..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Kemal Yavuz Paracýkoðlu




19 Aralýk 2011
Sarhoþ...  
Kemal Yavuz Paracýkoðlu
Halil Kaya, uðradýðý hayal kýrýklýðýnýn moral bozukluðu ile ilk kez sarhoþ olacak kadar içki içer...


:AFGE:

Halil Kaya, rakýsýný bitirmiþ, þimdide birayla cilalama yapýyordu ve iyice sarhoþ olmuþtu.

Tanýmadýðý bir adamý oturtmuþtu masasýna. Adam da bedavaya getirdiði biralarýn hatýrý için ona yarenlik etmekteydi.
Halil Kaya, adama, “Adýna ne demiþtin, abi?” diye sordu.
“Alaettin…”
“Ha, Alaettin abi… Benim emekli memur babam… Benim fukara babam… Benim için altý senedir… Tam altý senedir… Yok canýndan para yollayýp… Bu okulu bitirmem için… Anlýyor musun?... Tam altý senedir, yok canýndan… Ya!...”
“Anlýyorum…”
“Anlýyorsun, deðil mi? Ya… Ben kýçýmý yýrtýp… Gece gündüz okuyup… Çalýþýp… Doktora hazýrlamýþým… Anlýyor musun? Diyorlar ki, yok… Sana iþ yok, diyorlar…”
“Vay þerefsizler!”
“Þerefsizler! Hem de ne þerefsizler… Ben þimdi ne derim babama… Abi, ne abi?”
“Alaettin.”
“Alaettin abi… He? Ne derim þimdi ben babama… Nasýl giderim Ayvalýk’a?”
“Gitme anasýný satiim! Kal burda! Buraya gel, hergün kafayý çekelim senle!...”
“Tamam abi… Çekelim… ve de içelim…”
Bira bardaðýný kaldýrdý, adamýnkine çarpýp kafasýndan dikti.
Çek… abi?…”
“Alaettin.”
“Alaettin abi…”
Garsona bakýndýysa da göremedi, baðýrdý. “Þeeef!...”
Ceketinin iç cebinden cüzdanýný çýkarttý, açtý, para gözünden bir kaðýt para aldý.
Hemen yan çaprazlarýnda ki masada bira içmekte olan iki serseri kýlýklý adamdan yüzü ona doðru dönük olanýn gözleri fal taþý gibi açýldý, karþýsýndaki arkadaþýna belli etmeden Halil’i iþaret etti. Öteki adam da dönüp baktýðýnda Halil’in cüzdanýndaki kaðýt paralarý gördü.
Halil Kaya parayý aldýktan sonra cüzdanýný cebindeki yerine yerleþtirdi. Garsona bir daha seslendi. “Garsooon, dedik...”
Alattin, müdahale ederek, “Ne vardý abi? Ben halledeyim,” dedi.
“Sigara alsýn söyle. Sen, ne sigarasý içiyorsun?”
“Ben alýp gelivereyim abi. Ver parayý.”
“Sana zahmet olur. Olmasýn...”
“Olmaz, olmaz. Tekel bayi hemen þuracýkta...Sana ne sigarasý alayým?”
“Eþek hoþaftan ne anlasýn, al iþte biþey... Fark etmez...”
Alaettin parayý alarak birahaneden çýktý. Halil bu boþluktan istifade, küçük su dökmek niyetiyle ayaklanýp, yalpalayarak lavaboya doðru gitti, girdi.
Diðer masadaki iki serseri kafalarýný birbirlerine uzatarak fýsýr fýsýr bir þeyler söyledikten sonra, birisi kalktý masadan, lavaboya doðru gitti. Lavabo tek kiþilik, küçük bir bölmeydi. Adam kapýnýn önüne vardý, kapýsýný týklatarak içerdekini çabuk olmasý için uyardý.
Halil az sonra kapýdan söylenerek çýktý. “Daha yeni girdik herhalde. Adamý iþetmiyorsunuz, bi rahat...”
Serseri, Halil lavabonun kapý aralýðýndayken içeri yöneldi, Halil’le hafifçe çarpýþarak içeri geçti. “Pardon bilader...”
Halil Kaya, adamýn çarpmasýyla hafifçe sarsýldý. “Pardon çýkalý eþek... eþekler... ler çoðaldý...” diye söylenirken yalpalayarak masasýna geçti, oturdu.
Serseri kýlýklý adam, lavabo kapýsýný arkadan sürgüledi, Halil’in cüzdanýný açtý, içinde para olarak bulabildiklerini çýkartýp pantolonunun cebine sokuþturdu, cüzdaný kapý arkasýndaki çöp sepeti içine atarak çýktý.
Arkadaþýnýn oturduðu masaya doðru yaklaþtý, arkadaþýyla göz göze geldikten sonra kalkmasýný iþaret etti. Masadan kalkan adamlar giderek, garsona hesaplarýnýn karþýlýðýnda bir para verdikten sonra sessizce birahaneden çýktýlar. Garson, gidip onlarýn kalktýðý masayý toparlayarak yerine döndü.
Alaettin elinde sigaralar ve para üstü ile birahaneye girdi, Halil’in halini gördükten sonra, para üstü sormayý akýl edemeyeceðini anlayarak paralarý pantolonunun cebine soktu, geldi masaya oturdu. “Malbuþ aldým ikimize de. Uyar mý abicim?”
Halil Kaya, boþ ver, der gibi bir hareket yaparken adam da ona ait sigara paketini açmaya baþladý. Paketi açmayý bitirdikten sonra Halil’e bir sigara tuttu.
“Yak bi cigara abicim.”
Halil Kaya, olur, der gibi baþýný sallayýp, zorlanarak bir sigara aldý paketten, adam da çakmaðýyla yaktý onun sigarasýný.
Halil Kaya, kendini tamamen kaybetmiþ görünüyordu. Adeta alkol komasýnda imiþ gibi, her hareketi dengesizdi. “Þeeefff!...” diye baðýrdý.
Garson bu defa, “Buyur?” diyerek geldi.
Halil Kaya, “Ulan, ben sana hesap diyorum… Dimi?... Diyorum dimi?...” diyerek adamý azarladý.
