Pencere camı üzerinde pinekleyen bir buğu gibiyim bugün. Durdukça benliğimi kaybediyorum. Eriyor, eriyor; kirli çerçeve aralarında kayboluyorum. Özlemi en ağır yönüyle yaşıyorum. Hani “ Kaldırımlar “ ı vardı Necip Fazıl ’ın… Bu gece onu oynuyorum. Sıcakla soğuk, senle mesafeler arasında med cezirlerle savruluyorum. Her dokunuşta hisli bir gözyaşı gibi iplik iplik akıyorum. Hani pencere önü ya mekânım. Bu sebepten yol gözlemekle geçiyor her anım. Sermayesi su olanın, zikri duruluk oluyor. Hep onu hatırlatacak bir yol buluyor ve oracıkta sızıp kalıyor yorgun ruhum. Henüz kalbi de, ruhu da adı gibi duru olan küçük yeğenim Duru’ nun ton ton yanaklarına yağmur taneleri kadar çok ve masum öpücükler…