|
 • İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
1
|
|
|
|
Şaşırdınız birdenbire... Haaaa! Anladım siz şeyime takıldınız... Onu da anladımmmmm siz başka bir şey zannettiniz o benim meşhur şeyimi, çok kötüsünüz, o şeyim, haliyle kulağım benim, o zannettiğiniz şeyim değil, hiç yazar mıyım o şeyimi buraya, ayıp kaçar yahu! Benden bekler misiniz öyle bir şey? Beklemediğinizi biliyorum... |
|
2
|
|
|
|
Ünlü Türk Düşünürü, yapımcı, yönetmen, artist büyük Türk büyüğü Cem Yılmaz soytarısına ithafen. |
|
3
|
|
|
|
Sinem hanım da o gün makyajını yapmış, süslenmiş püslenmiş dışarı çıkacaktı. O da bir çokları gibi maske kullanmayı sevmiyordu. Apartmandan çıkana kadar maskeyi taktı, öyle ya komşular maskesiz görmemeliydi, koronaya ayıp olmasa da, komşulara ayıp olurdu. Sokağa attı mı kendini nasılsa koluma takarım diye düşündü... Dışarı çıkınca öyle de yaptı... |
|
4
|
|
|
|
Böyle böyle gelip giderken resim dersine Orta İkinci sınıfta gümledik. İkmale kaldık. Tabi haklı Hocam, yetenek olmadığı için, derse katılım durumumu da son derece zayıf, hatta hiç yok da denilir. O derece işte anlayın. O sene ikmal imtihanlarında da kaldık. Sınıfta çakacağız. Ecevit-Erbakan Hükumetinin kıyağı ile eylülde bir sınav daha koyuldu da eylül de geçtik, neyse... |
|
5
|
|
|
|
Bizim Kadri yakalanmış bu yakınlarda gribe. İyi arkadaşımdır severim keratayı, benden üç beş yaş küçük olsa da sıklıkla görüşürüz ağabey derde başka bir şey demez sever beni. Bir iki gün yorgan döşek yattıktan sonra azıcık kendine gelmiş, ama tam da atlatamamış hastalığı.
|
|
6
|
|
|
|
Bizim iş yerlerimizde çoğu esnafımız sıradan dükkânlarda mesleklerini yerine getirmektedirler. Gerek tamirci arkadaşlarımız, gerekse bizim gibi ayakkabı malzemesi satan esnaf arkadaşlarımızın birçoğunun iş yerlerinde tuvalet bulunmamaktadır. Biz bu konuda çok şanslıyız. Arkadaşlar ile artık akraba gibi olmuşuz, birçoğu bizim dükkâna gelip, hem şehirlerarası, hem de milletler arası ihtiyacını giderir. Hemen anladınız tabi, şehirlerarası küçük hacet, milletler arası büyük hacet. Öyle adlandırmalarımız aramızda, onlar kod adları. Her ne kadar bizi tanımayıp o esnada dükkânımıza girenler konuşmalarımızdan dolayı, ara sıra orayı telefon kulübesi zannetseler de, sonra gerçeği öğreniyorlar bir şekilde...
|
|
7
|
|
|
|
Bir başka hayati derecede önemli konuda şudur, Muzlarda Cumhuriyet oluyor da biz şeftalilerin ve de karpuzların adı sanı neden bir cumhuriyette geçmiyor diye hayıflanmaktadırlar... Öyle ya biz de insanlara enerji vermekteyiz, mutluluk vermekteyiz, onların serotoninini, dopamininini artırmaktayız ... Bize ne bize ne, bizlerde cumhuriyet olmak istiyoruz diye, şeftaliler ve de karpuzlar baş kaldırmışlardır... |
|
8
|
|
|
|
Kaç yaşından beri tanıyordum onu? İlk önce elime aldığım zaman daha okula bile gitmiyordum sanırım. Akşam babam eve getirmişti, hem de çeşit çeşit renklerde... Kim bilir belki de o canlı renkler mi cezp etmişti beni? Kısa zamanda evi kâğıttan bir çöplüğe çevirmiştim. Tabi bunun sonucunda anneden ve babadan bir dolu fırça... Parlamıştım bayağı o fırçaların sonunda... |
|
9
|
|
|
|
Güzel, pırıl pırıl bir pazar günü, ev de kanepede ayaklarımı uzatmış yatıyorum. Arada şekerleme yapıyorum, arada gözlerimi açıyorum, manasız manasız tavana bakıyorum. Kâhya da yanımda azıcık ötede. Yemek yiyeli epey oldu da canım biraz meyve çekti bu yaz günü. Yaz meyvelerinin hepsini severim. Allah var onlarda beni sever. Kavun, karpuz, şeftali, kayısı vs. Kâhya'da anlamış olacak ki gözlerimden, durmadan dürtüyor beni ''Kalk çok yattın,, dolapta mis gibi karpuz var mideye indir onu bir kere hemencecik.'' Kâhyayı dinlememezlik edemezdim tabi ki usulca yerimden kalktım ve dolaba doğru bir nokta operasyonuna karar verip kapağı açınca kan kırmızı karpuz ile göz göze geldik. Bu kahyaya ne kadar minnettar olsam azdır beni karpuza yönlendirdiği için... Döndüm O'na... |
|
10
|
|
|
|
Geçenlerde köye gittim. Arkadaşımı ziyaret ettim. Tabii meşhur ağacımızın altında oturup sohbet etmek istedim. Ama ne göreyim, dut ağacımız adeta yerinde yoktu. Neredeyse tamamen kesilip budanmıştı.