Garson, “Hesabý mý istiyorsun?” diye sordu.
“Ben… Söyle bakayým…. nece…. hý? Arapça mý…. konuþuyorum, hý?.... nece konuþuyorum?”
Garson tezgahýnýn arkasýna geçti, Halil’in masasýna ait adisyonu bir porselen tabak içinde, birkaç kürdan arasýnda getirip önüne býraktý. “Buyur!”
Halil Kaya, önüne konulan tabaða bakarak, sanki tabakta bir þey yokmuþ da görmeðe çalýþýyormuþ gibi, eðildi, elini uzattý, fiþi eline almayý beceremedi bir türlü, birkaç kere denedikten sonra aldý, gözlerine yaklaþtýrdý iyice, okumaya çalýþtý, okuyamadý, tepesinde dikilen garsona kaldýrdý baþýný; “Bu … Kaç…kuruþ bu?...” diye sordu.
Garson, dalga geçerek, “Onbin kuruþ!” dedi.
Halil Kaya, tepki göstererek, “Ohha!... Çüþ!...” diye baðýrdý.
Garson, aniden öfkelendi; “Ne diyon lan sen! Terbiyesizlik yapma!...” diye çýkýþtý.
Halil Kaya, “Onbin… Ne demek bir onbin lira… biliyor musun sen? Hý?...” dedi.
“Onbin lira deðil! Kaç kuruþ dedin, kuruþ hesabýyla söyledik. Lira diye soruyorsan, yüz lira.”
“Haaa… Kazýk atacaktýn aklýn sýra! Kýzýnca korktun… deðil mi?... Haaa… Kazýk attýrmam… haaa…”
“Tamam. Öde de kapatalým þu hesabý, hadi!...”
“Ödeyecez herhalde… Ödemeyecez mi dedik… öderiz…” diyerek ceketinin iç cebine baktý. Cebinde cüzdaný yoktu. Ceketinin öbür cebine de baktý, cüzdaný öbür cebinde de yoktu. Bir taraftan da çenesi durmamaktaydý. “Nerde cüzdaným?... Hý?...” diye söylenerek ceketinin bütün ceplerine baktý, cüzdanýný bulamadý. Sýra pantolonunun ceplerine geldi, yýkýlmamak için dengesini zar zor bularak onlara da baktý, pantolon ceplerinde de yoktu ne yazýk ki cüzdan…Garsona, “Sen aldýn… Ver bakim cüzdanýmý… Seni gidi seni… sen hýrsýzsýn… ver yoksa karýþmam Haaa…” diye söylenmeyi sürdürdü.
Garson, “Býrak zevzekliði de, þu hesabý öde!” diye çýkýþtý.
Halil Kaya, sandalyesinde düþecek gibi dengesi bozuldu, sonra toparlandý, baþýný iki eli arasýna sýkýþtýrýp kara kara düþünmeye baþladý. Kolunda saati dikkat çekmekteydi. “Hesap yok…. Niye yok…. Cüzdan yok… ya…” diyerek söylenmeyi de sürdürüyordu.
Garson, Alaettin’e; “Kim kaptý ulan bu zibidinin cüzdanýný?” diye sordu.
Alaettin, “Az önce sigara parasý verdi bana cüzdandan abi. Sanýrým, ben sigara alaya gidince bir þeyler olmuþ.” dedi.
Garson, “lavaboya gittiydi þerefsiz…” derken, birden kavradý olayý. “Tabii ya, onlar yemiþlerdir… Aceleyle hesap ödeyip gittilerdi! Kesin onlar yemiþtir…” diye söylendi.
Alaettin merakla, “kim onlar abi?” diye sordu.
Garson, “boþver!” dedi. Halil’e, “Aslaným, hesabý ödemen lazým, yoksa oyarým seni!” diyerek, kolundan görünen saati, el çabukluðu marifet, sökerek aldý. Saati Alaettin’e göstererek, “Hesabý karþýlar mý len bu?” diye sordu.
Alaettin, “Valla abi, götürüp bi sormak lazým saatçiye…” dedi.
Garson, “Soralým bakalým… Atla þuradan otobüse götür saatçiye bakalým, kaç para verecekler…” diyerek saati Alaettin’e teslim etti.
Halil’i çekti kolundan, sýzmak üzere olduðu yerden ayaða kaldýrýp kapýya kadar götürdü, “Sen de, doðru evine git, aslaným. Bi daha da cebindeki parana güvenmeden kafa çekme!” diye azarlayarak onu kapý dýþýna doðru ittirip dýþarý attýktan sonra içeri döndü. Alaettin’ e, “Niye duruyorsun sen hala?” diye çýkýþtý.
Alaettin, “Otobüs parasýný vermeyecek misin abi?” diye sýrnaþtý.
“Dünya kadar beleþ bira içtin gavat. Ayrýca sigaradan artan parayý da cebine attýðýný görmedim sanma... Ses çýkartmadýk ama parayý da alamadýk, bak… Daha, o saati yüz kaðýda okutamazsan, aradaki farký senden alacaðým, onu hesapla sen… Yürü haydi, oyalanma!...”
*
Merdivenlerden inerek dýþ kapýya ulaþan orta yaþlý bir karý koca, dýþ kapýnýn önünde kapýdan girmekle, kapý önünde yýðýlýp kalmak arasýnda bir görünümdeki Halil’i görünce, ona acýyarak baktýlar.
Kadýn, “zemin katta oturan öðrenci deðil mi bu?” dedi.
“O! Yoktu epeydir, memleketindeydi. Dönmüþ demek ki…”
Kapýyla temas halindeyken içerden çýkan adam kapýyý açýnca dengesi bozulan Halil, boþluða düþmüþ gibi içeri doðru altý-yedi adým sendeleyerek, son anda düþmeden toparlanýp çýkan çifte baktý.
“Affedersiniz, özür dilerim, iyi günler, hýk!...”
Halil Kaya, merdivenlere baktý, beþ altý basamaklý merdiveni adeta cambazlýk yapýyormuþçasýna, arada sýrada dengesi bozulup gerisin geriye yuvarlanýverecekmiþ gibi týrmanmaya baþladý.
