Bazıları bu dünyada bulunur, bazıları ise kaybolur. Bazıları yaşar, bazıları ağlar, bazıları ise yazar. Seni yazdım ağaçların her birine. Seni anlata anlata tüm ormanı dolaştım. Eğer neler yazdığımı merak edip ormanda dolaşsaydın, kaybolurdun. Sonra beni saçına dağ çiçeklerini takmak için bekler bulurdun. Oysa sen yaşamayı değil, orada burada bulunmayı tercih ettin. Yok Amerika'nın New York şehrindeki 5. Caddede'yim dedin. Yok şu an Eyfel Kulesi'nin en tepesinden gülücükler yağdırmaktayım Paris'e dedin. Bir oraya gidip, güneşin batışını seyrettin. Bir şuraya gidip, Boğaz'a karşı çayını içtin. Onunla, bunanla dost meclislerinde bulundun. Bulunduğun her yerde şarkılar söyledin, vücudunu sergiledin. Senin sanattan anladığın hep bu oldu. Ne bir resim yaptın ne de bir şiir yazdın. Ellerim güzel dedin, ama parmakların bir tuşa değmedi. Hep piyano başında poz verdin. Dudaklarım güzel dedin, ama bir hoş seda bırakamadın göklerde. Bir gökdelenin altında eteğin havalandı hep. Tüm bakışları üzerine çektin, ama magazin sayfalarındaki dilberler gibi çöpe gittin. Tüm dünyayı dolaşıp durdun da, yaşamanın kendi ayakları üzerinde durmak ve kendine ait bir dünya kurmak olduğunu bir türlü öğrenemedin. Onun, bunun parasıyla gezip durdun. Bu yüzden yanında hep eli cebinde adamlar bulundu. Bunun bile sana büyük bir hakaret olduğunu kestiremedin. Benim yanımda bulunmak sana zor geldi. Oysa sana yanımda ol demedim ki. Yüreğime gir, ruhumun berrak sularından iç dedim. Benimle yaşa dedim. Sen ise sıradan bir apartman dairesinde yaşayamam dedin. Kapıyı çarpıp gittin. Bana Moskava'dan, Londra'dan, Miami'den mesaj gönderdin. Çok mutsuz olduğunu, ağlayıp durdurduğunu belirttin. Bir şeye çok sevindim. Hem ağlamayı hen de yazmayı öğrendin. Umarım bundan sonra yaşamak ile bulunmağın aynı şeyler olmadığını da öğrenirsin. Kimin yanında bulunduğun önemli değildi, kimin yanında aşkı, sevgiyi, iyi niyeti yaşadığın önemliydi. Eski çamlar bardak oldu artık. Umarım bundan sonra, sana aşkı yaşatacak ve seni bulunduğun durumdan kurtaracak birini bulursun. Çünkü ben sıradan apartman dairesinde kendime ait bir dünya kurdum. İyi günde, kötü günde yaşayacağım bir eş buldum. Yaşamak üretmek ve çalışmak demekti. Birlikte el ele vererek çalışıp üretilen, yaşamak budur denilen, bir birlikteliği seçtim.