Arkadaşa “Bu ne hal? Ne oldu bu ağaca?” dedim. Arkadaşım güldü: “Hiç sorma! Bir bilsen ağacın başına neler geldi.” dedi. |
|
11
|
|
|
|
Nadiren de olsa mahallemizde, çevremizde, yöremizde yaşayan sivri akıllı ve varlıklı tiplerin hayatına değinen bir anlatı... |
|
12
|
|
|
|
Oooo Hacı, ''Adamın adı bu'' yapmışsın yine muhteşem bir kupon. ''Sorma birader sorma.'' belli ki dün yatmış... ''Sordum birader sen söylemesen bile sordum, dün yine yattın değil mi? Dur tahmin edeyim ya beşinci ayakta ya da son ayakta yatmışsındır.'' Nasıl ama öngörülerim?''Vallahi bravo nereden bildin?'' hep öyle oluyor da, bırakın bu ayakları koktu zaten... |
|
13
|
|
|
|
M.Ö. yani milattan önce 11. yüzyıla kadar gittiği, oradan gerisin geri döndüğü, rivayet edilir bu kulak memesi kıvamı tanımlamasının... Bunu arkeologların yaptığı kazılarda ele geçirdikleri taş tabletlerin çözümlemesi sonunda bilim dünyasına kazandırdıkları söyleniyor... Tabi o zaman ki doğa şartları biraz daha sert olduğundan, o devirdeki kulak memesi kıvamının da bu günkü kıvamdan biraz daha sert olduğu biliniyor..
|
|
14
|
|
|
|
İş yerinde ticaretimizi sürdürürken illaki sinirlenmeler oluyor müşterilere... Ancak ticaretin en önemli iki kuralından birisidir ''Müşteri her zaman haklıdır.'' Hemen aklınıza gelecektir mutlaka, ikinci kural nedir diye? Durun canım acele etmeyin onu da söyleyeceğim, söylüyorum şimdi. İşte ikinci kural, müşterinin haklı olmadığı zamanlarda, başka bir müşteri haksız olan müşteriye hak verirse sonuçta ikinci kural gereği müşteri yine haklı çıkar. Yazıda da turada da hatta para dik gelse bile utanmadan sıkılmadan, haklıdırlar... Öyle dik gelen paralar varmış billahi... Ben de İnternet sitelerinin yalancısıyım... |
|
15
|
|
|
|
Geçenlerde oturuyorum odada, gazete okurken bir bakayım, şu televizyona göz gezdireyim dedim. Haberler, haberlerde de siyasi miyasi bir şeyler... Bu hemen isyan etti ’’Yeter be gardaşım bıkmadın mı bu siyasileri izlemekten.’’ dedi... Bana zaman zaman ’’Gardaşım.’’ der... Şaşırmayın canım, sizin ayak başparmağınız da size gardaşım ya da aşkitom hatta canımın içi gibi başka bir şey de diyebilir. |
|
16
|
|
|
|
En kısa zamanda bu diyet olayına kıyısından köşesinden dalmalıyım. En önce şu haftada dört kere yediğim tatlıları, önce ikiye, sonra da bire indirip, daha sonra da tamamen kurtulmam lazım bu tatlı olayından. Her ne kadar baklavacılar derneğinden her sene en iyi baklava tüketicisi ödülü alsam da, zayıflayana kadar, bir kaç sene de almayız o ödülü... Dur hele dur, evvela, şu baklavayı bir götüreyim de kısmetse yarın başlarım diyete, son baklava olsun bu mideme inen... Üzülür ağlar sonra baklava... Sitem eder bana ''Beni de yiyeydin de sonra başlasaydın diyete Ahmet Ağabey.'' diye... |
|
17
|
|
|
|
Küfürden uzak durmak için ben de kendimce bir yöntem buldum. Bunun bir kısmını yıllar önce bir arkadaşımdan öğrenmiştim. Arkadaşım kızdığı zaman çocuğuna P...ç yerine, vay seni miçh diyormuş. İngilizce alelade bir isim. Diyor ki ''Hem kızgınlığım geçiyor, hem de çocuğuma küfretmemiş günaha girmemiş oluyorum, duygularım da içimde kalmıyor.'' |
|
18
|
|
|
|
’’Ben Tuğçe, agu agu ve de gugu gugu, annem ile babamlay geçen akşam beni sarıp sarmaladılay atta diye babaanneme götürdüler. Ben de attayı hep babaannemler zannediyoydum ki, bir daha ki sefeye de dayımlara götüydüley... Hafta sonu da atta diye alt komşumuz, Burakların annesine babasına gittik. Kızıyoyum ama bak. Bu atta nasıl biy şey, kimse bana söylemeyecek mi?’’ |
|
19
|
|
|
|
Tek kalan eldiveni bir çekmeceye kaldırdım haliyle, yine de atmadım çöp sepetine, bakarsın bir umut bir yerlerden çıkar belki diye... Bordo eldiven de sabahları işimi görüyor, bayağı sıcak tutuyor ellerimi... Bir kaç günde onunla kanka olduk, sevdi beni galiba bu bordo eldiven, tam da diyordum ki haydaaaaa! Onun da bir teki kayboldu... Güleri misin, ağlar mısın, yoksa sinirden elinde kalan eldiveni mi ısırırsın? Ben hepsini yaptım billahi... |
|
20
|
|
|
|
KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar.
Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? "
Hacivat: " Doğru taşıdım. "
Karagöz: " Nereye taşıdın? "
Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? "
Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? "
Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
Hacivat: " Eee? "
Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. "
Hacivat: " .... "
Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. "
Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Üç, iki, bir. "
Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
Hacivat: " Belli, sondan birinci. "
|
|
|
|