Dýþ kapýnýn yanýndaki çift arkasýndan ha düþtü, ha düþecek diye bir süre baktýktan sonra, adam karýsýnýn yanýndan ayrýlarak Halil’in peþinden seðirtti. “Komþu, yardým edeyim!” diyerek bir emrivakiyle Halil’in koluna giren adam ona destek vererek merdivenlerden çýkarttý. Zemin kat kapýsýna giderken, bir taraftan da bir þeyler konuþuyorlardý.
“Epeyi içmiþsiniz…”
“Ýçmiþ miyim?”
“Hem de epeyi…”
“Ýçmiþim… Niye içmiþim?... Sor… bakalým… bi…”
“Niye içtiniz?”
“Ya… Bilemedin deðil mi?...”
“Bu saatte, bu kadar içtiðine göre…”
“Ya!...
“Þu ev arkadaþýnýza mý üzüldünüz? Kurþunlandý ya…”
“Cemal …”
“Ýsmini bilmiyorum…”
“Cemal. Onun adý Cemal… Ya!”
“Evet, Cemal’di…”
Halil Kaya, “ kurþunlanmýþ deðil mi? Ama ölmemiþ, deðil mi? Bora, onu öldürmek isteyen adamý öldürmüþ ama, deðil mi?” diyerek, önünde dikildikleri kapýyý incelemeye baþladý. “Ben babamýn karþýsýna nasýl çýkacaðým þimdi, ha?... Ya!... Burasý benim evim… deðil mi?” diyerek pantolonunun cebinden anahtarlýðýný çýkarttý. Anahtarlýktaki anahtarlar arasýndan kapýnýn anahtarýný bulamadý, adam aldý elinden, bir iki denemeden sonra açtý kapýyý, Halil’i içeri sokarken anahtarlýðý teslim etti. “Siz, en iyisi mi, yatýp uyuyun biraz.”
“Teþekkür ederim, Alaettin abi…”
“Alaettin deðil, benim adým Mehmet… Bir üstünüzde ki dairede oturuyorum ben de…”
“Tamam… Alaat… neydi?”
“Mehmet..”
Halil Kaya, “Mehmet abi… Saðol…” diye tekrarladý. Adamýn elini öpmeye kalkýþtý, sendeledi. “Ver elini öpeyim…”
“Yok… Gerek yok… Hadi iyi istirahatlar!”
Adam kapýyý çekerek, merdivenlerden aþaðý inmeye baþladý.
Giden adam kapýyý çekip gitmiþti, ama Halil hala kapýyý kapatmaya çalýþmaktaydý. Kapýyý açýk bir kapýyý kapatacakmýþ gibi epeyi bir ittikten sonra kapattýðýna inanmýþ olacak ki, salona doðru, bir saða bir sola yalpalayarak gitti, salondaki çek yat üzerine yüzüstü attý kendini. Attýðýyla, midesinin bulanmasý bir oldu. “Öððð…”
Elleri üzerinde kalktý, yeni bir öðürme ve aðýz dolusu istifra kaçtý aðzýndan, ani bir refleksle aðzýný eliyle kapatmaya çalýþýp yerinden kalkarak banyoya koþtururdu, ama tutamadýðý istifrasý ellerini de bulayarak gittiði yol üzerine saçýldý. “Öööððð!...”
Banyodan içeri girer girmez klozetin deliðinden soktu kafasýný, öðürdeyerek kusmayý sürdürdü. Hem öðürdemekteydi, hem de söylenmekte. “Nasrettin Hocaya demiþler… Hocam, Öööððð… suratýný sokarsan…. öððð… buraya sokarsan kýçýn gibi… Öööððð… cayizmidir demiþler… öððð… demiþ suratýna sýçayým… Öööððð… adi herif… pis herif… öððð… demiþ… senin suratýna demiþ…” Ýþini bitirerek doðruldu. Üstü baþý batmýþtý. Lavabonun önüne geçti, musluðu iyice açarak suratýný yýkadý, olmadý, kafasýný musluðun altýna soktu, üstü baþý iyice ýslandý. Ceketini çýkarttý, banyodaki kirli sepetine doðru fýrlattý. Gömleðinin eteklerini çýkarttý, düðmelerini çözmeyi denedi, beceremedi. Midesi bir kez daha bulandý, bir daha öðürerek açýk musluðun önüne eðilip istifra etmeyi denedi, bir þey çýkmadý. Bir kere daha denedi gömleðinin düðmelerini çözmeyi, bir türlü çözemedi, tuttu iki yakasýndan, asýldý, düðmeleri patýr patýr kopartarak açtý gömleðinin önünü, çýkarttý gömleði, onu da kirli sepetine fýrlattý. Yerlerdeki kusmuklarý gördü, banyo havlusunu aldý kapýsýnýn arkasýnda asýlý olduðu yerden, onunla yerleri sildi. (güya!) Kapý dýþýna baktý, ayný havlu ile yerdeki pislikleri salonda ki kanepeye kadar düþe kalka sildi, havluyu banyoya götürüp, onu da kirli sepetine attý. Banyodaki musluðu sonuna kadar açýkken unutarak salona döndü, bu defa öteki kanepe üzerine sýrt üstü attý kendini..
*
Okuldan dönen Cemal ve Hülya, dýþ kapýdan girerek zemin kattaki evin kapýsýna gittiler. Cemal, “içerden su sesi geliyor,” diyerek kulaðýný kapýya yanaþtýrdý. “Halil dönmüþ bile…” Kapýnýn zilini çaldý, bekledi. Az sonra bir daha çaldý, biraz daha bekledi.
Hülya, “açsana þu kapýyý kendi anahtarlarýnla!” diye çýkýþýnca Cemal, yeni akýl etmiþ gibi kendi cebindeki anahtarlarý çýkartarak kapýyý açtý. Ýçeri geçtiler.
Ýçeri girer girmez fark ettikleri ilk þey iðrenç istifra kokusu oldu. Cemal, su sesinin geldiði banyoya doðru gitti.
