüştükleri son gün, bir demet kır çiçeği ile gelmişti ona. O, kiremit renkli evlerine veda edip giderken gelmişti kucağındaki kır çiçekleriyle. “Gözlerini gözyaşı ile hatırlamak istemiyorum, ben ışığın isem sen de beni unutma ve hep gülümse. Sen gülümseyerek bakarsan hayata, hayat da sana öyle bakar.”... Hiç unutmamıştı bu sözleri. İşte o günün anısıydı bu kır çiçeği. Bir küçücük, solmuş kır çiçeği. O solmuştu ama yeşertmişti içinde sevgileri, umutları, heyecanları.
Şimdi elindeki kitapta onun yazısı ve kır çiçeği kalmıştı sadece. Yitip gidenler, sadece bedenleriyle yoklar...Bakın işte burdalar.


Akademi Dergisi.Sayı 6 Temmuz 2006
Serap Hoca
-------------------------


Bu Bir Vedadır

Keşkesiz günler yaşa ey dost...Düşüncende olmak, nedenini bilemeden...Kimsin,nicesin bilmeden... Önce kendine dost ol diyor ya o satırlar...Zor bu..gerçekten..Bunca sarılmışken yüreğin dört bir yandan,engelleri aşıp bulamıyorum yüreğimi..Düşüncemde çelişiyor gençliğimin duvarları arasında bıraktığım yüreğim... Beni anlamak zordur, ben bile beni çözemedim..Beklediğim neydi.,bilemedim..En sevdiğim dediğim insanlar sonbahar yaprakları gibi yok oluverdi.. Güvenmek...Bu, bazen anlamını yitiriyor da sevgi adına yeniden filizleniyor.. Sana yüreğimdeki en güzel duygularla selam veriyorum ve yüreğine değer verdiğin kadar değer veren biriyle yaşamanı umuyorum.. Yoksa...yoksa yaşamak çok anlamsız kalır..Gerçekten bu böyle..yaşayan bilir... Sevgiler sana..




28.12.2004/ Serap Hoca








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İlişkiler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yazılarım - 18
Yazılarım - 11
Unutamam Ki
Yazılarım - 15
Yazılarım - 12
Yazılarım - 14
Yazılarım - 17
Yazılarım - 16
Yazılarım - 13
Yazılarım - 10

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kibritçi Kız
Asın Gitsin
Sana Söz Aşkım
Çetinim - 4 . 5. 1998
Hayata ve Cesarete Dair
Söz Mü?
Bir Küçücük Kır Çiçeği
Bu Bir Vedadır
Gittin
İnsana Dair

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Şiir de Neymiş! [Şiir]
Çığlık [Şiir]
Gelme [Şiir]
Taş Bağırlı Dağlar [Şiir]
Gidene Ağıt [Şiir]
Yürek Ağlar, Gözyaşı Yerine [Şiir]
Kan Gülleri [Şiir]
Gitmeyeceğim [Şiir]
Serap Hoca' Dan [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]


Serap Demirtürk Özaltun - SERAP HOCA kimdir?

YAŞAMI DOLU DOLU SEVEN , MUTLULUĞUN İNSANIN İÇİNDEKİ KIVILCIMA BAĞLI OLDUĞUNA İNANAN BİRİ. . .

Etkilendiği Yazarlar:
YAŞAR KEMAL,FAKİR BAYKURT,TEVFİK FİKRET,NAMIK KEMAL,YUNUS EMRE


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Serap Demirtürk Özaltun - SERAP HOCA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.