Hülya, eliyle burnunu tuttu. “Aman Allah’ým!” diye bir çýðlýk atarak salona yöneldi. “Aklýma gelen þey olmamýþ olsun, ne olur Allah’ým!...” Salona girdi. Gördüðü manzara karþýsýnda dehþete kapýldý. Telaþ ve korkuyla Halil’in baþýna vardý. “Halil!... Ne oldu? Ne yaptýn, sen böyle be arkadaþým?...” Halil’in üstüne eðilir eðilmez onun aðzýndan yayýlan alkol ve istifra kokusuyla suratýný ekþitti. “Çok içmiþsin, çok…” Þaþkýnlýkla, “hiç içmezdin sen, niye içtin bu kadar sanki?…” diye söylendi.
Halil, gözlerini açarak Hülya’ya baktý. “Ne var?... Bir þey mi var?...” diye mýrýldandý.
Hülya, “Sen içmiþsin…” diye çýkýþtý ona.
Cemal, “Banyodaki çeþmeyi açýk býrakmýþ,” diyerek yanlarýna geldi; gitti, salonun pencerelerini açtý.
Halil Kaya, “Ben içmiþim…Sen içmiþin… o içmiþ… biz içmiþiz… siz içmiþiniz… onlar içmiþler…” diyerek arkasýný döndü.
Cemal, onun bu halini komik bularak neþelendi. “Vay ayyaþ vay!... Ýçip kafayý bulan sensin oðlum...”
Hülya, ne yapacaðýný bilemez haldeydi. Yerlerdeki pisliði görerek temizlik yapmak için, salondan çýktý.
Cemal de Halil’i kendine getirmek için uðraþmaya baþladý. “Gaggoþ, aç gözlerini, kendine gel bakayým... Bu kadar çok içmene sebep neydi be oðlum...”
Hülya banyoya geldi. Bir kap bulup içini su ile doldurdu. Bulduðu yer bezlerini alarak, banyodan çýktý.
Salonda, elindeki bezleri su dolu kapta sýk sýk yýkayarak yerleri silmeye, peþi sýra, kuru bezlerle kurulamaya baþladý.
Cemal, Halil’in baþýnda dikilerek üzüntüyle biraz baktý, kusmuklara bulanmýþ pantolonunu çýkartmak için davranýrken, kýzgýnlýkla söylendi. “Bir gören olsa alkoliðin teki sanýr. Þu haline bak!”
Halil’in onu duymak gibi bir niyeti yoktu.
Onun yaptýklarýndan dolayý Halil rahatsýz olarak sýzmýþ hali içinde mýrýldandý. “Çalma cüzdanýmý!... Hýrsýz… Býrak… Býrak cüzdanýmý…”
Cemal, onu sarsarak, “Cüzdan müzdan yok burada…” diye söylendi. Kemerini çözdüðü pantolonu çýkartmaya baþladý.
Halil Kaya, bir türlü kendine gelemiyordu. “Cüzdanýmý sen çaldýn…. hýrsýz….” diye zor anlaþýlýr bir þeyler mýrýldanýyordu.
Hülya, salondaki temizliði bitirerek su kabýný alýp salondan çýktý.
Su kabýný banyoya getirdi, kirli suyu döküp temiz suyla yeniden doldurup çýktý.
Antreye gelip orada da yerleri silip, temizlemeye baþladý. Hemen sonra sildiði yerleri kurulamaya devam etti.
Cemal antreye gelerek Halil’in ceketi ve gömleðine bakýndý. “Ceketi ile gömleðini nereye koymuþ olabilir?”
Hülya, temizlik yaptýðý yerden, “banyoya baktýn mý?” diye sordu.
Cemal, banyonun kapýsýndan girdi. Orada bakýnýrken ceketi ve gömleði buldu, üzerlerine bulaþmýþ pisliklerden tiksinerek ceplerine baktý. Ceketin cebinden kravatý çýkarttý, bir kenara býraktý. Gömleðin düðmelerinin durumuna baktý. “Kavga mý etti acaba?... Nerede bu cüzdan. Cüzdaný da yok.” diye söylendi.
Hülya, yaptýðý iþleri bitirerek geldi. “Kafasýna su döksek ayýlýr mý?”
Cemal, Hülya’nýn fikrini beðendi, “Gidip getirelim...” Salona gittiler. Cemal, Halil’in koltuk altýndan çekiþtirerek doðrulttu. Yanýna gelen Hülya’ya, “Tut þunun öbür kolundan da birlikte taþýyalým. Ýyi bir duþ yapmayý hak etti bu!” dedi.
Hülya, öbür koluna girdi. Gülümseyerek, “Sarhoþ köpek!” diye söylendi. Birlikte sürükleyerek götürdüler. “Kurþun gibi de aðýr…”
Halil Kaya, “Býrakýn beni... Býrak...” diyerek söylendi.
Cemal de ona söylenerek, “Taþýtma kendini. Yürümeye gayret et biraz,” dedi.
Halil’i çekiþtirerek banyoya girdiler.
“Þu iskemlenin üstüne oturtalým...”
“Otur, þuraya gakkoþ!”
Halil’ i küçük tabureye oturttular, ama o oturduðu yerde bile duramamakta ve habire yere yatmaya çabalamaktaydý.
“Oturduðu yerde bile duramýyor.”
Cemal, “Sen azýcýk tut da devrilmesin,” diyerek onu býraktý, duþu açtý, eline aldýðý fýskiye ile kafasýný iyice ýslattý. Suyu yiyen Halil uykulu durumundan ayýlarak söylenmeye baþladý. “Rahat býrakýn beni! Görmüyor musunuz halimi, hastayým ben...”
Hülya, “Sen hasta deðil, sarhoþsun...” diye söylenirken
Halil onun varlýðýný fark ederek, “o…Hülya kardeþim… sen de burada mýydýn… hýk…” diye anlaþýlýr anlaþýlmaz bir þeyler söylemeye baþladý.
“Nerede içtin bu kadar?”
“Sana ne? Size ne? Ben hastayým. Sarhoþ deðilim... Çok sarhoþum... Yok... Hastayým...” Cemal’le itiþip kakýþmaya baþladý.
Býrakýn beni dedim...” Duþtan akan suyu elleriyle engellemeye çalýþtý. “Islatma ulan kýro... Bak gakkoþluðu bozarým sonra... Ha...” Kendisini tutarak hareketlerini kýsýtlayan Hülya’nýn elinden kurtulmak için çýrpýndý. “Sen ne diye tutup duruyorsun beni be... Çek ellerini... Çek... Cadaloz...”
Hülya, þakacýktan baþýna vurdu. “Sus da otur uslu uslu! Ayýktýðýnda cadalozu göreceksin!”
Cemal güldü. “Ha ha ha!... Hazýr elinin altýndayken kes cezasýný bence...”
Hülya, “Doðru ya...” diyerek Halil’i mýncýklayarak, her yanýný çimdikleyerek, çekerek þakacýktan hýrpalamaya baþladý. “Cadaloz ha... Al bakalým...”
Çok geçmeden kendine gelmeye baþlayan Halil ayaða kalkmayý baþardý, duþu tutarak kendisini ýslatmalarýný engellemeye çalýþtý. “Tamam...Yeter bu kadar... Ýyice sucuða çevirdiniz beni.”
Cemal ve Hülya gülüþ cümbüþ eðlenerek ýslatmayý sürdürdüler.
“Ha ha ha! Dur, donunun kýçýna su deymemiþ. Orayý da ýslatayým...”
“Ha ha ha! Soyun da bir de sabunlayýp keseleyelim seni... Ha ha ha...”
En sonunda duþu Cemal’in elinden kapan Halil onlarý ýslatmaya baþladý. “Adam ýslatmak öyle olmaz. Böyle olur...”
Ýkisi de banyodan kaçarak çýktýlar.
“Ha ha ha...”
“Ha ha ha...”
“Kaçmayýn! Gelin buraya...”
Halil, duþu kapattý, banyodan þortuyla çýktý. Antreye geldi. Salonun kapýsýndan bakan Hülya ile Cemal’e seslendi. “Tamam. Bu kadar þýmarmak yetti,” Kendi kendine söylenerek Cemal’in odasýnýn kapýsýndan girdi. “Sanki þýmarmayý hak ediyormuþum gibi...” Hala sarhoþtu ve þiddetli bir baþ aðrýsý çekiyordu. Yataða uzandý. Kafasýný toparlamaya çalýþtý. Kendi kendine, “Nedir bu baþýma gelenler, Allah’ým!...” diye söylendi.
Cemal ve Hülya odaya gelerek, yataðýn bir kenarýna da onlar iliþip oturdular.
“Kusura bakmayýn ya, çocuklar. Size de rezil ettim kendimi...”
Hülya, sempatiyle baktý, “Rezil filan olmadýn. Tam tersine, her türlü iðrençliðine raðmen çok sevimliydin...” diye kýkýrdadý.
“Çok mu iðrençtim?...”
“O kadar çok iðrençtin ki, midemizi alt üst ettin. Tutamadýk, evin her yanýný kusmuk içinde býraktýk ikimizde...”
Cemal, onun elini avucuna alarak, “Niçin içtin bu kadar, be gakkoþ?” diye sordu.
“Üzüntümden, diyelim... Yardýmcý doçentlik iþini baþkasýna vermiþler.”
Cemal, “Ne varmýþ bunda üzülecek?” diyerek onu teselli etmek istedi. “Doktora yapmýþ adamsýn. Sana iþ mi yok…”
Halil, “Yok iþte iþ miþ…” diyerek itiraz etti. "Asýl, daha önemli bir þey var. Ýçki içtiðim meyhanede, cüzdanýmý çarptýlar. Kimliklerim de içindeydi. Hesabý ödeyemeyince de, garson, saatime el koydu.”
Hülya, “Kavga filan etmedin deðil mi?” dedi heyecanla.
“Kimle? O ayýyla mý? Herif beni ensemden tuttuðu gibi sokaða fýrlatýverdi...”
Cemal, kýzgýn, “toplarýz bizim çocuklarý, basarýz mekaný,” diye çýkýþtý. “Kafasýna geçiririz þerefsizin, dükkanýný!”
Halil, onun dediði þeye izin vermeyecekti. “Yok öyle meyhane basmak falan. Dað baþý mý burasý…”
Hülya müdahale ederek “Karakola gitmedin mi?” diye sordu.
“Yok. Ayakta duracak halde bile deðildim. Buraya gelip, sýzmýþým...”
Hülya, “Kalk haydi, gidiyoruz!” diyerek ayaklandý.
“Nereye?”
“Karakola. Kolundan zorla saat almak da neymiþ... Cebinden cüzdanýný da onlar almýþtýr. Soyup soðana çevirmiþler seni. Mademki dað baþý deðil burasý… Karakolda cüzdanýnla birlikte kimliklerinin çalýndýðýna dair bir tutanak tutturman da þart zaten. Yoksa, kimliklerinin yenisini çýkarttýrýrken büyük problemler yaþayabilirsin. Hem de yenilerini çýkarttýrýrken isterler o tutanaðý... Hemen gidelim...”
Halil Kaya, “Az oturun da kendimi biraz daha toparlayayým” diyerek ona itiraz etti.
Hülya, onu çekiþtirmeye baþladý. “Yok. Bir an önce halletmemiz lazým. Yolda bir kafeteryaya girer, kendini toparlaman için kahve içeriz.” Cemal’e dönerek, “Sen gelmeyecek misin?” diye sordu.
"Gelmesem?
"Görmüyor musun ev arkadaþýnýn halini? Taþýyýver arabanla, hadi kankam..."
Cemal de isteksizce ayaklandý. “Haydi, hep beraber çýkalým madem ki...”
*
Halil, Cemal ve Hülya, cadde üzerindeki park etmiþ araçlarýn arasýnda bulduklarý bir boþluða park ettikten sonra arabadan inerek, hemen yakýnlardaki karakola kadar yürüdüler.
Karakol giriþindeki nöbetçi polis memurunun yönlendirmesiyle komiser yardýmcýsýnýn bürosuna girdiler. Sürekli týnlayan telsiz anonslarý insaný tedirgin ediyordu. Komiser yardýmcýsýyla, masasýnda aðýrladýðý birkaç polis memuru, bürodan içeri gelenlere meraklý gözlerle baktýlar.
Cemal, rahat hareketlerle komiser yardýmcýsýnýn önüne dikildi.
“Ýyi günler!”
Komiser yardýmcýsý kibirli, “Buyur!” diyerek karþýladý onu.
Cemal, Halil’i göstererek, “Beyefendi, arkadaþým, bugün öðlen saatlerinde içki içtiði bir meyhanede maalesef bir gaspa maruz kalmýþ olup, gerekli iþlemlerin yerine getirilmesini rica etmek için rahatsýz ettik sizi,” dedi.
Komiser Yardýmcýsý, heyecanlanarak, “Gasp mý?” diye sordu.
“Evet.”
“Silahlý mý?”
“Hayýr. Kaba kuvvet ile...”
Komiser yardýmcýsý Halil’e hitap ederek,
“Nasýl oldu?” diye sordu.
Ona cevabý gene Cemal verdi. “Ayný yerde arkadaþýmýn cüzdaný çalýndýktan sonra, hesabýný ödeyemediði gerekçesiyle kolundaki saatine, paraya çevirmek amaçlý olarak el konulmuþ.”
Komiser yardýmcýsý, olayý küçümseyerek, “bu gasp mý þimdi?” diye sordu. “Besbelli ki arkadaþýn cüzdanýný yankesicilere çektirmiþ. Hesabý ödeyemediði için de saatini rehin almýþlar. Parasýný götürüp, hesabý ödersiniz, saatinizi iade ederler.”
Cemal, onun bu tavrýna bozularak, “ne yani? Siz bir þeyler yapmayacak mýsýnýz?” diye sordu.
Komiser yardýmcýsý, alaylý, “bizim yapabileceðimiz bir þey yok bu olayda,” dedi.
Cemal, “bakýn beyefendi, siz benim kim olduðumu bilmiyorsunuz…” diye söylendi.
Komiser yardýmcýsý onu iyice alaya alarak, “Kim olduðunu mu? Allah, Allah… Kimmiþsin sen bakayým!” diyerek sýrýttý.
Cemal, ona öfkeyle bakarak, “bizim bu maðduriyetimize gönüllü olarak yardýmcý olmazsanýz, emrivakiyle asker ederim sizi karþýmda,” diye söylendi.
Karþýsýndaki, onu inandýrýcý bulmayarak üslubundan dolayý bozuldu. “Þimdi, ben seni bir asker edersem, nezarethaneye týkýp…”
“Hemen yarýn, Muþ Bulanýk’a tayininiz çýkartýlýr.“
Komiser yardýmcýsý, iyice öfkelendi ise de kendini frenleme güdüsüyle ya sabýr çekerek, alaylý, “Hakkari Yüksekova daha uzak deðil mi? Oraya çýkarttýr tayinimi,” diye söylendi.
“Muþ Bulanýk benim memleketim olur…Orada, sizi layýk olduðunuz biçimde aðýrlayacak bir çok hýsýmým var. Ben, Muþ Milletvekili Celal Kabaloðlu’nun oðluyum. Adým Cemal Kabaloðlu.”
Komiser Yardýmcýsý ona inanmamakta direnerek, ama gene de tedirginlikle, “Tamam… Þimdi gidin meyhaneye, adamýn hesabýný ödeyin. Ödediðiniz halde saatinizi iade etmez ise, tekrar gelin buraya, birlikte gider alýrýz saati adamdan. Tamam mý? Anladýnýz mý?” dedi.
“Ben, adamlar, arkadaþýmý döverek kolundaki saatini ve cebindeki cüzdanýný gasp etmiþ diyorum, ama siz bizi küçümseyerek baþýnýzdan savýyorsunuz!” Cemal, baþýyla gitmeyi iþaret etti arkadaþlarýna; “Siz bilirsiniz!” Hep birlikte oradan çýkýp gittiler.
Karakol dýþýnda, hemen yan taraftaki bir maðazanýn önünde, “siz az bekleyin burada,”diyerek arkadaþlarýný kapý önünde býrakarak içeriye giren Cemal, maðaza sahibinden rica ettikten sonra maðazanýn telefonunu kullanarak, Emniyet Müdürlüðünün santralini de ikna etmekte bir hayli zorlandýktan sonra, Ýl Emniyet Müdürüyle konuþmaya baþladý. “Ben Cemal Kabaloðlu’yum müdür bey”
“…”
“Ha, evet, o’yum efendim. Hani, bir sýkýntýn olursa direk beni ara demiþtiniz ya, onun için rahatsýz ettim sizi.”
“…”
“Çok Saðolun, efendim! Ben þu anda Çarþý karakolunun hemen yakýnýndayým, bir maðaza telefonuyla arýyorum sizi…”
“…”
“Madem ki, kýsaca arz edeyim: Bugün, ev arkadaþýmýn, bir kadeh bir þey içmek için girdiði meyhanede cüzdanýný çekmiþler. Cüzdaný çalýndýktan sonra da hesabý ödeyemediði için döverek, kolundaki saati gasp etmiþler…”
“…”
“Evet, öyle olmuþ…”
“…”
“Sizi rahatsýz etmeden önce, normal yollardan müracaatýmýzý yapalým, dedik. Biz, yardýmcý olacaklarýný umarak Çarþý karakoluna müracaat ettik ve görevli komiser yardýmcýsý arkadaþa olayý aktardýk…”
“…”
“Evet, yani þey…”
“…”
“Baþkomiser deðildi konuþtuðum, komiser yardýmcýsýydý.…”
“…”
“Mamafih o komiser yardýmcýsý olayý küçümseyerek ve bizi kovmaktan beter ederek, baþýndan savdý. Yardýmcý olmanýzý istirham ettiðim sýkýntým bundan ibaret efendim.…”
“…”
“Tamam, olur efendim; hemen döneriz karakola. Çok teþekkür ederim, sað olun!”
“……”
“Baþ üstüne! Ararým tabii…”
“…”
“Size de…. ”
Maðazanýn önünde vitrinlere bakmakta olan arkadaþlarýnýn yanýna geldiðinde aðzý kulaklarýndaydý. “Hadi, karakola dönüyoruz,” diyerek onlarý karakola, geri götürdü.
Az önce komiser yardýmcýsýyla konuþtuklarý büronun önüne geldiklerinde, komiser yardýmcýsýný telefon elinde, esas duruþta, “Emeriniz anlaþýlmýþtýr sayýn müdürüm,” diye tekmil verirken buldular.
Komiser yardýmcýsý telefonu elinden býraktýðýnda kýpkýrmýzý bir suratla gelerek Cemal’in önünde de esas duruþa geçti. “Hoþ geldiniz beyefendi. Hoþ geldiniz! Az önceki tavýrlarýmýz için özür dilerim sizden. Buyurun, siz þöyle istirahat buyurun… Biz þahýslarý hemen getirerek gereðini yapacaðýz. Merak buyurmayýnýz…”
Cemal, adama acýyarak baktý. “Emrivakiden sonra böyle kývranacaðýna, adam gibi davranýp þikayetimizi ciddiye alsaydýn ya,” diye geçirdi aklýndan.
Komiser yardýmcýsý, yeni halini sürdürerek, “Neredeydi meyhane?” diye sordu.
Halil Kaya, “Anadolu üniversitesine giderken solda. Tesadüfen girdiðim bir yer olduðu için adýný bilmiyorum,” diyerek lafa karýþtý.
Komiser yardýmcýsý boynu bükük, “Gösterseniz...” deyince, Halil, baþýyla onayladý. Adam, polis memurlarýna dönerek, “Kimmiþ þu meyhaneci, alýp gelin!” diye emretti. Halil’e, “memur arkadaþlara gösterirsiniz, deðil mi?” diye sordu.
*
Polis minibüsü, cadde boyunca gelerek birahane önünde durdu.
Direksiyonda oturan, Halil’e; “Burasý mý?” diye sordu.
“Evet.”
Direksiyondaki, bu defa diðer polis memurlarýna, “Alýp gelin þu meyhaneciyi!” dedi. Halil Kaya’ya da, “Siz minibüste bekleyin,” dedi.
Birahane de öðlenkinden daha çok müþteri vardý. Ýki polis memuru birahaneden içeri girerek doðruca tezgah arkasýnda ki garsonun yanýna gittiler. “Buranýn sorumlusu sen misin?”
“Evet.”
“Hakkýnda þikayet var. Karakola kadar geleceksin!”
“Hayýrdýr, memur bey? Ne yapmýþýz?”
“Karakolda öðrenirsin. Yürü!”
Garson, “Alaettin, ben yokken idare et...” diye dükkaný Alaettin’e emanet ederek polislerin peþi sýra dýþarý çýktý.
Alaettin, “Tamamdýr patron!” diyerek uðurladý onu.
Ýki polis memuru, aralarýnda garson olduðu halde birahaneden minibüse doðru gelmeye baþladýlar.
Halil, “Hah, bu adamdý iþte...” dedi.
Polis memurlarý ile garson minibüsün kapýsýndan girerlerken garson ile Halil göz göze geldiler.
Garson, “Memur bey, bu arkadaþ mý þikayetçi?” diye sordu.
Polis memuru onu azarlayarak, “Çok konuþma, bin arabaya!” dedi.
Garson, minibüse binmemekte direnerek, “Bi dakka memurum... Bu arkadaþ, bugün birahanemizde kafayý çekerken, yankesiciler cüzdanýný çekip bizim tuvalete atmýþlar. Anlýyor musunuz? Bir müþteri bulmuþ tuvalette cüzdaný, getirdi, bana verdi. Þu an, dükkanda, anlýyor musunuz? Dükkana kadar dönüp, vatandaþýn cüzdanýný alayým isterseniz. Sonra karakola da gideriz evvel Allah....” diye ýsrar etti.
Direksiyondaki yaþlý polis, oturduðu direksiyon baþýndan, “Gidin þunla da, alsýn cüzdaný!” dedi.
Ýki polis memuru ile garson minibüsten ayrýlarak yeniden birahaneye döndüler.
Ýki polis memuru ile garson birahaneye geri döndüðünde üzerlerine çevrilen bakýþlarýn arasýnda tezgahýn önüne gittiler.
Garson, “Alaettin! Lavaboda bulduðun þu cüzdaný ver oradan bakayým!” diyerek girdi içeri.
“Nerede abi?”
“Orada, tezgahýn altýnda, bir yerde olacak.”
Alaettin, tezgahýn arkalarýnda aranarak cüzdaný bulup verdi. “Tamam. Buyur abi.”
Garson, ona fýsýldayarak, “bugünkü sarhoþ çektiriyor karakola... Gideyim bakalým, ne olacak.” dedi.
Polis memuru onun fýsýldanmasýna müdahale etti. “Aranýzda fýsýr fýsýr ne konuþuyorsunuz siz öyle bakayým?”
Garson, “Yok bi þey memur bey. Ýþle ilgili tembihler yaptým sadece...” diyerek onlarýn yanýna geldi.
Polis memurlarý ve garson gelip binmelerine müteakiben, minibüs Hareket ederek uzaklaþtý.
*
Garson, iki polis memuru ve Halil Kaya birlikte bürodan içeri geldiler.
“Þahsý getirdik komiserim.” Garsondan aldýðý cüzdaný da teslim ederek, “Bu cüzdanla beraber...” dedi.
Komiser Yardýmcýsý cüzdaný Halil’e göstererek, “Bu cüzdan mý sizin beyefendi?” diye sordu.
“Evet.”
Komiser yardýmcýsý cüzdaný Halil’e vererek,
“Alýn, bakýn, içinden bir þey alýnmýþ mý, diye,” dedi.
Halil Kaya, cüzdaný karýþtýrdýktan sonra, “Kimliklerim tamam, ama paralarým alýnmýþ,” dedi.
“Ne kadar?”
“Elli dolar ile onluk ve beþlik halinde iki yüz liram vardý ama, alýnmýþlar.”
Komiser yardýmcýsý, garsonu sýkýþtýrarak, “Ne arýyor bu cüzdan sende? Sen mi çalmýþtýn?” diye sordu.
Garson, “Bu zat-ý muhteremden çekenler, içindeki paralarý aldýktan sonra bizim lavaboda atmýþlar. Bulduðumuzda boþtu. Sahibi gelirse teslim ederim diye tutuyordum... Sizin söylediðinizi yapmýþ olsam tutar, sonra memur beylere teslim eder miyim? Atardým çöpe... Allah, bize haram rýzk nasip etmemiþtir...” diyerek kendisini savunmaya baþladý.
Komiser Yardýmcýsý, “Ya, ne demezsin. Ýçki satarak helal para kazanan dört baþý mamur müslüman bir vatandaþýmýz olduðun nurlu suratýndan okunmakta zaten,” diyerek onunla alay etti. Halil’e garsonu göstererek, “Kol saatinizi gasp eden, bu muydu beyefendi?”
“Bu.”
Garson, gasp sözcüðünü duyarak telaþlandý. “Ne kol saati? Ne gaspý? Sayýn komiserim, ticarethanemizden apar topar alýnýp getirildik. Niçin getirildiðimizi ise bilmiyoruz...”
Komiser yardýmcýsý, Halil’i göstererek, “Beyefendiler senden þikayetçiler. Bu arkadaþýn, bugün, meyhanede içkili vaziyetteyken cüzdaný çekilince hesabýný ödeyemediði gerekçesiyle kol saatine paraya çevirmek üzere el koymuþsun.”
Garson, inkar etmeyi sürdürerek, “Kol saati, filan görmedim ben komiserim. Bu arkadaþ, bugün meyhanemizde içki içti. Hesabý ödeyeceði vakit de cüzdanýný çektirdiðini fark etti. Dolayýsýyla yüz liralýk hesabýný da ödeyemedi. Ben, asýl bu arkadaþtan þikayetçiyim. Bana yüz lira borcu var.”
Komiser yardýmcýsý, garsonun, inkar etmeyi ýsrarla sürdürmesinden hoþnut, “E, beyefendi? Ýsnadýnýz bir delile veya þahide de dayanmýyor. Siz de iyi bilirsiniz ki, eksik isnat ile kimseyi mahkemeye sevk edemeyiz.”
Cemal, “Evet,” dedi. “Atý alan Üsküdar’ý geçmiþ. Bu durumda þikayetimizden vaz geçmemiz gerekiyor.”
Garson, yüz bulunca, “Ben, komiserim, bu arkadaþýn, bugün içtiklerinin parasýný ödemesini talep ediyorum. Yüz lira... Aksi taktirde, ben geçmiyorum þikayetimden,” diye atýldý.
Komiser yardýmcýsý, garsona kýzarak, “Cüzdaný çalýnmýþ adamýn. Onun için ödeyememiþ. Üstelik kaþla göz arasýnda saatini de yok ettiniz. Adamlar, buna raðmen þikayetçi de olmadýlar, bak. Kapat bu meseleyi...” diye söylendi.
Garsonun bir þey kapatacaðý yoktu.
“Ama komserim. Benim günahým ne Allah aþkýnýza... Tamam, içtiklerinin maliyetini versin. Versin bir altmýþ, yetmiþ lira, helalleþelim.”
Cemal, cebinden bir miktar kaðýt para çýkartýp adama verdi.
“Al sana elli lira! Eðer sahtecilikle alýyorsan, Allah yemeni nasip etmesin, inþallah!”
Garson, “Varsa bi namussuzluðumuz, dediðiniz olsun, sayýn beyefendiciðim,” diyerek, sinsice gülümsedi. Aldýðý paralarý cebine sokuþturdu.
*
Garson, birahaneden içeri gelir gelmez Alaettin’ in yanýna giderek, “Var mý bi durum?” diye sordu.
“Yok abi. Asayiþ berkemal. Topladýðým hesaplarý koydum çekmeceye, anladýn mý...”
“Ýçinden aþýrmadýysan tamamdýr.”
Alaettin, piþkinlikle, “Beþ kuruþu bile aþýrmadým ama, senden bir bira içtim tezgahýn arkasýnda...” diyerek sýrýttý.
“Öyle olsun. Þimdi de fýrla git, bana Çingen Selahattin ile Tilkiyi kap da gel. Söyle onlara bugünkü sarhoþtan çektikleri ikiyüz lira ile elli dolarý helaya attýklarý cüzdanla karakolda ben ödedim adama. Alýp getirsinler paramý, yoksa Allahým’a kitabýma ben polis götürürüm kapýlarýna...”
“Onlar çekmiþ, deðil mi abi?”
“Sen git, dediðimi yap... Para miktarýný aynen söyle gavatlara tamam mý?”
Alaettin, “Elli dolar, bi de iki yüz kayme...” diye tekrarladýktan sonra meyhaneden koþarak çýkýp gitti.
*
Apartmana giren Cemal, Halil ve Hülya evin kapýsýna geldiklerinde, Cemal anahtarýyla kapýyý açarken, Halil Kaya söylenmeye baþladý. “Karakola marakola gitmeseydik keþke. Kendimizi madara ettik.”
Cemal, “En azýndan kimliklerine kavuþmuþ oldun, sayemde, nankör herif!” diyerek onu açtýðý kapýdan içeri doðru ittirdi.













Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn bireysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Muhittin Amca...
Hempa...
Hanýmeli...
Siktiriboktan…
Basgitar...
Nerede O Eski Öðretmenler…
Öpücük Tutkusu...
Alma "Nur"un Ahýný…
Çapkýným, Hovardayým…
Göz Hakký...

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Krallarýn Kraliçesi
Balkonlu Ev...
Bizim Köyün Ayýlarý... 2.
Nil Kraliçesi.
Kur'an Ayetlerinden
Facebook Tatilcileri
Babam…
Madam...
Azap Yolu - 1
Azap Yolu - 2

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Part - Time Seviþmeler [Þiir]
Bir "Hiçbir Þey" Olmak [Þiir]
Deliler Bayramý [Þiir]
Nazlý Nazlý Karýlar... [Þiir]
Gülbahar'ým; Can Çiçeðim! [Þiir]
Ýkimiz Ýçin [Þiir]
Hayatým [Þiir]
Halepçe [Þiir]
Senden Önce, Sensiz [Þiir]
Çapkýn Kýz... [Þiir]


Kemal Yavuz Paracýkoðlu kimdir?

Okur yazar, okuduðunu anlar, yazdýðý okunur, emekli büro memurluðundan devþirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiþtir, kendine özgü bir yazý dili kullanýr...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.